"YEM" var ya, "YEM..."
Nam-ı diğer "Yeni Ekonomik Model..."
Kendinden menkul o "teori (!)" neye dayanıyor?..
Bizzat Tayyip Erdoğan'ın, bilumum AKP bakan ve yöneticilerinin, son olarak Hazine ve Maliye Bakanı Nureddin Nebati'nin sayısız açıklamaları doğrusunda:
"Faiz düşecek, ihracat artacak, yüksek ihracat artışı cari açığı azaltacak, bunun devamında üretim artacak, enflasyon düşecek."
Ekonomi teorisinin babalarından Adam Smith'ten (1723 - 1790) bu yana, son üç yüz yıldır hiçbir ekonomi kitabında yer almayan bu "muhteşem teori" temel bir varsayıma dayanıyor:
"İhracat artışına, yüksek bir ihracat artışına..."
Erdoğan ve ekibinin ekonomi bilimine ters düşen her kararı bir önceki kararla çelişiyor, daha kötüsü o kararı ortadan kaldırıyor.
Geçtiğimiz pazartesi akşamı Erdoğan TL hesaplarına kur garantisi veriyor. Bu kararla birlikte 17 lirayı aşmış dolar hızla geriliyor, 11 liraya kadar düşüyor.
Çok sıradan bir iktisat bilgisi:
"Dövizdeki düşme ihracatı düşürür, ithalatı yükseltir, maliyetler daha da artar."
Dövizdeki düşüş iyi ancak, düşüşten dolayı ihracatçılar kaygılı. Çeşitli ihracatçı kuruluşların yöneticileri bu kaygıyı dile getiriyor.
Kaygıların ötesinde, Erdoğan'ın umut bağladığı "YEM" neye odaklı:
"İhracat artışına."
Şimdi döviz düşüyor, ihracat düşüyor.
"YEM'in temeli ihracat artışı. Ama, şimdi ihracat düşüyor. Bu YEM'in çökmesi anlamına gelmez mi?.."
Buna nasıl bir kılıf bulacaklar, nasıl bir ‘yeni muhteşem teori' ile çare bulacaklar, merak ediyorum. Öncelikle ekonomik açıdan bulacakları çareyi, daha doğrusu "algı operasyonunu" merak ediyorum. Çünkü, teori tutmuyor, bu belli. Geriye, her zamanki gibi, algı operasyonu kalıyor.
Doların değer kaybetmesi sonucunda, piyasadaki sanayiciler iktidar ve iktidar borazanları kadar iyimser değil. Onların birebir yaşadıkları gerçekler çarpıcı:
"- Banka hesaplarına kur garantisi getiriliyor ancak, piyasada kur garantisi yok.
- Bu zamların devam etmesine yol açıyor, zamlar bitmiş değil, hatta yeni zamlar geliyor.
- Sanayiciler 17 liradan satın aldıkları ham madde ve ara malı ile ürettikleri malı, o kur üzerinden satmak istediklerinde, alıcı bulmakta zorlanıyor.
BU PEK ÇOK İŞLETMENİN, FABRİKANIN KAPANMA TEHLİKESİNİ BERABERİNDE GETİRİYOR.
- Piyasada faturaların TL değil, Euro ve dolar üzerinden kesilmesi dönemi başlıyor."
Özetlediğim piyasa gerçeklerini doğrudan doğruya ‘piyasa aktörlerinden, sanayicilerden' aktarıyorum. Hatta, biri şöyle diyor:
"17 liradan aldığım hammaddeyi işledim, ürettiğim malı bu fiyattan kimse almıyor.
Dolar 11 liraya düşünce, müthiş zarar ettim.
Bu durumda fabrikayı çalıştırmak yerine, çalışanları izne çıkartıp, fabrikayı bir süre kapatmak daha akılcı."
Dolayısıyla, dolar düşüyor diye lay laf lom, horon tepmek, dolar yakmak zırvadan başka bir şey değil.
Zırva bir yana...
İktidar sahipleri piyasa gerçeklerinin ne kadar farkında, bilmiyorum.
Temmuz ayında Erdoğan bir kararnameyle ‘Fiyat İstikrar Komitesi' kuruyor, piyasada "fiyat denetimleri" başlıyor.
Siyasi sistemin mantığına denk düşen "otoriter tonda fiyatları indirme zorlamaları", ceza kesmeler filan geliyor.
Serbest piyasaya aykırı olsa da, sistemin mantığını temsil eden uygulamalar.
Şimdi fiyat denetimleri yeniden hızlanıyor, "kur düştü, fiyatlar da düşsün" harekâtı.
Elbet düşsün de, yukarıda aktardığım gibi, piyasa mantığına ne ölçüde uygun?..
Nebati de, dün hızını alamıyor:
"Fiyatlar hızla inecek, yoksa Maliye'nin sopası geliyor!.."
Bir Maliye Bakanı böylelikle dünya ekonomi tarihine geçiyor:
"Fiyatları sopayla, insanları döve döve, ceza keserek indiren bir maliye bakanı var mı dünyada?.."
Bu sözler Nebati'nin:
"- Ya piyasa ekonomisi ve gerçeklerinden ne kadar habersiz olduğunu gösteriyor,
- Ya yukarıdan gelen baskıyla, bu tür zorlamalara yöneliyor,
- Ya da her ikisi birden."
Otoriter sisteme, otoriter ekonomi yönetimi!..
Ama, piyasada geçerli değil.