"Kendi ulusal marşları çalınıyor.
Ama, sahadaki on bir futbolcu ulusal marşlarını söylemiyor."
Kenarda kulübede oturan yönetici ve yedek futbolcular da, ulusal marşın söylenmesine katılmıyor, onlar da protesto ediyor.
Katar'da önceki gün Dünya Kupası'nda İngiltere ile İran karşı karşıya geliyor. Olağan olarak, her milli maçta karşılaşan takımların ulusal marşları çalınıyor.
"İranlı futbolcular kendi ulusal marşlarını söylemeyerek, İran'daki olayları ve İran yönetimini protesto ediyor, bunu dünyaya ilan ediyor."
Maçtan sonra İran takımının kaptanı Ehsan Hajsafi'ye sorulduğunda, onun yanıtı çok net:
"Ülkemizde koşulların doğru olmadığını, halkımızın mutlu olmadığını kabul etmeliyiz.
Protestolarda hayatlarını kaybeden insanların ailelerinin yanında olduğumuzu bilmelerini isterim. Biz buradayız ve onların sesiyiz. Mücadele etmeli, goller atmalı, aldığımız iyi sonuçlarla İran'ın cesur insanlarını temsil etmeliyiz."
İran'da başını açtığı için gözaltına alınan ve polis tarafından öldürülen 22 yaşındaki genç kadın Mahsi Amini cinayeti sonrasında rejime karşı ayaklanmalar İran'ın çeşitli kentlerine yayılırken, protestolar iki buçuk aya yaklaşıyor.
O protestolar Dünya Kupası'na da yansıyor. Sahadaki futbolcu ve yöneticiler İran ulusal marşını söylemezken, tribünlerde İranlı kadınlar başlarını açıyor. Ellerinde protesto pankartları:
"Kadın - Yaşam - Özgürlük."
İran'da sular kolay kolay durulacağa benzemiyor, belki de özgürlüklere kapıyı açacak siyasal rejim değişikliğine kadar.
"İnsanlar özgür yaşamak istiyor, kimse kimseye kendi yaşam biçimini dayatmasın istiyor."
Ne İran'da, ne başka ülkelerde.
Spor sahalarına yansıyan siyasi protestoların unutulmaz örneklerinden biri 1968 Meksika Olimpiyatlarında yaşanıyor.
200 metre finalinde dünya rekoru kırarak birinci olan Amerikalı siyahi atlet Tommie Smith ile aynı yarışta üçüncü gelen John Carlos Amerika'daki ırkçılığı ve siyahilerin yoksulluğunu protesto amacıyla madalya törenine ayakkabısız, siyah çoraplarıyla geliyor. Tören sırasında sol yumruklarını havaya kaldırıyor.
Smith ayrıca siyah atkı takarken, Carlos köle ticaretinde öldürülen siyahilerin anısına kolye takıyor. Smith'in sözleri protesto tarihine geçiyor:
"Kazanırsam, Amerikan vatandaşı olarak kazanıyorum ama, kaybedersem zenci oluyorum."
Bu protesto sonrasında, iki atlet Olimpiyat Komitesi tarafından Olimpiyat Köyünden uzaklaştırılıyor hatta, madalyaları bile alınmak isteniyor.
Sahalardaki siyasi protestolar farklı eylemlerle devam ediyor.
1972 yaz olimpiyatlarında 400 metrede altın madalya kazanan Vincent Matthews ile gümüş madalya kazanan Wayne Collett, iki siyahi Amerikalı atlet, madalya törenine çıplak ayakla çıkıyor. İki sporcu Amerikan ulusal marşı çalınırken, saygı duruşuna uymuyor, birbiriyle şakalaşıyor.
2016 yılında Amerikalı siyahi futbolcu Colin Kaepernick ırkçılık ve polis şiddetini protesto için ulusal marş çalınırken, önce yere oturuyor, sonra diz çöküyor.
Sahalarda diz çökme ve oturma eylemi büyük bir hızla yayılıyor, çünkü ırkçılık yeniden hızla yayılıyor.
Hele de, o dönemdeki Başkan Donald Trump protestoya katılan sporculara ağır cezalar getireceğini açıklayınca, sahadaki eylemler daha da artıyor.
Zor hiç bir sorunu çözmüyor, tersine daha da ağırlaştırıyor.
Trump çaresiz geri adım atıyor, ceza vermekten vazgeçiyor.
Yaşadıkları kentlerde dar kalıplara sıkışmış, çağdışı rejime karşı yürüttükleri protestolarla en başta kadınlar ve fakat erkekler de, İran'da nelerin yaşandığını dünyaya anlatıyorlar.
İranlı futbolcular bunu Dünya Kupasına, Katar'a taşıyarak, bir aşama daha ileriye götürüyorlar. Artık herkes biliyor:
"İran'daki dini rejim çağdışı nitelikleriyle bütün topluma, özellikle de kadınlara hiçbir özgürlük tanımıyor."
Protestolar haklı.
Farklı gerekçelerle yola çıkan siyahlar ile İran'lıların kaderi aynı kavşakta kesişiyor.
İstanbul Esenler'de Belediye Meclisinde AKP ve MHP'li üyelerin oylarıyla caddelere AKP'li bazı bakanlar ile birkaç başka kişinin ismi veriliyor.
Araya Turgut Uyar, Aziz Sancar gibi isimler de eklenmiş ki, diğer isimlere kamuflaj olması niyetiyle.
"Necmettin Erbakan, Alpaslan Türkeş, Sultan Abdülhamit Han" isimlerinin yanı sıra, bugünkü bakanların isimlerinin verildiği caddeleri tarif edersek:
"Mustafa Şentop (Meclis Başkanı) Caddesinden sağa sapın, Hulusi Akar (Milli Savunma Bakanı) Caddesine dönün, Mustafa Varank (Sanayi ve Teknoloji Bakanı) Caddesine gelince, sağda Murat Kurum (Çevre Bakanı) Caddesine çıkılıyor.
Eski Bakanlar İsmet Yılmaz Caddesi ile Osman Aşkın Bak Caddelerinin kesiştiği yerde Recep Tayyip Erdoğan Bulvarına ulaşıyorsunuz.
Bulvarı geçin, karşınıza 'Çıkmaz Sokak' geliyor!.."
Bu nedir ya?..
Nedir bu partizanlık ve yaranma yarışı?..
Seçimden sonra o caddelerin isimlerinin pek çoğunun değişeceği bilinirken...
Yalçın Doğan kimdir? Yalçın Doğan, 1965 yılında Alman Lisesi'ni, 1969'da İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesini bitirdi. Gazeteciliğe 1973 yılında Cumhuriyet'te ekonomi muhabiri olarak başladı. 1981 yılında Cumhuriyet Ankara Temsilciliğine atandı. 1989'da köşe yazarı olarak geçtiği Milliyet'te önce Yayın Koordinatörü, 1999'da Genel Yayın Yönetmeni görevlerini üstlendi. 2003'te Hürriyet Gazetesi'nde sürdürdüğü köşe yazarlığı 2015 yılında sona erdi. O tarihten bu yana T24'te köşe yazarlığına devam ediyor. Türk Dil Kurumu, Sedat Simavi, Türkiye Gazeteciler Cemiyeti'in çeşitli ödülleri yanında, 2014'te yılın en iyi köşe yazarı, Halk TV'nin 'Kırılmayan Kalemler' ödülünü kazanan gazeteciler arasında yer aldı. Her biri özgün araştırma içeren IMF Kıskacında Türkiye, Dar Sokakta Siyaset, Fenerbahçe Cumhuriyeti, Savrulanlar kitapları ile anılarını derlediği Sussam Susulmaz Yazmasam Olmaz kitaplarını yazdı. Ayrıca, Komünist Enternasyonelde Faşizmin Tahlili başlığı ile yayımlanan Almanca'dan yaptığı bir çevirisi bulunmaktadır. Almanca ve İngilizce bilir. |