"Hocam" diyerek, saygıyla ayağa kakıyor, lideri Necmettin Erbakan’a hitaben:
"İstanbul’dan Ankara’ya yürüyelim, Boğaz’dan bir milyon kişiyi geçirelim. Yürüyelim ve adaletsizliği, hukuksuzluğu, haksızlığı protesto edelim."
Yürüyerek, hem de İstanbul’dan Ankara’ya yürüyerek protesto!.. Bu öneri, bu sözler kime ait?..
Recep Tayyip Erdoğan’a!..
28 Şubat 1997 darbe günleri, aynı zamanda Refah Partisi’nin kapatılma süreci. Erbakan kurmaylarını çağırıyor, değerlendirme toplantısı düzenliyor. Toplantıda bulunanlardan biri de, o sırada İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Recep Tayyip Erdoğan. En sert eylem önerisi Erdoğan’dan geliyor, "İstanbul’dan Ankara’ya yürümek!.."
Üç yıl önce Saadet Partisi’ne yakın Milli Gazete yazarlarından Ahmet Yavuz tarafından kaleme alınan bir yazı bu olayı aktarıyor. Demek ki, neymiş?..
"Haksızlık karşısında, hak aramak için yürümek hukuki ve meşru yollardan biri."
Ya bugün?..
Yürümek isteyenlere coplar, saldırılar, 27 saat yağmur altında bekletmeler, hatta bekleyen baro başkanlarına yiyecek içecek veren kafeye on iki bin lira para cezası vermeler...
Polis copları sallarken, AKP Grup Başkan Vekili döktürüyor:
"Demokrasiden bahsedip, yürüyüş yapıyorlar. Yürümek de ne?.. Daha düzgün bir davranış bekliyoruz. Eğer iletişim tarzınız yoksa, yürümek değil, koşsanız da, faydası yok."
Bu sözün nesini eleştireceksiniz?.. Zaten yeteri kadar, sırıtıyor!..
Her türlü hukuksuzluğun cirit attığı bu yıllarda ve de bugünlerde AKP Meclis’e bir yasa tasarısı getiriyor, "Yargı Reformu" adı altında.
Özünde "Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununda" değişiklik öngörüyor. İçerikten önce, dışından bakınca, ne mi var?.. Ne olacak, yine AKP usulü bir yap - boz ile karşı karşıyayız.
Bu yasa 1927 yılından 2011 yılına kadar, 84 yılda 33 kez değişiyor. 2011 yılında AKP bu yasayı değiştiriyor. 2011’den bugüne aynı yasa 9 yılda 19 kez değişiyor. Şimdi huzurlarınızda yirminci değişiklik!..
Hukuk askıya alındıktan sonra, demokrasi unutulduktan sonra "yargı reformu" diye ortaya çıksan ne olur, çıkmasan ne olur!..
Kaldı ki, aynı yasayı sürekli değiştirerek, hangi hukuk?..
Hukuk... Demokrasi... Özgürlük...
Örnekten bol ne var?..
Erdoğan’ın kendisi ya da onun ekibinden birileri uluslararası TV’lere çıktıklarında, gazetecilerle ilgili sorulan sorulara hep aynı yanıtı veriyor:
"Cezaevinde gazeteci yok, onlar terörist!.."
Terörle uzak yakın ilgisi olmayan, sadece belli eleştiriler getiren, yazdıkları ve hatta yazmadıkları yazılardan dolayı mahkemeye çıkan gazeteciler var.
22 Haziran’dan 26 Haziran’a, yani bugüne kadar son dört günde tam yimi gazeteci yargı önüne çıkıyor.
Orada verilen kararlar da ayrı. Barış Terkoğlu, Aydın Keser ve Ferhat Çelik tahliye edilirken, mahkeme "deliller toplandı" gerekçesini gösteriyor. O üç meslektaşımız iyi ki, tahliye ediliyor. Buna karşılık aynı mahkeme Barış Pehlivan, Hülya Kılınç ve Murat Ağırel için "delilleri karartma olasılığı var" diyerek, onların tutukluluk halinin devamına karar veriyor.
Söz medyadan açılmışken, mahkemelerden ayrı olarak...
Bir gün önce bir başka karar Evrensel gazetesi ile ilgili. Basın İlan Kurumu Evrensel’e 45 gün ilan kesme cezası veriyor.
Basın İlan Kurumu ilan kesme cezası ile gazeteler, RTÜK ise para cezası ve program durdurma cezası ile TV’ler üzerinde iki ağır sansür aracına dönüşüyor.
Hukuuuuuk, hukuk!.. Nasıl işliyor, bir başka örnek. Muhaliflere öyle, iktidara böyle...
Yaklaşık bir ay önce... Antalya...
İki bakan, Antalya’da AKP’li bir belediye başkanı ile cümle alemin ortasında konuşurken:
"Sayın başkan para sizinle ilgili değil, sizden önceki belediye başkanı aldı onu."
Bakanın "aldı" dediği para, rüşvet iddiası, 500 bin lira!..
Aradan bir ay, belki biraz daha fazla zaman geçiyor. Bakan AKP’li eski belediye başkanını açıkça "rüşvet" iddiasıyla suçluyor, henüz tek bir savcı çıkıp da, o kişiye "gel bakalım buraya" demiyor!..
Hâlâ "yargı reformu"!..
15 Temmuz darbe girişiminden sonra OHAL ilan ediliyor, arka arkaya kanun hükmünde kararnameler yayımlanıyor, Erdoğan imzalı.
CHP Anayasa Mahkemesi'ne (AYM) gidiyor, AYM "ben bu kararnamelere bakamam" kararı veriyor.
Nasıl verecek?..
Belli törenlerde ne yaşanıyor?..
Yüksek yargı organlarının başkan ve üyeleri dahil, yargıç ve savcılar Saray’da katıldıkları törende Erdoğan salona girince, hepsi ayağa kalkıyor.
Dünyada eşi benzeri olmayan bir tavır.
Dünyada yargıç ve savcıların giydikleri cübbelerde düğme yok!.. Ayağa kalkma yok!..
Baksınlar fotoğraflara, Başkan Obama ya da şimdi Başkan Trump ya da Macron, Merkel, Boris Johnson ya da Batı Avrupa’da herhangi bir ülkede devlet ya da hükümet başkanı salona girdiğinde, ayağa kalkan tek bir yargıç ve savcı yok.
Burada onlar ayağa kalktıkça, hukuk tepetakla iniyor.
Yürümek... Maviliğin bittiği son hadde kadar... Hukuka, demokrasiye ulaşır mıyız?..