-Tarım: Yüzde 1.5 küçülüyor.
-Sanayi: Yarı yarıya küçülerek, yüzde 4.3’e düşüyor.
-İnşaat: Sadece yüzde 0.3 büyüyor, buna büyüme denirse, yani olduğu yerde kalıyor.
Bunlar 2018 yılının ikinci çeyreğindeki üç lokomotif sektörün büyüme oranı. 2018’in ikinci çeyreğinde (Nisan, Mayıs, Haziran) Türk Ekonomisi yüzde 5.2 büyüyor. Bir sevinç, bir sevinç, sormayın gitsin.
Her zamanki gibi, tam bir aldatmaca, kandırmaca şenliği.
Önemli sektörlerin durumu işte yukarıda ortada. Ve bu rakamlar “resmi rakamlar”, TÜİK’in verileri.
Devamı var. Devamında yatırım ve tüketim rakamları var.
-Yatırımlar: 2018’in ilk çeyreğinde yüzde 7.7 iken, ikinci çeyrekte yüzde 3.9’a, tam yarı yarıya geriliyor. “Büyüme” denilince, akla önce “yatırımlar” gelmiyor mu?.. Evet, geliyor. E, hani nerede?..
-Hane Halkı Tüketimi: Yılın ilk çeyreğinde yüzde 3.1 artarken, ikinci çeyrekte tam ikiye katlanıyor, yüzde 6.3 oluyor.
-Devletin Tüketim Harcamaları: Oooo, seçim üstü tam bir savurganlık ve çılgınlık almış başını gitmiş. İlk çeyrekte ‘eksi’ 1.8 iken, ikinci çeyrekte devletimiz, AKP öncülüğünde kesenin ağzını açıyor ve devletin tüketim harcamaları yüzde 7.2’ye ulaşıyor.
-İthalat ve ihracat: İkinci çeyrekte yarı yarıya geriliyor.
Aç kesenin ağzını
Ortada yüzde 5.2 gibi bir büyüme oranı var, nereden geliyor bu büyüme?..
Nazikçe söylersek:
Tüketimden kaynaklanan bir büyüme, iktisatçıların gerçekçi deyimiyle “hormonlu büyüme”.
Türkçesini söylersek:
Özel tüketim harcamaları eşliğinde, asıl devletin savurganlığı ile ortaya çıkan büyüme.
2018’in ikinci çeyreği... Ne var o çeyrekte?.. Haziran ayı var. 2018 Haziran ayında ne var?.. “Seçim var, seçim”...
O zaman, seçimi kazanmak uğruna, “aç kesenin ağzını, harca istediği gibi”!..
Yatırımlar geriliyor, önemli sektörler geriliyor, savurganlıkla, yani tüketimle, hele de devlet tüketimiyle yüzde 5.2’ye ulaşılıyor.
Bu sağlıklı değil. Sakat.
“Yüzde 5.2 büyüdük” diye, sevinç çığlıkları atmak da sakat.
Hazine ve Maliye Bakanı, Yüksek Askeri Şura üyesi, şimdi Varlık Fonu Başkan Vekili, bakalım daha hangi rütbeleri takacak, Damat Berat Albayrak büyümeden duyduğu sevinci aktarıyor:
“Bu büyüme oranı ekonomide dengeleme sürecinin başladığını gösteriyor”.
Tüketimle kamçılanmış, “hormonlu bir büyüme” ekonomiyi nasıl dengeliyor, biraz anlatsa da, hep birlikte anlasak!..
Kaldı ki, o oran ikinci üç aya ait.
Doların hızla yükselişi ve ekonomide krizin tırmanışı ikinci çeyreğin sonu, Haziran başında başlıyor, üçüncü çeyreğin ilk iki ayında,Temmuz ve Ağustos’ta hızlanıyor. “Dengeleme” ile uzak yakın ilgisi yok. Zaman tutmuyor.
Eğer, bir “dengeleme” olacak ise, onu ancak üç, hatta dördüncü çeyrekte görmek mümkün.
Dünya finans merkezleri durumun farkında, Albayrak’ın sözlerine hiç prim vermiyor. Değerlendirme kuruluşları “Türkiye’deki şirketler yüksek kredi maliyeti nedeniyle hassas dönemden geçiyor” diye not düşüyor.
Büyüme oranına alkış tutan bir başkası, özel sektörden transfer, Ticaret Bakanı Ruhsar Pekcan Hanım. Diyor ki:
“Son on yılda Avrupa’nın en hızlı büyüyen ülkesi Türkiye’dir”.
Ah Ruhsar Hanım, ah!..
Öyle bir söz söylüyor ki, Avrupa’da rakamların “rengi ruhsarı” (yüzünün rengi) soluyor.
Avrupa Birliği’nin istatistikleri Ruhsar Hanım’ı ofsayta düşürüyor, daha net Türkçe ile fena halde yalanlıyor.
Kısa yazılışı “Eurostat”, “Avrupa Birliği İstatistik Ofisi”, hani bizim TÜİK gibi, ama AB çapında istatistik tutuyor. Eurostat verilerinde:
“Satın alma gücü paritesine göre, kişi başına düşen milli gelir 28 AB ülkesi ortalaması 100 iken, bu değer Türkiye için 65, yani AB ortalamasının yüzde 35 altındadır”.
Kişi başına gelir AB ortalamasının yüzde 35 gerisinde ise, Türkiye nasıl oluyor da, Ruhsar Hanım’ın deyimiyle, “Avrupa’da son on yılda en hızlı büyüyen ülke” oluyor?..
Aynı istatistik bilgisine göre, AB ortalaması 100 iken, satın alma gücü paritesine göre kişi başına düşen milli gelir Lüksemburg’da 184, İrlanda’da 158, İsveç’de 150, Norveç’te 130.
Litvanya, Yunanistan, Estonya, Malta, Güney Kıbrıs, Yunanistan, Slovenya, Letonya, Portekiz bizden daha iyi durumda.
İkinci çeyrekte büyüme oranı yüzde 5.2...
Büyük olasılıkla, üçüncü ve dördüncü çeyrekte bu oranı çok arayacağız.
O zaman “dengeleme sürecinin” yerini bakalım hangi deyim alacak?..
Avrupa’nın “rengi ruhsarı” bakalım neye bürünecek?..