TIR şoförü... Trabzon’dan Ukrayna’ya mal taşıyor. O gün malını yine Ukrayna’ya bırakıyor ve iş yerinin bulunduğu Trabzon’a dönmek üzere Türkiye’ye giriş yapıyor.
11 Aralık 2009...
Trabzon’a dönerken, kendini iyi hissetmiyor, yol üzerindeki bir devlet hastanesine gidiyor. Hastanede "domuz gribi" tanısı konuluyor. İğne yapılıyor, ilaç veriliyor, taburcu ediliyor.
Şoför 15 Aralık’ta bu kez Trabzon’dan Samsun’a gönderiliyor. Giderken trafik kazası geçiriyor, Trabzon’a dönüyor.
Trafik kazasından iki gün sonra, 17 Aralık’ta "bir haftadır öksürük, halsizlik, iki gündür 40 derece ateş" şikayetiyle Karadeniz Tıp Fakültesi Hastanesi'ne gidiyor. Hastanede "domuz gribi ve zatürre" tanısıyla tedavi altına alınıyor. On gün yoğun bakımda kalıyor, 26 Aralık 2009 günü hayatını kaybediyor.
Şoförün ailesi "ölümün iş kazasından kaynaklandığı" gerekçesiyle, Sosyal Güvenlik Kurumu’ndan (SSK) ölüm geliri bağlanmasını istiyor.
Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı müfettişi rapor veriyor:
"Trafik kazası iş kazasıdır ancak, ölüm nedeni trafik kazası değil, hastane raporuna göre, domuz gribidir."
Adli Tıp ölüm nedenini kayıtlarına yine "domuz gribi" olarak geçiyor.
Ancak...
"Yerel mahkeme şoförün ailesinin iş kazası iddiasını yerinde bulmuyor ve ölüm geliri talebini geri çeviriyor."
SSK lehine bir karar.
Sigortalı bir işçi çalışırken hastalık ya da iş kazası nedeniyle hayatını kaybederse, onun eşi ve çocuklarına ölüm aylığı bağlanabilmesi için çalışanın en az beş yıldan beri sigortalı olması, 900 gün primin bulunması, Emekli Sandığı'na bağlı ise, en az 1800 gün priminin ödenmiş olması gerekiyor.
Ancak, ölümle sonuçlanan iş kazasında bu koşullar aranmıyor. Ölenin yakınlarına ölüm geliri bağlanıyor.
Ölen kişinin prim günleri ayrıca ölüm aylığı bağlanmasına yeterli ise, yakınlarına hem ölüm geliri, hem ölüm aylığı bağlanıyor.
SSK bundan dolayı "iş kazaları nedeniyle ölümleri" hiç sevmiyor, çünkü ölenlerin yakınlarına aylık bağlamak zorunda!..
Yerel mahkeme tam da SSK’nın ve ayrıca işverenin çıkarına bir karar veriyor.
Yıl 2010...
Yıl 2020... Tam on yıl sonra... Mart başı... Ölen şoförün ailesi yerel mahkeme kararını Yargıtay’a götürüyor. Yargıtay’dan on yıl sonra karar çıkıyor, iki ay önce:
* Ölen şoför işini iş veren tarafından sağlanan taşıtla yapmaktadır. Şoförün gidiş ve gelişi sırasında meydana gelen hastalığı sigortalıyı bedenen ve ruhen engelli hale getirmiştir. İş kazası ani bir olayla ortaya çıkabileceği gibi, hastalığın etkisinin bir süre devam ederek zaman içinde artması ve ölümün daha sonra gerçekleşmesi ile de mümkündür.
Dolayısıyıla, Ukrayna’ya yapılan sefer sırasında bulaştığı anlaşılan domuz gribi virüsüne bağlı olarak, sonradan gerçekleşen ölüm iş kazasıdır."
Şimdi bu karardan sonra Sosyal Güvenlik Kurumu (SGK) ki, SSK arada SGK’ya dönüşüyor, şoförün ailesine ve yakınlarına aylık bağlamak zorunda, muhtemelen on yıllık faiziyle birlikte.
On yıl önceki bir ölümün, on yıl sonra gelen Yargıtay kararının günümüzle ne gibi ilgisi var?.. Çok ilgisi var!..
Koronavirüs nedeniyle, başta sağlık çalışanları, ayrıca milyonlarca çalışanla ilgisi var.
SGK, Sosyal Güvenlik Kurumu 7 Mayıs’ta, bir hafta önce, bir genelge yayınlıyor:
"Covid - 19 virüsünün bulaşıcı bir hastalık olduğu dikkate alındığında, söz konusu salgına maruz kalan ve sağlık hizmet sunucularına müracaat eden sigortalılara hastalık kapsamında provizyon alınması gerekmektedir."
Bu cümlenin Türkçesi şu:
"Koronavirüs iş kazası değildir."
Ya da:
"Koronavirüs'ten ölen sağlıkçıların vefatını iş kazası saymayacağım, hastalık sayacağım."
Bu genelge sadece sağlıkçıları değil, milyonlarca çalışanı ilgilendiriyor. Öncelikle sağlık çalışanlarını, doktorları, hemşireleri, hastane personelini, sağlık ordusundan akla kim gelirse...
Sağlık ordusunun ve milyonlarca çalışanın aleyhine bir genelge... Devletin, bu durumda SGK’nın, aynı zamanda iş verenlerin lehine bir genelge...
İş kazası kabul edilse, Koronavirüs'ten ölenlerin yakınlarına ölüm aylığı bağlanacak, o aylığın bağlanmasını önlemek amacıyla çıkartılan bir genelge...
Şu hale bakın...
Sağlık ordusuna her gün sabahtan akşama kadar teşekkür ediliyor, bütün halk sağlıkçıları alkışlarıyla kutluyor, başta Cumhurbaşkanı ve Sağlık Bakanı, bütün sorumlular sağlık çalışanlarını öve öve bitiremiyor, onların gösterdikleri özveriyi her gün vurguluyor...
Ama, SGK "Koronavirüs iş kazası değildir" diye kestirip atıyor.
Neden?
Vefat eden sağlıkçıların yakınlarına ölüm aylığı bağlanmasın diye!..
Genelge, öyle "genel" ki, iş verenler de balıklama dalıyor genelgeye, çeşitli iş veren kuruluşları, kendilerine bağlı işletmelere acele bildiriyor:
"Koronavirüs iş kazası değildir haaa, ona göre..."
Tükçesi:
"Koronavirüs'ten hayatını kaybedenlere sakın ölüm aylığı bağlamayın haaa..."
Sadece sağlık çalışanları değil, herhangi bir işte çalışanlar da, bu genelgeye dahil, onların da aleyhine.
Oysa...
"Korona koşullarında çalışan insanlar iş yerlerinde koronaya rağmen çalışıyor. İş veren orada koronaya karşı önlem almakla yükümlü. Aldığı halde, çalıştığı iş yerinde koronaya yakalanırsa, bu açıkça iş kazası, çünkü çalışmasa, yakalanmayacaktı."
Yargıtay’ın iki ay önce TIR şoförü ile ilgili verdiği karar, tam da bunu ifade ediyor.
Yargıtay kararı emsal bir karar.
Anayasa başta, Yargıtay ve Danıştay’ın karar ve içtihadları gibi, pek çok iş yasasının da, çalışanları koruyan kuralları var.
Ayrıca, "sosyal devlet" denilen bir kavram ve anayasal ilke var.
Yargıtay’ın iki ay önceki kararı ortada iken, SGK genelgesi bunları hiçe sayıyor, kendi lehine, iş verenler lehine bir karar ilan ediyor.
Maksat, Koronvirüs'ten hayatını kaybedenlerin yakınlarına aylık bağlamayı önlemek.
Bu en basitinden:
"Ölen ölür, kalan sağlar bizimdir" gibi, o ilkel inanca bile aykırı!..
Şimdi ülkeyi yönetenlere düşen acil bir görev var:
"Genelgeyi acele iptal etmek, Koronavirüs'ü iş kazası saymak."
Eğer, her gün attıkları nutuklardaki gibi, "aziz milletimizi düşünüyorlarsa", her gün vurguladıkları gibi, "sağlıkçıların çalışmalarını gerçekten özverili buluyorlarsa"...
Koronavirüs mücadelesinde başarı kazanılıyorsa, bunu siyaseten her gün kullanıyorlarsa, onlara borçlu olduklarını unutmadan ve bunun gereğini yerine getirerek!..
Sosyal devleti düşünerek, iş verenleri memnun etmekten vazgeçerek...