Fiilen savaş, iki ayrı cephede. Biri PKK’ya karşı, orada şehit sayısı her gün artıyor. Bir, iki değil, artık sekiz şehit, on şehit.
Diğeri IŞİD’e karşı, sınırlarımızın ötesinde, Suriye’de.
İki savaş, iki ayrı terör örgütüne karşı. Ancak, ikincisinin daha farklı ve bizi aşan tehlikeli bir yanı var. Bizi yavaş yavaş “Orta Doğu bataklığına” sürüklüyor. Doksan yıldır girmekten özellikle sakındığımız bataklığa.
Bu iki fiili savaş sürerken, üçüncü bir terör örgütü, FETÖ’ye karşı, yine fiili temizlik harekatı olanca hızıyla sürüyor.
Üç cephede, doksan yıllık Cumhuriyet’te görülmeyen, yaşanmayan, olmayan bir durum.
Soru şu:
Biz buraya nasıl geldik? Bu üç cephenin, aynı anda açılmasından kimler sorumlu?
Madem üç cephe var, fırsat bu fırsat, siyasi iktidar bunu alabildiğine kendine yontuyor.
AKP işin kolayını buluyor. Kimseye hesap vermeden, kimse ile görüşmeden, kimsenin düşüncesini almadan, OHAL kararnameleriyle astığı astık, kestiği kestik.
Türkiye bugüne kadar, pek çok kez OHAL yönetimi görüyor, hele de Güneydoğu’da yıllar yılı. Ama, böylesine OHAL’i ilk kez yaşıyor.
-Binlerce devlet memuru işten atılıyor. Onların hepsi mi FETÖ’cü? Yoksa, kurunun yanında yaş da mı yanıyor?
-Binlerce kişiye yurt dışı yasağı getiriliyor. Onların hepsi mi FETÖ’cü? Örneğin, dün Can Dündar’ın eşi Dilek Dündar’ın yurt dışına çıkmasına izin verilmiyor. Hangi gerekçe ile? Kim bilir, daha kimlerin yurt dışına çıkışları yasaklanıyor?
-Bir tarihte, AKP emeklilik için belli bir yaş sınırı getirmekte ısrar ediyor. Yüzlerce yargıç ve savcı emekliye ayrılıyor. AKP kendi istediği kadroları adalet mekanizmasına yerleştiriyor.
Şimdi kendi eliyle getirdiği kadroların bir bölümü FETÖ’cü çıkınca, onları ister istemez tasfiye ediyor. Doğan boşluğu doldurmak üzere, emekliye sevk ettiklerini geri çağırıyor. Tam bir yönetim ucubesi.
-Tasfiye edilen yargıç ve savcılar tamam tasfiye edilsin. Peki, onların verdikleri kararlar ve o kararlarla mağdur olan insanlar şimdi ne yapacak? Örneğin, Ergenekon, Balyoz, ODATV, Poyrazköy, İzmir casusluk gibi davalarda hayatlarını, mesleklerini, mevkilerini ve yıllarını kaybedenler ne olacak? Onlar ve yakınları dava açarak, hangi haklarını, nasıl geri alabilecek?
-AKP Meclis’te diğer üç parti ile anlaşarak, belediyelere kayyum atanmasıyla ilgili maddeyi torba yasadan çıkartıyor. Ama, üç gün sonra OHAL kararnamesiyle aynı maddeyi geri getiriyor.
Bir yandan “Yenikapı ruhu, siyasi uzlaşma” diyerek, laf kalabalığına getiriyor, o ruh aslında son algı operasyonu, zaten kendisi torpilliyor.
-Cezaevlerinde işkence ve kötü muamele iddialarına karşı, CHP, Meclis İnsan Hakları Komisyonunun araştırma yapmasını öneriyor, AKP red ediyor.
-Ve gazeteciler. Gözaltı ve tutuklama furyası olanca hızıyla sürüyor. Bir gazeteci, bir gazetede yazıyor diye, nasıl “terörist” oluyor, onu henüz sadece AKP iktidarı biliyor.
İçişleri Bakanı Efkan Ala görevinden alınıyor, “yorulduğu” gerekçesiyle. Pek çok bombalı saldırı ve özellikle 15 Temmuz darbe girişiminde eylem ve istihbarat zafiyeti iddialarıyla.
Ya Genelkurmay Başkanı Orgeneral Hulusi Akar? Darbe girişimi var, darbe, başkanın haberi yok.
Ya kuvvet komutanları? 15 Temmuz gecesi ya düğün dernekte her şeyden habersiz ya sokaklarda saklanmada.
Ya MİT Müsteşarı Hakan Fidan? Onların istihbarat zafiyeti yok mu? Hem Tayyip Erdoğan, hem Binali Yıldırım bunu TV’lerin önünde açıkça söylemiyor mu?
Onlar neden hala yerinde?
Hani, “dere geçilirken, at değişmez” idi, ne oldu da, Ala aniden kenara çekildi?
Efkan Ala, yıllardır Tayyip Erdoğan’ın kara kutularından biri. Pek çok şeyi bilen, tanık olan, pek çok karara katılan, en yakınındaki bir kaç isimden biri.
Zaten Erdoğan da, on dört yıldır ağzından ilk kez duyduğumuz bir sözle, Ala’yı onurlandırıyor:
“Ona söz söylemek haddimiz değildir.”
Vay anasına sayın seyirciler, kendine göre, yeri geldiğinde, yeri göğü inleten Erdoğan “haddimiz değil” diyor. Haddi değil ama, görevden alınmasını onaylıyor.
Ne olduğunu bilmiyorum ama, Ala’nın görevden alınmasının, kimsenin tahmin edemediği başka gerekçeleri olsa gerek.
İş çığrından öyle çıkıyor ki, tutunacak dal ararken, bir AKP milletvekili ki, eski Memur-Sen Başkanı, "Hizmet hareketine destek vermeyenler bari gölge etmesin, kimsenin yapamadığını bu cemaat yapıyor, ülkemizi dünyaya tanıtıyor” gibi benzer incilerle, vaktiyle Fetullah’a övgüler düzüyor, şimdi 12’den vuruyor, muhteşem bir atış:
“FETÖ’yü devlete CHP yerleştirdi, biz farkına vardık, temizliyoruz.”
Komedinin bir perdesi daha, cevap vermek bile nafile.
Bu saçmalıklar bir yana, asıl gerçek çok büyük. İki cephede fiili savaş ve Orta Doğu bataklığı. Buradan nasıl çıkılacağını iktidarın kendisi biliyor mu, emin değilim.