Bizimkilerin ilgi alanına girmiyor ama, koca Birleşmiş Milletler Kalkınma Programı (UNDP) katkısını istemek üzere Nobel ödüllü yazarımız Orhan Pamuk’a da başvuruyor.
UNDP’nin 1990’dan bu yana her yıl hazırladığı “2015 İnsani Gelişme Raporu” için görüşü alınan tek Türk, Orhan Pamuk.
Görüşlerine başvurulanlar arasında Nobel Barış Ödülü alanlar ile günümüzün önde gelen yazarları, dünyada isim yapmış bilim adamları, iş adamları ve yöneticileri var.
Siyasetçilerden Filipinler Cumhurbaşkanı Benigno Aquino, Kırgızistan eski Cumhurbaşkanı Roza Otunbayeva, Sri Lanka Devlet Başkanı Maithripala Sirisena’nın görüşlerine başvuruluyor.
Bütün dünyayı ilgilendiren “2015 İnsani Gelişme Raporu” dün İstanbul’da açıklanıyor. Boğaziçi Üniversitesi’nde, dün benim de izlediğim panelde tartışılıyor.
İnsani gelişme, ekonomilerin zenginliğini arttırmaktan çok, insan yaşamının zenginliğine odaklanıyor. İnsanların seçeneklerinin arttırılması anlamına geliyor.
Toplumda refahın artmasına dönük, herkes için daha iyi çalışma olanakları ve koşulların oluşturulması gerekiyor. Bu ise, şu anda tüm dünyada eksik. Gelişme var ama, eksik.
Dünyada 7.3 milyar insan yaşıyor. 3.2 milyar insan çalışıyor. Diğerleri ücretsiz bakım hizmetleriyle, yaratıcı ve gönüllü çalışmalarla uğraşıyor.
Hatta bazı çalışmalar insani gelişmeye zarar bile veriyor. Zorla çalıştırılanlar, emekli maaşı alamayanlar, çalışırken temel özgürlüklerini kullanamayanlar gibi.
İnsani gelişme, insanların daha fazla yetkinlik kazanırken, bu yetkinliklerini kullanmak için daha fazla fırsatlardan yararlanmasını hedefliyor.
Rapor dünyanın halini sergiliyor.
1990 ile 2015 arasında iyi şeyler de var. Örneğin, dünya nüfusu 5.3 milyardan 7.3 milyara yükselirken, aşırı yoksul sayısı 1.9 milyardan 836 milyona düşüyor. Çocuk ölüm oranları yarıdan fazla azalıyor. 2.6 milyar insan gelişmiş su kaynaklarına, 2.1 milyar insan da, gelişmiş sağlık koşullarına uzanıyor.
Buna karşılık;
-Dünyada en zengin yüzde 1’lik kesimin dünya zenginliklerindeki payı yüzde 50’den fazla. (Adı geçen rapor, s.5). Bu ne biçim adalet!
-Dünyada 780 milyon yetişkin, 103 milyon genç (15-24 yaş) okuma yazma bilmiyor.
-Saatte 33 anne hayatını kaybediyor.
-830 milyon insan günde iki dolardan daha az parayla geçinmek zorunda kalıyor.
-1.5 milyar insan insana yaraşır çalışma koşullarından uzak, hak arama olanağından ve sosyal güvenlikten yoksun.
188 ülkeye bakıldığında, daha beter gerçekler insanın yüzüne şamar gibi iniyor.
Önce şu gerçek: İnsanlar kırsal alandan kentlere taşınıyor. 2050 yılında kentlerde yaşayacağı tahmin edilen insan sayısı 6.2 milyar. Kentlere taşınıyor ama, kentlerde yaşam hızla güçleşiyor.
Şimdi şu rakamlara bakın:
-2014 sonu itibariyle, 60 milyon insan yerinden, yurdundan ediliyor. Savaşlar, çatışmalar, anlaşmazlıklar nedeniyle. Korkunç bir istatistik, 60 milyon insanı düşünün.
-Her üç kadından biri fiziksel ya da cinsel şiddete maruz kalıyor. İnsanlığın haline bakın, utan insanlık utan.
-Salgın ve kronik hastalıklardan yılda 38 milyon kişi ölüyor.
-30 milyon insan çalışmaya ilişkin şiddet türlerine maruz kalıyor. İş yerinde ya da dışında.
-21 milyon insan zorla çalıştırılıyor. Günümüzdeki kölelik. Bu insanların 4.5 milyonu cinsel istismara maruz kalıyor.
-168 milyon çocuk işçi çalıştırılıyor. 100 milyonu erkek, 68 milyonu kız çocuk. Zorla çalıştırılan çocuklar üzerinden yılda 150 milyar dolar yasa dışı kazanç elde ediliyor.
-Silah ve uyuşturucu kaçakçılığından sonra en çok kazanç sağlayan tür insan kaçakçılığı. Bu kaçakçılık 118 ülkede görülüyor, kurbanların yüzde 60’ı kadın.
-Dünyada kadınların durum dram. Çalışma koşullarından toplumdaki yerlerine, ücretlerinden karşılaştıkları davranışlara kadar, kadınların hayatı her yerde zor.
Manzara hiç açıcı değil, iyi bir dünyada yaşamıyoruz. Bununla birlikte, hayatımızı değiştiren iki olgu var:
Küreselleşme ve dijital devrim.
Hele de, dijital devrim, parmak ısırtıyor. Etiyopya’da çiftçiler kahve fiyatlarını kontrol için cep telefonu kullanıyor.
Suudi Arabistan’da çiftçiler sınırlı sulama suyunu dağıtmak için kablosun teknolojiden yararlanıyor.
Kahire’de yemek satıcıları, Bangladeş’de kadın girişimciler, Senegal’de sokak temizlikçileri işlerini cep telefonlarıyla hallediyor.
Dijital devrim üzerinden dünyada çalışma hayatı ve günlük yaşam tahminlerin ötesinde hızla değişiyor. Dijital devrim ile mal ve hizmet üretimi artıyor.
Bu olumlu değişimin olumsuz bir yanı var. Çalışma hakları ihlal ediliyor.
Dünya hali böyle iken, ya Türkiye?
İnsani gelişme endeksinde Türkiye 188 ülke arasında 72. sırada. Geçen yıl 69. sırada iken, bu yıl üç basamak geriliyor.
İlk sıraları Norveç, Avustralya, İsviçre, Danimarka, Hollanda, Almanyax, İrlanda, Amerika, Kanada paylaşıyor. “Çok yüksek insani gelişme” kategorisinde.
Mali, Mozambik, Gine, Eritre, Çad, Nijer gibi ülkeler son sıralarda.
Bize gelince, dün Boğaziçi Üniversitesindeki panelde, aynı üniversitede öğretim üyelerinden Prof. Dr. Ayşe Buğra Türkiye ile ilgili bir sunum yapıyor. Prof. Buğra “İnsani Gelişmeyi” özellikle çalışma hayatı üzerinden yorumluyor.
Her şeyden önce emek bir mal değil. Ayrıca, sağlıklı bir çalışma hayatı için ifade özgürlüğü şart, o da, bizde yok.
2000-2008 arasında ekonomik büyüme var ama, işsizlik de var. İş gücüne katılım düşük, çünkü kadınların temsili düşük.
İstihdamda kadın-erkek eşitsizliği var.
Ücretler arasında uçurumlar var.
Ve çok çarpıcı bir rakam. 1980’de sendikalı işçi oranı yüzde 20 iken, bugün çalışan işçilerin sadece yüzde 4.5’u sendikalı. Sıfıra yakın bir örgütlenme oranında işçiler hangi haklarını elde edebilir? Edemiyorlar zaten.
Böyle bir ülkede “insani gelişme ” elbette geriler.