Rehineleri kurtarma konusunda uluslararası bir uzman. Yemen’de bunu başarıyla yerine getiriyor. Afganistan’da yargı reformu hazırlıyor. Birleşmiş Milletler’de Amerikan Büyükelçiliğinin çeşitli kademelerinde görev yapıyor. Kim bu?..
Başkan Trump’ın Ulusal Güvenlik Danışmanı Peter O’Brien.
Indiana Valiliği sonrasında on yıl süreyle dış politikada uzmanlaşıyor. Amerikan basınına göre, dış politikada en yetkin kişilerin başında geliyor. Kim bu?..
ABD Başkan Yardımcısı Mike Pence.
Her açıklamasıyla Türkiye’yi tehdit ediyor. Daha on gün önce Atina’da “Türkiye’nin Doğu Akdeniz’de doğalgaz araması yasa dışıdır ve kabul edilemez” diyor. İki ay önce Kahire’de, Türkiye’yi kastederek, “Doğu Akdeniz’de habis bir ur var, o doğalgaz arayamaz” deyimini kullanıyor. Kim bu?..
Amerikan Dışişleri Bakanı Mike Pompeo.
Bu üçlüyle birlikte, Trump’ın Suriye Temsilcisi James Jeffrey.
Son yıllarda Amerikan Başkanlarının hiçbiri bu ölçüde yüksek bir heyeti aynı anda bir ülkeye göndermiyor.
Trump şimdi Tayyip Erdoğan’ı ikna etmek için bunu deniyor. Adı geçen dörtlü Ankara’ya geliyor.
Onları Ankara’ya gönderirken, pazartesi akşamı Trump telefonda kendisine yakın bir senatöre şunu söylüyor:
“Erdoğan’ın savaşı durduracağına ikna olmasaydım, bu kadar yüksek düzeyde bir heyeti Ankara’ya göndermezdim. Planı yaptık, heyet gitmeden önce Türkiye’ye uygulayacağımız ekonomik yaptırımları açıkladık. Ankara’daki görüşmelerden ümitliyim”. (Die Welt, dünkü Internet sayfası).
Trump bu geziden çok şey bekliyor, bence fazla iyimser!.. Sonuç alabilmesi için heyetin Türkiye’yi tatmin edecek bir öneri getirmesi gerek. O da, YPG’den desteğini çekerek, Türkiye ile birlikte mücadele etmek.
Geçen hafta Roma.
Amerikan Dışişleri Bakanı Mike Pompeo İtalyan Dışişleri Bakanı ile ortak basın toplantısı düzenliyor. Sorulara geçildiği sırada bir İtalyan hanım gazeteci iki bakana doğru yürüyor, elinde bir paket var, paketi Pompeo’ya uzatıyor. Pompeo paketi gülümseyerek alırken, gazeteci:
“Bu köpek maması, bundan günde üç öğün yerseniz, dünyadaki insanlara karşı daha insaflı, daha vefalı, daha sadakatli davranabilirsiniz, köpekler çok sadık hayvanlardır”.
Basın toplantısında bu ağır hakaret salonu önce derin bir sessizliğe itiyor, ardından korumalar gazeteciyi dışarıya çıkartıyor. İtmeden, kakmadan.
İtalyan Bakan Pompeo’dan özür dilerken, toplantı sona eriyor.
“Neden böyle davrandığı” sorulduğunda, İtalyan gazeteci:
“Orta Doğu’nun içine ettiler, Irak perişan, Suriye perişan, şimdi Suriye’de savaş var, bunların sebebi Amerika. Ayrıca, teröristlere destek veriyor. Destek verdiği teröristler, İŞID gibi, sonradan dünyanın başına bela oluyor, iş işten geçince onları imha etmeye çalışıyor”.
Doğru söze ne denir!..
İşte, bu “muhteşem dörtlü” böyle bir atmosferde Ankara’ya geliyor.
Amerika’da ve dünyada Trump’a yönelik eleştirilerden biri de, Amerikan askerlerini Münbiç’ten geri çekmesi. Amerikan askeri çekilince, Suriye Demokratik Güçleri, nam-ı diğer PYD, hapishaneleri boşaltıyor ve İŞID militanları hapisten çıkıyor. Bu Amerika’da ve çeşitli ülkelerde tepkilere yol açıyor.
“Trump İŞID’e yardımcı oldu” yorumları eksik değil.
İkincisi ise, herkesin dalga geçtiği bir konu.
Amerikan askerleri çekildikten sonra ne oluyor?.. Onu da Rus TV’si yayınlıyor. Bir Rus kameraman, yanında bir Rus gazeteci, kameraman çekim yapıyor, Rus gazeteci anlatıyor:
“Biz şimdi Amerikan Üssündeyiz, Amerikan Üssü Rusya’nın denetimine geçti!..”
Amerika askeri açıdan geri çekilmeyi iyi organize edemiyor ve alay konusu oluyor.
Bizi ilgilendiren konu başka.
Bize olan tepki malum, ne Araplar kalıyor, ne AB, ne Afrika ülkeleri. Bu arada Türkiye inadı yüzünden ciddi bir fırsatı tepiyor.
Askeri harekat öncesinde Esad ne diyor:
“YPG terör örgütüdür”.
Bu özünde Türkiye’ye çağrı niteliğinde. “Teröre karşı birlikte mücadele edelim” çağrısı. Ankara bu çağrıyı ya anlamıyor ya da anlamak istemiyor. Harekat Esad’ın o nitelemesi sonrasında başlıyor.
Amerikan heyeti şimdi Ankara’da. Tayyip Erdoğan kendisini o kadar çok ve o kadar kesin bağlıyor ki, Amerika acaba hangi adımı atarsa, Türkiye harekata son verir, orası epey zor görünüyor.
Öte yandan, bir başka gerçek var, Türkiye’nin yavaş yavaş sıkıştığı ortada.
Amerikan ambargosu ve başka ülkelerden gelen sınırlamalar kendisini belki ilk anda göstermiyor olabilir ama, acısı bir süre sonra fena halde çıkıyor.
1974’teki Amerikan ambargosu, 1978 ve 79’da Türkiye’yi ekonomik felakete sürüklüyor.
Siyasi ve ekonomik tarihi hatırlamanın tam zamanı.