Polis hayli sert ve hiç oralı değil:
"Evinize nasıl dönerseniz dönün, bizi ilgilendirmez!.."
Nasıl ilgilendirmez?..
Hem de, nasıl ilgilendirir!.. Olayın öyküsü ise, Korona ve tam kapanma günlerinde hepimizi ilgilendirir.
Torba... Bodrum... 1 Mayıs Cumartesi günü... Saat 12 - 12.30 dolayları...
İkisi 85, diğer ikisi 60 - 65 yaşlarında iki kadın ve iki erkek yurttaş, Torba'da evlerinin hemen önünde, evden uzaklaşmadan yürüyüşe çıkıyor.
"Sağlıkları açısından, çıkmaları ve her gün bir saat yürümeleri şart."
1- Yürüdükleri yer, deniz kenarı ve evlerinin önü.
2- Yürümek zorunda olan kadınlardan birine doktor tavsiye ediyor:
"Dizlerinizdeki sorun nedeniyle her gün mutlaka yürümeniz şart, yoksa kötürüm kalırsınız, ayrıca belli jimnastik hareketlerinizi de her gün düzenli yapmanız şart."
Doktor söylemekle kalmıyor, bir de rapor veriyor.
Diğer üç kişi de, yine evlerinin önünde yürüyor.
Tam yürürken...
Polis geliyor, "Ne işiniz var burada!", pek de nazik olmayan bir tavırla. Yürüyen dört kişi durumu anlatıyor, içlerinden 60 yaşlarındaki kadın:
"Ben eşlik ediyorum, yalnız kalmasınlar, diye..." İnsani bir yaklaşım...
Durum anlatılınca, polis:
"Doktor raporun var mı?.."
Var ama, evde...
Polis kararlı:
"Kimliğinizi gösterin!.."
Ev şurada, hemen yüz metre ilerde...
Polis kararlı:
"Kimliğiniz yok, kimlik numaranızı da ezbere bilmiyorsunuz, sizi karakola götüreceğim."
Kimliklerini gidip evden almak önerisine, polis kulaklarını tıkıyor, izin vermiyor.
Aynı polis telefon ediyor, "Kadın polis gelsin" diyor, biraz sonra kadın polis geliyor, polis arabası...
Ve doğru "Bodrum Karakolu!.."
Bu ne biçim iş, bu ne biçim tavır?..
60 - 65 yaşlarında ve 85 yaşlarında iki kadın, iki erkek yurttaş, iki polis arabasında, durup dururken karakol yollarında...
Karakolda getirdikleri insanları içeri almıyorlar, arabada bekletiyorlar, kadınlardan biri isyan ediyor:
"Ben arabadan iniyorum, bu kadar süre Korona'dan kendimi korudum, bu küçük arabanın içinde daha fazla kalmak istemiyorum."
Polis 85 yaşlarındaki kadının kızını arıyor, annesinin kimlik numarasını öğreniyor, amirine dönüyor:
"Baktım, bir suçları yok."
Amiri, "Bırakın gitsinler" diyor.
Gitsinler de, nasıl gitsinler?..
Bodrum'la Torba arası, onların oturduğu yer yedi, sekiz kilometre. Cepte para yok, taksi var mı, yok, cumartesi "tam kapanma" ya...
Karakolda serbest bırakılanlar, evlerine nasıl döneceklerini sorarken, başından beri insanlara sert davranan polis:
"Bana ne, nasıl dönerseniz dönün!.."
İtiraz ediyorlar:
"Evden çıkarken yanımıza para almadık, yürüyerek mi döneceğiz, ne demek, bana ne?.. Bu kadar yolu biz nasıl yürürüz?.. Hem yok yere bizi buraya getirdiniz, hem de, nasıl giderseniz gidin, diyorsunuz."
Olayı izleyen kadın polis durumun farkında, o dört yurttaşı polis arabasına bindiriyor ve evlerine bırakıyor.
Sıradan ve basit gibi görünen bu olay, aslında tam kapanma sırasında "polisin ders çıkarması gereken" bir örnek.
İçişleri Bakanı Süleyman Soylu'ya soruyorum:
"- Polis daha anlayışlı ve nazik davranamaz mı?..
- Polisin bu anlaşılmaz sert tutumunu neye bağlıyorsunuz?..
- Polisin sokakta gördüğü her olay, kendi içinde özel bir nitelik taşıyabilir, polisin ona göre davranması gerekmez mi?.. 85 yaşlarındaki insanlar, evlerinin önünde... Karakola götürmek de, neyin nesi?
- Kimlik almak için evlerine gitmelerine izin vermemek neyin nesi?..
- Hem durup dururken karakola götürüp, hem de ‘Nasıl dönerseniz dönün' demek neyin nesi?.."
Kim bilir, Türkiye'nin nerelerinde, ne haksızlıklar, insanları rencide eden ne olaylar yaşanıyor.
Kaldı ki:
"Önceki gün yine yüzlerce insan bir caminin avlusunda cenaze töreninde... Tayyip Erdoğan da orada. O törene katılan yüzlerce insan acaba izin almış mı?.. Polis gelip, onlara kimlik denetimi yapmış mı?.. Yanında kimliği olmayanları karakola götürmüş mü?..
Yoksa, Tayyip Erdoğan katıldığı için ses çıkaran yok mu?..
Sayın Süleyman Soylu, bu çifte standart, kamu vicdanı ile uyuşuyor mu?.."
Basit gibi görünen bu olayları birebir yaşamak gerek, empati kurmak gerek.
İnsani ilişkiler... Zor ama, başka ülkeler yasalar çerçevesinde o insani ilişkilerle yönetiyor yurttaşlarını, hoş görerek, saygı göstererek.
Burada?..
İşte ortada!..
"- Binlerce insanın katılımıyla, parti kongreleri topluyor, seçim kampanyası yürütüyor,
- O kongrelerde maske takmıyor,
- Binlerce insanın katılımıyla, dini törenlerde yer alıyor."
Aynı zamanda "tam kapanma" ilan ediyor.
Ama...
"Kendi ilan ettiği kuralları kendisi ihlal ediyor."
Yok yok, birisine benzetiyorsunuz ama değil, çok benziyorsa da, değil.
Kendi getirdiği kuralları kendisi ihlal eden, virüse aldırmadan parti kongreleri ve dini törenler düzeleyen kişi Hindistan Başbakanı Narendra Modi.
Törenlere, kongrelere ve ihlallere, yeni yanlışlar ekleniyor, "Hindistan erken normalleşme" düzenine geçiyor.
Ülkeyi yönetenlerin kurallara uymaması, virüsle mücadelede bilime ters yöntemler ve politikalar Hindistan'ı facianın içine sürüklüyor:
"4 Nisan'da 100 bin olan günlük vak'a sayısı, bugün 400 bine yükselmiş durumda."
Ve bu arada Hindistan'da eyalet seçimleri yapılıyor.
Başbakan Modi'nin asıl uğraşı virüsle mücadele olması gerekirken, önceliğini siyasete veriyor.
Ve eyalet seçimleri dün sonuçlanıyor.
"Modi ağır bir yenilgiye uğruyor, eyaletlerde kaybediyor."
Modi Hindu milliyetçisi, ilk kez 2014 yılında iktidara geliyor, 2019'da genel seçimleri tekrar kazanarak, iktidarını sürdürüyor.
Ama şimdi...
"Modi'ye yol görünüyor...
Virüsle mücadelede başarısızlık ve kendi getirdiği kuralları kendisinin ihlal etmesi nedeniyle..."
Halk bu vurdum duymazlığı, bu kendine yontan uygulamaları affetmiyor, sandıkta faturayı kesiyor.