İkinci Dünya Savaşı mı?.. Hayır, cephede değil, cephe gerisinde... 12 Mart darbesi mi?.. Hayır, darbe günü ve sonrası değil, darbenin gerisinde, sonrasının gerisinde... İspanya İç Savaşı mı?.. Hayır, Cumhuriyetçilerle faşistler arasında değil, savaşın gerisinde... 27 Mayıs darbesi mi?.. Hayır, darbe sonrasının gerisinde... Macaristan’ın Ruslar tarafından işgali mi?.. Hayır, Macar ayaklanmasını bastıran tankların gerisinde... Siyasal İslamın İran’da yükselmesi mi?.. Hayır, Şahın kaçışının gerisinde... “İslam” kisvesi altında terör örgütleri mi?.. Hayır, El Kaide ve Taliban’ın gerisinde... Atom bombasının bulunması mı?.. Hayır, bomba değil, bombaya giden yolun gerisinde... Stalin’in Kars, Ardahan ve Boğazlar üzerindeki iddiası mı?.. Hayır, ona karşı geliştirilen tezin gerisinde... Müttefiklerin Normandiya çıkartması mı?.. Hayır, Hitler’in yanılmasının gerisinde... Almanya’nın Rusya’ya karşı Barbarossa harekatı mı?.. Hayır, Stalin’in ağır yanılmasının gerisinde... Türkiye’de solun bölünmesi mi?.. Hayır, solda çıkan kavgaların gerisinde... Hindistan ve İtalya’da sol partilerin iktidarı kaybetmeleri mi?.. Hayır, yerine gelen sağcı iktidarların gerisinde... MİT, CİA, KGB, MI6, MOSSAD ve daha bilmem hangi casusluk şebekeleri... Ya da Cambridge Beşlisi’nin maceraları...
Son iki günümü nefesimi kesip, okuduğum kitaba ayırıyorum. Değerli gazeteci dostum Murat Yetkin’in her zamanki gibi ve soy ismi gibi “yetkin” bir ustalıkla kaleme aldığı kitabına: “Meraklısı İçin Casuslar Kitabı”. Hemen belirtmek isterim: “Harika bir kitap... Nefis bir araştırma, muhteşem bilgiler, yurt içinde ve dışındaki kaynakların titizlikle gözden geçirildiği, tam bir gazetecilik başarısı...” Murat Yetkin İkinci Dünya Savaşından itibaren çeşitli ülkelerde ve bu arada Türkiye’deki önemli olayların perde gerisini anlatırken, bunları “istihbarat örgütlerinin casusluk savaşları” açısından kaleme alıyor. Öyle ki: Akıl almaz casusluk ve karşı casusluk faaliyetleri ülkelerin ve dünyanın tarihini değiştiriyor. Her istihbarat örgütünün karşı tarafta mutlaka “köstebekleri” var ki, onların elde ettiği ve ülkelerine ve de aynı anda karşı ülkeye ilettikleri istihbarat, bazen çift taraflı casusluk, ülkelerin ve dünyanın kaderini değiştiriyor. Bizim okuduğumuz, bildiğimiz tarih herkesin gözü önünde yaşanmış olaylar. Ama, o yaşanmış olaylara giden yolda ne gibi gelişmeler var, yani gerisinde... Casusluk işte orada ortaya çıkıyor ve paha biçilmez bilgiler sonunda tarihin akışı değişiyor. Hatta örneğin: Dünya Savaşı kazanılıyor. Hitler faşizmi yerle bir oluyor. Macaristan özgürlüğü son anda elinden kaçırıyor. CİA pek çok ülkede ve bu arada Türkiye’de solun iktidarı gelişini önlerken, Türkiye’de solun parçalanmasında önemli rol oynuyor. Batı ile Doğu arasında nükleer denge kuruluyor.
Kitapta boş yok, her olay isim isim, yeri ve tarihiyle, gelişimi ve sonucuyla anlatılıyor. Hepsi de casusluk. Kim Phliby’den Mahir Kaynak’a, Ruzi Nazar’dan Süleyman Saba’ya, İan Fleming’den Putin’e, La Carre’dan Rosenberg’lere, Hiram Abas’tan Çiçero’ya... CİA ve KGB ajanlarının cirit attığı kitabın pek çok yerinde Türkiye örnekleri ve MİT’in de faaliyetleri yer alıyor. “Cirit atıyorlar” değil mi?.. Evet... Her devirde ama, her devirde Cumhuriyet’in kuruluşundan bugüne kadar Türkiye’den de pek çok ünlü CİA ve KGB ajanı gelip geçiyor. Eminim, şu anda da Türkiye’de yine CİA ve KBG ajanları cirit atıyor olmalı, çünkü hiç bir zaman Türkiye gibi bir ülkeyi boş bırakmıyorlar. Ve Türkiye’nin iç ve dış politikasına yön vermeye çalışıyorlar, “dizayn” ediyorlar. Ve kolay akla gelmeyecek bağlantılar kuruyorlar, “ajan devşiriyorlar”. İlginç bir örnek, Primakov, Jirinovski, Andropov gibi Rusya’da iktidara gelmiş isimler bir tarihte Türkiye’de KGB ajanı olarak görev yapıyor. Ya da Azerbaycan Devlet Başkanı İlham Aliev’in babası, Azerbaycan’ın bağımsızlığında büyük rol oynayanı Haydar Aliev gibi. Yüzlerce olay, hepsinin perde gerisindeki casusluk oyunları, bir “macera romanı” tadında, tarihin arka penceresi, müthiş düşündürücü ve bilgilendirici bir kitap.
Casusluk oyunlarının ötesinde, kitapta çok ayrı bir “ders” var, iktidar - muhalefet ilişkilerine dönük günümüz için kaçırılmaz bir ders. 60’lı yıllar, Süleyman Demirel Başbakan, Fuat Doğu MİT Müsteşarı. Fuat Doğu doğal olarak zaman zaman Demirel’e gidiyor, ülkeye yönelik tehdit ve ihbarları anlatıyor. Sonrasını kitaptan okuyalım: “Fuat Doğu tehdit ve ihbarları anlatırken, hükümetin alması gereken tedbirlerden de söz ediyor. Demirel, ‘siz ne yaptınız’ dye sorduğunda, Fuat Doğu yaptıklarını anlatınca, Demirel ‘eksik yapmışsınız’ diyor. Bir, üç, beş derken, Doğu bir gün ‘neyi eksik yapmışız Sayın Başbakanım’ diye sorduğunda, Demirel’in cevabı hazırdı: ‘Bunları İsmet Paşa’ya da söylüyor musunuz?..’ ‘Ama, o muhalefet lideri’ demişti Fuat Doğu doğal olarak. Bunun üzerine Demirel: ‘Siz benden Meclis’ten yasa çıkarmamı istiyorsunuz, ana muhalefet lideri memleketin hangi tehditlerle karşı karşıya olduğunu bilecek ki, ben bunları Meclis’e getirdiğimde, bana destek verecek’. O tarihten sonra Fuat Doğu, Demirel’in de iznini alarak, önemli gelişmeleri İsmet Paşa ile paylaşmaya başlamıştı”. (Anılan kitap, s. 395). O ders şurada herkesin gözü önünde şöyle bir dursun!.. Belki günün birinde herkese lazım olur. Bunun ötesinde... Tarihin perde arkası mı?.. Evet, işte o bu kitapta anlatılıyor. Şaşırarak, merak ve heyecanla...