Farklı alanlarda “ilklerin” yaşandığı Türkiye’de yeni bir “ilk” daha yaşanıyor.
“Yurt bulamayan, açıkta kalan üniversite öğrencileri AKP’den umudunu öylesine kesiyor ki, yurt sorununu çözmek için muhalefetteki belediyelere başvuruyor.
Örneği var, Ankara’da Büyükşehir Belediye Başkanı Mansur Yavaş’a 2.400 öğrenci yurt için başvuruda bulunuyor”.
Mansur Yavaş onları açıkta bırakmıyor.
Öğrenciler yurt için belediyeye başvurmuş!..
İlk bakışta sıradan bir haber gibi, önemli görünmeyebilir.
Ancak, başvurunun arkasında yatan bir değişimin simgesi, “siyasal vazgeçmişlik, siyasal beklentinin sona ermesi” gerçeği.
Genç insanlar, üniversite öğrencileri artık AKP’den umudu kesiyor, orada koskoca bir iktidar varken, onların çözüm getiremediğini görüyor, umudunu muhalif belediyelere bağlıyor.
O belediyeler de, çözüyor. Anadolu’da başka örnekleri de var.
AKP’nin günümüzde unuttuğu, geçmişte sık sık kullandığı sloganlardan ikisi şöyle:
“-Onlar konuşur, AKP yapar.
-Yaparsa AKP yapar”.
2018 bütçe görüşmeleri sırasında dönemin Spor Bakanı Osman Aşkın Bak nutuk atıyor:
“2020 yılında yurt kapasitesini 900 bine çıkartacağız”.
Şu anda, YÖK verilerine göre, 3 milyon 801 bin 294 üniversite öğrencisi var, lisans, yüksek lisans ve doktora eğitimi alan.
Yurt kapasitesi ise, 719.567.
“AKP konuşuyor, hem de çok konuşuyor, her fırsatta konuşuyor ama, artık yapmıyor, yapamıyor”.
Kaldı ki, 900 bine çıkartmış olsa, ne yazar!..
“Her beş öğrenciden dördü barınacak yer bulamıyor, açıkta, ancak biri bulabiliyor”.
Parklarda yatan öğrenciler hepimizin malumu.
Çevremde Anadolu’nun bir ilinde üniversite kazanmış bir kaç öğrenci var, çılgınca kalacak yer (yurt) arıyorlar.
Ama, yok!..
Bulan çok şanslı.
Ya da, çok daha kötü bir şey oluyor:
“Öğrenciler tarikatların, cemaatlerin, ne olduğu belirsiz vakıfların ellerine düşüyor.
Oralarda siyaseten zehirlenme ihtimali çok yüksek”.
Kredi ve Yurtlar Kurumu’na bağlı yurt sayısında azalma var.
2019 - 2020 eğitim döneminde 793 yurt varken, bu sayı 773’e geriliyor. Kapasitesi de, doğal olarak düşüyor.
Neden geriliyor?..
“Boşluğu tarikat ve cemaatlerin ve vakıfların doldurması amacıyla mı?..”
Sık sık övünüyorlar ya...
“Her ile bir üniversite kurduk”.
İçi o kadar boş bir övünme ki!..
Çoğu tabela üniversitesi.
Ne kampüsü var, ne bahçesi, kampüsten vazgeçtim, bahçesi bile olmayan, “hatta bir apartmanda eğitim faaliyetinde bulunan” üniversiteler bile var.
Kaldı ki...
O üniversitelerde:
“-Hangi bilim adamı,
-Hangi üniversal bilimi aşılayacak?..
-Pek çoğunda tek bir fakülte, bir iki öğretim üyesi, belki tek bir profesörle, adı ‘üniversite’ olan bir binada, adı ‘eğitim’ olan faaliyette bulunuyor”.
O üniversitelere giden öğrenciler perişan. Yer yok, yurt yok.
Anadolu’nun herhangi bir ilinde, bir yer kazanmış, gitse bir türlü, gitmese bir türlü.
O ‘üniversiteyi’ bitirse bir türlü, bitirmese bir türlü. Liseden öteye gitmeyen bir eğitim.
“Tam eğitim sefaleti!..
Beş, on yıl kadar sonra, Türkiye’nin acısını çok çekeceği, tam çuvallamış bir eğitim politikası”.
Öyle çuvallama ki...
Plansızlığın daniskası.
Fiziki ve sosyal maliyetleri hesaplamadan, herhangi bir ile çalakalem bir üniversite açıyorsun. Açarken:
“- O üniversitelerin yerleşkesini,
- Öğretim kadrolarını,
- Çağdaş ölçüde rekabet gücünü,
- Mezun olan öğrencilerin yeterliklerini,
- Ve öğrencilerin barınma ihtiyaçlarını düşünüyor musun?..
Hayır!..”
Sonuç bugün ağır bir biçimde karşımıza çıkıyor.
Her beş öğrenciden dördü açıkta.
Açıkta kalanlar belediyelere başvuruyor.
“Belediyeler merkezi hükûmetin yerini alıyor”.
Pahalılıkla mücadelede olduğu gibi.
Sel ya da deprem felaketi yardımlarında olduğu gibi.
Ödenemeyen faturalarda olduğu gibi.
İktidar belediyelere kayıyor.
Merkez nutuk ve gösteriş sevdasında.