Bu bir ilk.
Tayyip Erdoğan ile Binali Yıldırım’a mektup gönderiyorlar, “basında çalışanların serbest bırakılması, evrensel anlamda basın özgürlüğü ve ifade özgürlüğü kurallarına uyulması” için arka arkaya yazılarla Türkiye’yi uyarıyorlar.
Kim dinler onları!
Mektupla uyaranlar, Uluslararası Çalışma Örgütü (ILO), Uluslararası İşçi Sendikaları Konfederasyonu (ITUC) ve Avrupa İşçi Sendikaları Konfederasyonu (ETUC).
Madem onları kimse dinlemiyor, onlar da, İstanbul’daki ILO toplantısını boykot ediyor, katılmıyorlar.
Bu üç uluslararası işçi örgütü dünyada pek çok ülkede işçi hakları, çalışma koşulları, çocuk işçiler, işsizlik gibi çalışma yaşamını ilgilendiren konularda işçilerin şemsiye örgütü.
Anayasaları var.
Temel anlayışları, “demokratik hakları”, öncelikle çalışma yaşamına ilişkin hakları korumak. Sadece çalışma yaşamı ile bağlantılı değil, genel anlamda evrensel hukuk ve demokrasi ilkelerini titizlikle korumak.
ILO toplantısının önce İstanbul’da yapılması üzerine anlaşma sağlanıyor. Ancak, kısa süre sonra, Türkiye’de terör olayları başka kentlere sıçrayınca, “Türkiye güvenli değil” gerekçesiyle, İstanbul toplantısı iptal ediliyor.
O tarihte Çalışma Bakanı Mehmet Müezzinoğlu. O, adı geçen örgütlerle DİSK’in arasının iyi olduğunu bildiğinden, DİSK’e ne kadar karşı olursa olsun, yine de DİSK’ten rica ediyor, “toplantı İstanbul’da olsun”.
DİSK görev biliyor, ayrıca:
Bu örgütlerin Türkiye’yi birebir görmelerinin daha yararlı olacağını düşünüyor ve devreye giriyor.
Uzun görüşmeler ve yazışmalar soncunda ILO yıllık toplantısını 2017’de İstanbul’da yapmaya tekrar karar veriyor.
Ne var ki, arada OHAL ilan ediliyor. OHAL ile birlikte kitlesel tutuklamalar, devletten ihraçlar birbirini izliyor.
Bunun üzerine adı geçen uluslararası işçi örgütleri Ankara’ya mektuplar gönderiyor, “OHAL uygulamaları antidemokratiktir, evrensel insan hakları ihlal edilmektedir” uyarıları.
Toplantıyı örgütler önce bir başka ülkeye kaydırmak istiyorlar, ancak pratikte bu mümkün olamıyor ve sonuçta önceki gün ILO İstanbul’da toplantıyı açıyor.
Toplantı açılıyor açılmasına ama, skandal bir eksikle.
ITUC ve ETUC İstanbul’a gelmediği gibi, 51 üye ülkenin 47’si gelmiyor, sadece dört ülke katılıyor. 47 ülke ile birlikte ITC ve ETUC “OHAL varken, biz gitmeyiz” diyor.
Türkiye açısından tam bir skandal.
Katılan dört ülke Azerbaycan, Makedonya, Rusya ve Kosova.
Hiçbir demokratik Batı ülkesinin işçi örgütü İstanbul’da yok.
Bizden ise, katılan üç örgüt malum, Türk-İş, Hak-İş ve Memur- Sen. Kaderlerini AKP’ye bağlamış, AKP’nin sözünden dışarı çıkmayan üç malum örgüt.
Ülkelerin katılımayacaklarını öğrendiklerinde, bizden bir sivil toplum örgütü o ülkelere “bizim davetlimizsiniz” diye haber gönderiyor. Yani, “masraflar bizden”. Adamların da çok umurunda, nasıl olsa bedava, diye toplantıya katılacaklar! Hiç biri oralı bile olmuyor.
Türkiye hiç bir yere davet edilmiyor, hiç bir yerde istenmiyor. Farklı ülkeler, çeşitli devlet adamları “Türkiye” denildiği zaman, dillerinden eleştiri manzume hâlinde dökülüyor.
AKP tınmıyor bile.
Sadece ezberlemiş biçimde, herhangi bir eleştiri ya da karar hâlinde, “yok hükmündedir” lafıyla karşı tarafa hücum ediyor.
Ülkelerin protestoları devam ederken, sıra Batının gözde örgütlerinin protestolarına geliyor.
Gelmiyorlar, davet etmiyorlar, kendilerine gelen davetleri geri çeviriyorlar...
AKP içinde ve bürokrasisinde onca insan arasında tek bir kişi çıkıp da, “bu adamlar ne diyor, acaba haklı olabilirler mi” diye düşünen hiç kimse yok mu?
Herkes el pençe divan vaziyetinde mi?
Kimse görmüyor mu, ne olup bittiğini?
Skandallar bile, bunları kendine getirmiyor mu?