Gelmiş geçmiş en büyük fizik dehalarından biri olan, Alman asıllı Albert Einstein 1933 yılında Atatürk'e mektup yazıyor:
"Bizde bilim insanları yok oluyor, onları lütfen ülkenize kabul ediniz."
O tarihten sonra Almanya'dan maliyeci, mimar, doktor, kent plancısı, iktisatçı, hukukçu pek çok bilim insanı Türkiye'ye geliyor, Türkiye onları bağrına basıyor, onlar da, kendi alanlarında gerek bilimsel, gerek pratik anlamda Türkiye'ye pek çok eser, pek çok yetişmiş insan kazandırıyor.
"Son birkaç yıldır insanlar Türkiye'den kaçıyor... Bilim insanları, iş insanları, öğrenciler, gençler..."
Aradan seksen küsur yıl geçtikten sonra, gidiş - geliş tersine dönüyor.
Çünkü, Türkiye her geçen gün yaşanılır olmaktan çıkıyor.
Gerek insan hakları, gerek hukuk, gerek ekonomik açılardan otoriter rejim insanları her geçen gün biraz daha bıktırıyor.
İnsanlar "bir başka ülkenin nasıl vatandaşı olabilirim" araştırmasını hızlandırıyor.
Gitmenin, yerleşmenin, gittiği ülkenin vatandaşlığını almanın ötesinde, "bu girişimin, bu kararın ekonomik altyapısı" da var, öyle boş bir gidiş değil.
Uluslararası bankacılık yayınlarına göre, ("The Banking Journal") , 2020'den önce, son üç yıl içinde bakın ne oluyor:
"- 2016 ile 2019 arasında bir milyon doların üzerinde tam 17 bin (on yedi) hesap Türkiye'den yurt dışına gidiyor.
- Yurt dışına çıkan (kaçan) paralar açısından, Türkiye dünyada ilk sırada." (CHP milletvekili Akif Hamzaçebi, TBMM 9 Aralık 2020 tarihli tutanak, s. 29).
Bu kaçış Türkiye'de yaşamanın güvensizliğini gösteriyor.
Müthiş dramatik bir gerçek!..
İnsanlar kendi anayurtlarında yaşamaya güvenemiyor, kaçıyor!..
Güvensizliğin AKP de farkında. Bundan bir süre önce, hatırlayın, Tayyip Erdoğan ne diyor, nasıl bir çağrıda bulunuyor:
"Yurt dışındaki paralarınızı Türkiye'ye getirin!.."
Makul bir çağrı.
İnsan kendi parasını kendi yurdundan neden yurt dışına kaçırsın ki!..
Ama kaçırıyor, çünkü artık bugününden de, yarınından da emin değil. Nerede, ne zaman başına ne geleceğini insanlar bilmiyor. Onun için kaçıyor.
Yurt dışına kaçan para ne kadar?..
Onun bugünkü rakamını bilmiyorum, bulamıyorum.
Ancak, şunu hatırlıyorum. 2015 yılında, dönemin Maliye Bakanı Mehmet Şimşek, şimdi ortalarda hiç yok, bakın ne diyor:
"Türklerin yurt dışında en az 130 milyar doları var."
Aradan beş yıl geçiyor. Hukuk, insan hakları, temel hak ve özgürlükler, çevre, akla ne gelirse, tarım ve en önemli konu "iş bulma imkanı" öylesine perişan hale geliyor ki, yurt dışına kaçan para, şimdi kim bilir kaç milyar dolara yükseliyor!..
Siyasal kaygıların ötesinde, ekonomik güçlüklerin ötesinde, çok temel bir güvensizlik kaynağı daha var.
Arada sırada adalet ve hukuk uygulamaları üzerine, örneğin reform gibi filan, büyük laflar eden, o lafların daha mürekkebi kurumadan açıkta kalan, adı var, kendi yok, Adalet Bakanı Abdülhamit Gül bir süre önce:
"Yargıya güven yüzde 70'ten yüzde 20'ye düştü!.."
Bu Adalet Bakanı'nın itirafı!..
Madem düştü, sen o güveni yeniden sağlamak amacıyla ne yapıyorsun?..
Hiç!..
Çünkü, siyasi irade başkasına ait.
Yargıya güvenin azaldığı bir ülkede, insanların o ülkede yaşama arzusu mu kalır?..
Ekonomiye güvensizliğin bir başka boyutu daha var, o yurt içi ile ilgili.
"- Son yedi ayda, Mayıs ile Aralık arasında bizim bankalarımızda 218 milyar dolarlık tasarruf şimdi 248 milyar dolara çıkmış bulunuyor.
- İnsanlar tasarruflarını Türk Lirasından dolara çeviriyor.
- 248 milyar dolar, bankalardaki toplam mevduatın yüzde 57.5'uğunu oluşturuyor." (Akif Hamzaçebi, aynı yerde).
Türk bankalarında Türk Lirası mevduatı azınlığa düşmüş bulunuyor. Cumhuriyet tarihinde bir ilk, bu rekorun sahibi yine AKP!..
Bir başka güvensizlik göstergesi.
Bu durumdan çıkmanın yolu var. Çare çok açık:
"Demokrasi... Demokrasi... Demokrasi..."
Ancak ve ancak yeniden demokrasiye dönüldüğünde, hukukun üstünlüğü yeniden sağlandığında, kuvvetler ayrılığı yeniden işlerlik kazandığında, iktidardan hesap sorabilme yeniden mümkün olduğunda, temel hak ve özgürlüklere insanlar yeniden kavuştuğunda, yerli ve yabancı sermayenin güveni yeniden kazanıldığında, iş imkanları yeniden yaratıldığında, çevrenin tahribinden vazgeçildiğinde, suya erişim sorun olmaktan yeniden çıktığında ve asıl hayatlar tek bir kişinin iradesine bağlı olmaktan kurtulduğunda...
- İnsanlar yeniden yurtlarına döner,
- Paralarını yeniden ülkeye getirir,
- Ülkede yeniden güven, refah ve huzurun kapısı açılır.
Ama, bugünkü koşullarda biz ancak "tarihle" avunmak zorunda kalıyoruz, 87 yıl önce, 1933'te Atatürk'e yazılan bir mektupla teselli arıyoruz.
Hepimize yazık!..
NOT: Rastlantı bu ya, dün akşam Tayyip Erdoğan yeniden aynı noktayı dile getiriyor; "halkın birikimlerini dövizden Türk Lirası'na çevirmesini" istiyor. Durum ortada!