"Değişim poşetle birlikte başladı."
Garip bir cümle, açmak gerek.
"Değişim?.."
"AKP iktidarının gidişi, on dokuz yıllık ızdırabın sonu" anlamında.
Çarşıda, pazarda yapılan alış veriş sonrasında, satın alınanların içine konulduğu "poşet" var ya...
"Daha önce parasız iken, 1 Ocak 2019'dan itibaren poşetlere ayrıca 25 kuruş ödeniyor, bu küçük ve önemsiz gibi görünen olay, o tarihte büyük tepki çekiyor."
Çoğunluk fark etmiyor ama, edenler var, onların gözlemleri var. Aylardır ekonomik krizin dibinde dolaşan Türkiye'de, şikayetçi olmayan yok. "Bunlar gidici" diyen çok.
İşte, o analizi yapanların gözlemi:
"Değişim önce poşetle başladı, poşetin 25 kuruşa satılmasıyla birlikte, halk bu iktidardan uzaklaşmaya başladı."
İlginç bir gözlem.
Krizi, onun ötesinde "fiyat etiketlerini" anlatan pek çok örneğe ek, iki yeni örnek daha...
Almanya'da yayımlanan haftalık "Der Spiegel" dergisinin oradaki fiyatı 5.80 Euro.
Bugünkü kurdan hesaplarsanız, 92.5 lira.
Peki kaça satılıyor?..
"174 liraya!.."
Altı, yedi ay önce 92 lira olan dergi bugün 174 lira!..
Aradaki 81.5 liralık fark nerede?..
Kimse bilmiyor.
Ya da, yine Almanya'da yayımlanan "Stern" dergisinin fiyatı 6.10 Euro.
Peki kaça satılıyor?..
"230 liraya!.."
Sonuçta dergi ya... Tek bir dergi... Sanırsınız ki, ansiklopedi serisi!..
Yabancı gazete ve dergilerin yanına yaklaşılacak gibi değil.
Önceki gün Meclis'te 2022 yılı bütçe görüşmeleri başlıyor. Bütçe teknik yönü ağır bassa da, severim. Çünkü, bütçe biraz karıştırıldığında, gizli kapaklı karıştırılan işler, iktidarın marifetleri orada açığa çıkıyor.
22 Kasım günü, on beş gün önce Tayyip Erdoğan şunu diyor:
"On dokuz yılda AKP'nin bütçeden yaptığı faiz ödemeleri toplam 516 milyar dolar, beş yüz on altı milyar dolar!.."
Hep "faiz de faiz, faiz de faiz" diyor ya... Böylelikle ülkeyi tarihinin en derin krizini sürüklüyor ya... Üstelik, buna gerekçe olarak "İslami bir kavramı ekleyerek, ‘nass orada' diyor ya..."
Dini açıdan "değişmez, kesim hüküm" anlamında...
O zaman nasıl oluyor da, on dokuz yılda 516 milyar dolar faiz ödüyor?..
Nasıl oluyor da, 2022 bütçesine 240 milyar dolar faiz ödemesi ekliyor?..
"Nass" nerede şimdi?..
Dış borçlar AKP'nin hepimize yüklediği ayrı bir facia.
"1923'ten 2020 yılına kadar doksan sekiz yılda gelip geçen onca iktidarların, AKP dahil, yaptığı dış borcun Türk Lirası karşılığı 3 trilyon 200 milyar lira.
Son on bir ayda, 2021 yılı içinde, yükselen kur nedeniyle dış borç 6 trilyon 200 milyar liraya yükseliyor.
Yani on bir ayda, doksan sekiz yılda biriken borç kadar, sırtımıza borç yükleniyor."
Artan kur nedeniyle. Böyle giderse, kur yükselmeyi sürdürecek, borç daha da artacak.
Bunun adı "yeni ekonomik model!.."
O modelin ötesinde...
"İktidara geldiğinde dış borç 130 milyar dolar. Şu anda 446 milyar dolar."
Bütçeyi bunun için seviyorum, her türlü çabaya rağmen, bütçede gerçekleri çarpıtmak zor.
Meclis'e sunulduğu günden bu yana, döviz kuru nedeniyle iki ayda üçte biri erimiş bir bütçe.
"Değişim poşetle başladı" diyorum ya... AKP'nin gidişi...
O "değişim" pek çok şeyle değiştiği gibi, AKP'nin gidişi ayrıca "kredi borçlarıyla" devam ediyor.
Bakın kredi borçlarına:
"AKP iktidara geldiğinde, 2002 yılında tüketici kredi borçları 2 milyar 200 milyon lira.
Bugün 941 milyar lira!.."
Dudağınız uçuklar!.. Tüketici kredi borçları 427 kat artıyor.
Türkçesi:
"Halk borcunu ödeyemez hale düşüyor."
"Poşetle başlayan değişim" kredi borçlarıyla bir üst aşamaya geçiyor.
Bütçe görüşmelerinde CHP adına kürsüye Kemal Kılıçdaroğlu çıkıyor.
Konuşmasında dikkat çeken bir üslup var, son zamanlardaki üslubun aynısı:
"- Kim yolsuzluklara ortak olmuşsa, onların hiçbirisini devlette tutmayaCAĞIM.
- Milletvekilleri iş takip etmez. Türkiye Büyük Millet Meclisi'ni kirlilikten arındıraCAĞIM.
- Siyasi ahlak kanununu çıkartaCAĞIM.
- Allah'ın izniyle iktidar olacağız, birinci haftada çiftçilerin bankalardan, Tarım Kredi Kooperatiflerden aldıkları kredilerin faizlerini sıfırlayaCAĞIM.
- İlk bir haftada İstanbul Sözleşmesine yeniden yürürlük kazandıraCAĞIM."
Sürekli birinci tekil şahısla konuşuyor, yani "BEN".
Aslında son zamanlarda Kılıçdaroğlu bu üslubu çok kullanıyor, çok benimsiyor. Öyle ki:
"Sanki Cumhurbaşkanlığına aday olacakmış gibi."
Bu, onun konuşmalarına dayanarak, beliren bir izlenim, sadece bir izlenim. Sanki giderek güçlenen bir "adaylık eğilimi" gibi.
Ne de olsa, ortam ve gidişat çok uygun.
Baksanıza:
"Faiz sebep, işsizlikten intiharlar, ekmek kuyrukları, artan borçlar, ağırlaşan geçim derdi sonuç!.."