Moldova, 1991’de Sovyetler Birliğinin dağılmasının ardından bağımsızlığına kavuşuyor.
Ukrayna, 1991’de Sovyetler Birliğinin dağılmasının ardından bağımsızlığına kavuşuyor.
Gürcistan, 1991’de Sovyetler Birliğinin dağılmasının ardından bağımsızlığına kavuşuyor.
Üçü de, şunun şurasında 25 -26 yıldır bağımsız devlet.
Öyle ama:
Şu anda üçü de, Avrupa Birliği ülkelerine vizesiz seyahat yapmak hakkını elde etmiş bulunuyor.
Sen 1963’ten beri AB kapısında sürünürken, daha serbest seyahat hakkı bile elde edemezken, elin oğulları kısa zamanda bu fırsatı yakalıyor.
AB bize çok mu gaddar davranıyor?
AB bizi istemiyor mu?
Şu üç ülkenin ekonomisine ve diğer gelişmişlik ölçülerine bakıldığında, kısa sürede bizden çok mu fazla mesafe alıyor?
Ve o nedenle mi, bunun sonucunda onlara vizesiz seyahat olanağı sağlıyor?
Evet, aynen öyle.
Bize göre, kısa sürede çok fazla mesafe alıyorlar.
Nerede ve nasıl?
Bu soruların yanıtı AB ülkelerine vizesiz seyahat etmenin koşullarını yerine getirmekten geçiyor. AB’ye vizesiz seyahat etmek için bir ülke şu koşulları yerine getirmek zorunda:
Daha dünkü devletler, Moldova, Ukrayna ve son olarak Gürcistan bu koşulları çoktan yerine getirmiş bulunuyor.
Öyle lafla değil. Ya da onlara, “eski Sovyetlerin dağılması üzerine devlet kurmuş olmaları nedeniyle AB tarafından kıyak filan çekiliyor değil.”
Üç ülke de, bileklerinin hakkıyla o koşulları yerine getiriyor. Üç ülke de, bir kaç yıldan beri sık sık yazılan raporlarla denetleniyor.
Üçü de:
Hukuk devleti, temel hak ve özgürlüklere saygılı, kamu düzeni sağlanmış, güvenlik içinde ülkeler.
Dış politikalarında kaos yok. Ukrayna’nın zaman zaman Rusya ile özellikle enerji alanında sorun yaşamasına rağmen, genel anlamda tolere edilebilir bir konumu var.
Bizimkiler geçen yıl bir ara “vize baharda kalkacak, hayır sonbaharda kalkacak, kalkmazsa, bakın sonra karışmam” laflarıyla bizi avutuyor.
Gerçi, buna kimse inanmıyor ama, o sözler havada uçuyor. Yandaş medyada şakşaktan geçilmiyor.
Uçmasının ötesinde, AB’ye dirsek göstermeler cabası.
AKP iktidarının son yıllardaki alışkanlığı burada da kendini gösteriyor. Her olay iç politika malzemesi.
“Kırk yıldır vizeyle gidiyorsunuz, bakın vizeyi şimdi biz nasıl kaldırdık” manevrası ve havası.
Pek çok olaydaki gibi, o manevralar, o havalar “kof ve boş” çıkıyor.
Biz hala vizeye talim etmekle meşgulüz.
Çünkü hukuk devleti, çünkü temel hak ve özgürlükler gibi temel demokratik değerler özellikle son yıllarda bizden çok uzakta.
Aslında her söz birbiriyle bağlı. Her sefer verilen bir sözün, bir süre sonra doğru olmadığı ortaya çıkıyor.
Aralık sonunda, yani iki ay önce, bütçe görüşmeleri sırasında söylenen büyük laflardan biri enflasyonla bağlantılı:
“2017 yılında enflasyonla mücadelemiz devam edecek, enflasyon tek haneli rakam olarak kalacak, 2017’de yıllık enflasyon yüzde 6.5 olacak.”
Bütçe görüşmeleri tutanaklarına bakarsanız, bu sözleri çok sık görürsünüz.
Ne var ki, o söz de doğru çıkmıyor.
Şubat ayı enflasyon dün açıklanıyor. Yüzde 6.5 olarak hedeflenen yılık enflasyon yılın daha ilk ayında, 2016 Şubat - 2017 Şubat, yüzde 10.1’i buluyor.
Enflasyon artışı beş yıl sonra ilk kez yeniden çift haneli rakamlara ulaşıyor.
Hele de, üretici fiyatlarıyla artış daha vahim.
Üretici fiyatlarıyla artış yüzde 15.4, son yüz üç (103) ayın en yüksek rakamı. Yüz üç ay, sekiz buçuk yıldır böyle bir artış yok.
Bu arada işsiz sayısı da, 700 bin daha artmış vaziyette.
Vize serbestiyeti ile enflasyon arasındaki bağ nerede? Şurada:
Yukarıda özellikle belirtmedim.
Vizenin kalkması koşullarından biri de, istikrarlı büyüme, düşük enflasyon, düşük cari açık.
Hukuk devlet kurallarında olduğu gibi, biz ekonomide de, avuta çıkmış bulunuyoruz.
Geriye bize ne kalıyor?
Moldova, Ukrayna ve Gürcistan’a imrenerek bakmak.