Çevremi sadece Yunanlılar değil, Amerikalı, İtalyan, İspanyol, Hırvat, Japon, İsrail, İngiliz, Alman ve Fransızlar sarıyor. Sanki ben sorumluymuşum gibi, hepsi aynı soruyu soruyor:
“Sizin Cumhurbaşkanınız durup dururken Lozan’dan söz ederek, ne demek istedi?”
Diyemiyorum ki, gidip kendisine ya da danışmanlarına ya da Dışişleri'ne sorun.
Birkaç gündür Atina’dayım. Bir seminere katılmak üzere. Seminerin Türkiye ile uzak yakın ilgisi yok. Dış politikaya teğet bile geçmiyor, mesleki sorunların tartışıldığı bir seminer.
Ama, gelin görün ki, Lozan da, Lozan.
Diğerleri meraktan soruyor, Yunanlılar ise, “Bu işin içinde bir iş var” havasında.
Yunanlıların, medyası ve Dışişleri Bakanlığı Tayyip Erdoğan’ın en çok şu sözü üzerinde duruyor:
“Şu an Ege’yi görüyorsunuz değil mi? Bağırsan, sesinizin duyulacağı adaları biz Lozan’da verdik.”
Türkiye’deki Lozan tartışmaları ve eleştiriler Erdoğan’ın “Lozan’ı başarısız bulmasıyla” bağlantılı. Cumhuriyet’e gönderme niteliğinde.
Burada (Atina’da) ise, “Ege adaları üzerinden bir telaş, bir merak” var, yorumlar öyle.
Yunanlılar Lozan’ı da anlatıyor:
“Ege adaları bize Lozan’la gelmedi. Adaları Osmanlı döneminde 1911’de önce İtalyanlar işgal etti, sonrasında iki anlaşma var. Biri 1913 Londra, diğeri 1914 Atina anlaşmaları. O anlaşmalarla Ege’deki adalar bize bağlandı. Nihai olarak, 1947’de büyük devletler bu anlaşmaları onayladı. Yani, İkinci Dünya Savaşı bittikten sonra, adalardaki egemenlik hakkı uluslararası hukuk açısından netlik kazandı. Lozan’la ilgisi yok”.
Erdoğan’ın yanlışını onlar da düzeltiyor.
Birkaç gündür uzaktan da olsa, Türkiye’deki Lozan tartışmalarını izliyorum.
Bütün yazılanları görmemiş olabilirim, bana göre, Lozan’ın yeni bir devletin temellerini atan müthiş bir belge olmasına ek olarak, iki ayrı başarısı daha var.
Biri Düyun-u Umumiye, yani genel borçlar, Osmanlı'nın dış borçları.
Osmanlı ilk dış borcunu 1856 Paris Anlaşması ile alıyor. Alıyor ama, ödeyemiyor.
1877-78 Osmanlı – Rus Savaşı tuz biber ekiyor, Osmanlı Galata Bankerleri'nden aldığı borçları bile ödeyemez hale düşüyor.
Bunun üzerine, 1881’de dış borçları yönetmek üzere yabancılar Düyun-u Umumiye İdaresini kuruyor.
Çok ağır yaptırımlarla. Verginin toplanması ve alacaklılara ödenmesini bu idare üstleniyor.
Damga, alkollü içki, tuz, tütün, ipek ve balık avından alınan vergilere bu idare el koyuyor.
İdarenin binası Cağaloğlu’nda bugünkü İstanbul Erkek Lisesinin bulunduğu bina.
O tarihte, Bab-ı Ali’ye, Sadrazamın makamına üç adım, şimdiki İstanbul Vilayeti binası. Borçlar binasının padişahtan sonra gelen en yüksek makamın hemen dibine dikilmesi boşuna değil.
Lozan Düyun-u Umumiye’yi kaldırıyor.
Osmanlı’dan kalan son borçların ödenmesi ancak 1954 yılında bitiyor.
O bina ise, 1933 yılında Atatürk’ün emriyle İstanbul Erkek Lisesi binası olarak tescil ediliyor.
Şu sıralarda birilerinin yere ğöğe koyamadığı II. Abdülhamit döneminde kurulan Düyun-u Umumiye’nin kaldırılmasını Lozan’dan ayrı düşünmek imkansız.
Lozan’daki bir diğer başarı yaklaşık üç yüz elli yıl süren kapitülasyonların kaldırılması.
Latince “capitula” teslim alma anlamında, “şartlar, fasıllar ve maddeler” itibariyle.
Yabancılara verilen ekonomik ve adli ayrıcalıkların bütünü.
Yabancı devletlere tanınan, ekonomiyi kıskıvrak bağlayan bu ayrıcalıkları Lozan ortadan kaldırıyor.
Anlaşmanın en büyük başarılarından biri.
Ancak, bugün Yunanlıların derdi, bunların hiç biri değil, adalar ve adalar ve Kıbrıs görüşmeleri.
Yunan Dışişleri resmi açıklamada bulunuyor:
“Modern tarihte Türkiye Lozan’ın doğruluğunu ilk kez sorguluyor.”
Adamlar şaşkın. Yunan Başbakanı Çipras ekliyor:
“Lozan açıklaması kışkırtıcıdır, çünkü Türkiye yönetimi sistematik olarak Yunanistan’ın Ege adalarındaki egemenlik haklarını sorgulama girişiminin bir parçasına dönüştürmektedir. Bu iki ülke ilişkileri ve bölge için tehlikelidir.”
Görüyor musunuz, iş nerelere uzanıyor. İçerdeki tartışmaların ve konuşmanın amacını fersah fersah aşan kaygılar.
Onunla da bitmiyor, Yunanlılar aynı konuşmadan hareketle, konuyu çok başka bir yere çekiyor:
“Türk Yönetiminin Lozan’a dönük değerlendirmesi Kıbrıs görüşmelerinin etkinleştiği döneme rastlıyor.”
Türkiye, Lozan’ı bahane ederek, Kıbrıs’ta çözüm istemiyor, demeye getiriyorlar.
Lozan konuşması Yunanlıları telaşlandırıyor.
“Türklerin adalarda gözü var” hesabına getirmeye çalışıyorlar.
Hatta, Kıbrıs’ta iş yeniden çıkmaza girerse, şimdiden gardlarını alıyorlar.
Bu telaştan bir ders çıkarmak gerek.
Oturduğunuz makamda “boğazın dokuz boğum olduğunu” hep akılda tutmak şart.