“Sen geldin, kendi başına buyruk oldun, örgütü takmadın. Üstelik, daha sonra partiden istifa ettin. Şimdi bizim dediğimizi yapacaksın, senin kadronu da biz seçeceğiz”.
CHP tabanı ya da Ankara örgütü Mansur Yavaş’a bu kadar tepkili ve onun adaylığına bu kadar dirençli.
Kemal Kılıçdaroğlu şu ana kadar örgütün bu tavrını aşmış değil, bir türlü aşamıyor. O nedenle de, Mansur Yavaş’a, onu şaşırtacak biçimde, “sen İYİ Parti’den aday ol, biz destekleyelim” diyor.
Kılıçdaroğlu’nun bu önerisi, elbette hoşuna gitmekle birlikte, Meral Akşener’i de şaşırtıyor.
Ne var ki, Mansur Yavaş “ancak, CHP’den aday olursam, kazanabilirim” düşüncesinde. CHP desteklese bile, İyi Parti’den aday olması durumunda, kazanma şansının azalacağına inanıyor.
Ve bu gelgitler nedeniyle, CHP ile İyi Parti arasındaki “Ankara düğümü” bir türlü çözülemiyor.
Ankara’da iki gerçek var:
1-İttifak olmaz ise, Ankara’yı kazanmak çok zayıf bir ihtimal.
2-Kazanırsa, Ankara’yı ancak Mansur Yavaş’la kazanmak mümkün. CHP örgütünün itirazlarına rağmen, anketlerde Mansur Yavaş önde görünüyor.
Kılıçdaroğlu “güçlü bir genel başkan” ise, örgütün inadını kırması gerek. Yoksa, geçmiş olsun.
İş uzadıkça, CHP - İyi Parti ittifakı zayıflıyor. Zayıflamanın ötesinde, pek çok ilde çıkmaza giriyor. AKP için bulunmaz fırsat.
Çıkmaz sürdükçe, AKP ellerini ovuşturmakla kalmıyor, kendine bağlı medyayı körüklüyor:
“CHP ile İyi Parti’ye gaz verin, nasılsa anlaşamıyorlar, anlaşmadıkça zayıflıyorlar, bu bizi güçlendiriyor”.
Altında yatan, “kutuplaşmanın artması” isteği.
Çünkü, kutuplaşma AKP’ye yarıyor.
Ve bu arada CHP ile İYİ Parti pazarlıklarını hala sürdürüyor.
“Al Mersin’i, ver Hatay’ı”.
“Yok olmaz, al Balıkesir’i, ver Samsun’u”.
Kördüğüm ve bıktıran pazarlıklar zinciri.
Aslında bu iki parti arasındaki ittifakı sürüncemede bırakan etken çok başka. CHP’deki çekingenliğin asıl nedeni farklı.
Anketlerde İyi Parti şu anda yüzde 3.6 gibi hayli düşük bir oranda. CHP’yi çekingen kılan nokta bu.
3.6 oranı CHP ile “kurumsal bir ittifakı” zorlaştırıyor. “Biçimsel bir ittifaka” yönlendiriyor. O da, ister istemez tökezliyor.
İttifakı “içi boş” hale getiriyor.
Dostlar alış verişte görsün, hikayesi.
O zaman, bu görüşme trafiği neden hala uzuyor, belli değil. Ele güne karşı, “bizde de ittifak var” fiyakası.
O fiyakadan hiç bir şey çıkmayacak gibi olsa bile...
Gelelim İstanbul Büyükşehir’e...
AKP İstanbul’da Binali Yıldırım düğümünü çözmeye çalışıyor. “Protokol” hikâyesi filan... Yoksa, kesin gibi.
Ya CHP’de?..
İbre yüzde 99.9 Beylikdüzü Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu’ndan yana, sadece resmen açıklanması kalıyor.
İttifak olursa, İyi Parti onu desteklemeye hazır.
İmamoğlu ile ilgili CHP’de olumsuz bir hava yok.
Sadece bir itiraz var, “pek tanınmıyor”, tezi. Buna karşı çıkanlar şunu savunuyor:
“1989’da herkes Bedrettin Dalan derken, ortaya Nurettin Sözen çıktı, onu da kimse tanımıyordu, hatta seçileceğine kendisinden başka inanan çok az kişi vardı, ama seçildi, çünkü iyi bir kampanya yürütüldü.”
İmamoğlu ile ilgili olumsuz başka bakış yok. Buna karşılık olumlu tezler var.
-“Genç, halkla diyaloğu iyi, mütedeyyin kesimden gelen iyi bir sosyal demokrat, pozitif enerji veriyor, başarılı bir belediye başkanı”.
İmamoğlu 2014 yerel seçimlerinde Beylikdüzü’nde yüzde 50.8 oyla belediye başkanı seçiliyor. AKP yüzde 39.6’da kalıyor.
-“Karadenizli”.
Burada da şu hesap yapılıyor.
İstanbul’da iki milyon 600 bin Karadenizli seçmen var. CHP bugüne kadar bu seçmenin sadece yüzde 9.6’sının oyunu alıyor. Karadenizli Ekrem İmamoğlu ile birlikte, bu oranı yüzde 20’ye çıkarmaya çalışıyor, hesap bu. Yüzde 20’ye çıkartırsa, İstanbul’u kazanacağına inanıyor.
Ve şimdiden özel bir kampanya yürütülmesine ilişkin çalışmalara başlanıyor.
Kılıçdaroğlu ve Akşener, görüşmelerin çok uzadığını fark etmiyorlar mı?..
Uzadıkça, insanları bıktırdığını ve ittifakın güç kaybına uğradığını görmüyorlar mı?..
Not: Bu yazıyı dün akşamki CHP-İyi Parti görüşmelerinden önce yazdım.