Fazıl Say...
Pek çok besteye imza atan değerli sanatçı Fazıl Say’ın bir kaç yıl önceki eserlerinden biri de “Yürüyen Köşk Atatürk Anısına Opus 72”.
Olay malum, Atatürk Yalova’da dikkatini çeken “ulu bir çınar ağacı” çevresine köşk yapılmasını istiyor. Çınar ağacının dalları köşkün çatısına vurduğu ve köşke zarar verdiği söylendiğinde, Atatürk emir veriyor.
“Dalların kesilmesi yerine...
Dikkat, ağacın değil...
Bir kaç dalın kesilmesi yerine...
Binanın raylar üzerinde ileri alınmasını istiyor.
Köşk yürüyor!
Ağaç ve dallar kurtuluyor”.
Bu tarihsel olay üzerine bestelediği eseri, iki yıl önce Bodrum’da verdiği konserde dinledim Fazıl Say’dan, her zamanki gibi muhteşem bir beste.
Ağaç... Orman... Ağaca ve ormana verilen değer... Atatürk’ün mirası olarak...
Ağaca ve ormana sahip çıkmanın örneklerinden biri de, Manisa’da.
Bir ev yapılacak ama arsanın içinde koca bir ağaç var, “325 yıllık bir ağaç”.
Ağacı kesmek kimsenin aklından geçmiyor, peki ne oluyor?
Fotoğrafta gördüğünüz gibi...
“Ağaç Saruhan Apartmanının içinden geçiyor”.
Yalova’da “Yürüyen Köşk”, Manisa’da ağacın içinden geçen apartman.
Bu örnekler öyle çarpıcı ki...
Hele de, ülkeyi baştan sona karalara bağlayan, insanlarımızın canını alan, yerleşim yerlerini ve binlerce hektar ormanı küle çeviren yangınlar hala söndürülememişken...
“TOKİ dün...”
Ormanların yanmasıyla ne kadar ilgili olduğunu öyle güzel gösteriyor ki! Resmi hesabından yaptığı açıklamaya bakın:
“Yangının etkilerini silmek için seferber olduk. Yöresel mimariye uygun yapacağımız köy evlerinin projelerini hazırladık.”
Bu açıklamanın altında, “proje evlerinin” fotoğraflarına yer veriliyor.
Yuh be!.. Ayıp be!.. Biraz sıkılmak olur be!..
Milyonlarca insan “ormanlarımız yanıyor, içimiz yanıyor” diye fiziken ağlarken, bunu bilerek söylüyorum, yangın yörelerinde konuştuğum arkadaşlarımın fiilen ağlamalarından söz ediyorum, “TOKİ, hiç zaman yitirmeden, ev pazarlama peşinde!”
TOKİ’nin bu yaptığı sana, bana, ülkedeki çok büyük çoğunluğuna göre, ayıp ötesi de...
Bu iktidarın parçalarından biri olduğuna göre, TOKİ’nin yaptığı, onlara göre, “normal ve yerinde” olabilir.
Çünkü, Meclis tatile çıkmadan önce kabul edilen bir yasa var. “Turizmi Teşvik Kanunu” değiştiriliyor o yasayla. Değişikliğe göre:
“-Orman arazileri kamu yararı kapsamına alınarak, turizm yatırımcılarına açılabiliyor.
-O yerler ve sınırları, her zaman olduğu gibi, Tayyip Erdoğan’ın kararıyla tespit ediliyor”.
Adı üstünde, “turizmi teşvik”, AKP ve MHP ortaklığı için ormanların, SİT alanlarının, tarihsel mirasın önemi yok.
“Turizmi teşvik için kes ağaçları, ormanları kes, SİT alanlarını yok et!”
Dolasıyla, TOKİ’nin dün paylaştığı “projeler, köy evleri” , biz ne kadar isyan etsek de, bunların mantığına uygun!
Bu durumda her şey ortada.
“Yangın söndürme uçağı vardı yoktu, Türk Hava Kurumu (THK) şöyle yaptı, böyle yaptı” laflarının da, hiç birinin zerre kadar değeri yok.
Bir kaç gün önce Erdoğan ne diyor:
“THK’nın elinde rahatlıkla kullanılabilecek uçak falan yok. Uçak konusundaki sıkıntıların ana sebebi uzun yıllardır bu görevi yürüten THK’nın filosunu ve teknolojisini yenileyememiş olmasıdır.”
Akla gelebilecek, gelmeyecek her kararı Erdoğan almıyor mu?
Her şey ona danışılmıyor mu?
Erdoğan’dan habersiz kimse herhangi bir işe el atabiliyor mu?
Hayır!
Son örnek ortada. “Turizmi Teşvik” adı altında, “hangi ormanlık alanlara otel yapılacağına” yine Erdoğan karar vermiyor mu?
O zaman “THK filosunu ve teknolojisini yenilememiş” derken bunun sorumlusu Erdoğan değil mi?
Kaldı ki, “yenilenmesi” yolunda, bunların her zaman kullandığı deyimle, “talimat” vermiş mi acaba?
“Yürüyen Köşkten”, Saruhan Apartmanı'ndan bugün geldiğimiz yer burası:
“Perişanlık!..”
* * *
Ve bu arada...
“Tarihimizin gördüğü en kötü, en beceriksiz Tarım ve Orman Bakanı Bekir Pakdemirli” her zaman olduğu gibi, incilerine dün yenisini ekliyor:
“Yerleşim yerlerini korumaktan, birinci derecede aslında sorumlu belediyelerdedir. Ormanların yanmasına müsaade etmek zorunda kaldı. Ormanların yanması sahayı daha da genişletti. Sahanın genişlemesi yerleşim yerlerine zarar getirdi. Bu anlamda, siyasetten ari bir çağrıdır.”
“Siyasetten ari”, yani siyasetten bağımsız, yani muhalefete ait belediyeleri kast etmiyor sadece, anlamında. Ve fakat belediyelere sorumluluk yüklüyor.
Onun dediği gibi, belediyeler sorumlu mu, değil mi?
6831 sayılı Orman Kanunu’nu dün baştan sona okuyorum. 119 maddelik bir yasa.
“ - O yasanın bazı maddelerindeki yetkiler 2 Temmuz 2018 tarih ve 700 sayılı KHK ile Erdoğan’a bağlanmış.
- O yasada belediyelerin adı bile geçmiyor.
- Yasanın 69. maddesinde, ‘orman yangınlarının söndürülmesi sırasında, kamu kurum ve kuruluşları arasındaki koordinasyonu mahallin en büyük mülki amiri sağlar’ deniyor. Yani, vali ya da kaymakam, belediyelerin adı geçmiyor”.
Yangınların söndürülmesinde yasa doğrudan doğruya Orman Bakanlığı’na bağlı Orman Genel Müdürlüğü’ne görev veriyor, onu sorumlu kılıyor.
Ayrıca, Bakanlığın bir başka görevi daha var, yasanın 75. maddesine göre:
“Orman idaresi yangınları önlemek maksadıyla en çok beş yılda yapılacak plan ve program dahilinde yangın emniyet yolları ve yangın kule ve kulübeleri yapmak ve bunları idare merkezlerine telli ve telsiz telefonla bağlamakla yükümlü olduğu gibi, yangın tehlikesinin fazla olduğu yörelerde, yangın mevsimine bağlı olmak üzere, gerek gördüğü yerlerde yeter miktarda yangın söndürme alet ve malzemesi içeren motorlu vasıtalarla teçhiz ve takviye edilmiş yangın ekipleri bulundurur”.
Hani, çoktandır unutulan şu ünlü söylemle:
“Eyyyyy Pakdemirli,
Sen Bakan olarak, yasanın 75. maddesinde yer alan kuralları uyguladın mı, uygulamadın mı? Kulübeler, yangın söndürme alet ve malzemeleri, emniyet yolları, yangın ekipleri?
Ona cevap ver, sonra sorumluluğu yasada hiç bir biçimde görev verilmeyen belediyelere at!”
Yasayı bilmediğin, görevini yapmadığın için de, artık o koltuktan vazgeç!