Felaketin büyüklüğüne ölçü olmak üzere, bir kaç veri:
"-Beş yüz yıldır stres biriktiren fay parçaları kırılıyor. Prof. Hasan Sözbilir'in verdiği bilgi bu.
-Öyle bir birikim ki, ilk deprem 7.8 büyüklüğünde çok büyük iken, on saat sonra, dünya deprem tarihinde pek görülmemiş biçimde 7.6 büyüklüğünde ikinci bir deprem meydana geliyor.
-İki depremin de artçıları devam ederken, o artçıların büyüklüğü 6.6 ve 6.7 gibi, artçı olmaktan çok yine bağımsız ve çok büyük deprem niteliği taşıyor. Tam bir deprem fırtınası.
-Kırılan fay Kahramanmaraş merkezli ilk deprem, kuzeyde Kafkaslara, güneyde Mısır'a kadar uzanıyor.
-1939 Erzincan depremi 7.9 büyüklüğünde ama, Erzincan ile sınırlı.
-Dün depremin etkilediği birinci bölgede beş milyon, etkilenen on ilde ise, on üç milyon insan yaşıyor. Etkisi ve yarattığı her türlü hasar açısından Türkiye'de yüzyılın en büyük depremi."
Olağanüstü bir facia yaşıyoruz.
Yukarıdaki objektif verilere ek olarak, bütün dünyanın yardım için ayağa kalkması, 45 ülkenin yardım göndermek için Ankara ile bağlantı kurması, facianın büyüklüğünü bir kez daha gösteriyor.
Öyle büyük ki, Prof. Ahmet Ercan'ın teşhisi doğrultusunda:
"Anadolu iki buçuk metre Akdeniz'e kayıyor!..”
Olağanüstü facianın son yüzyıl içinde dünyanın başka bölgelerinde ancak bir kaç kez rastlanan bir başka göstergesi.
Bütün kanallara yansıyan görüntüler kent merkezlerinden.
Köylerden gelen görüntü ve bilgi, dün öğleden sonra bu satırların yazıldığı saatlere kadar henüz yok. Çünkü, depremin üstüne bir de ağır kış koşulları ekleniyor. Kar yolları kapatıyor ve ekipler saatlerdir yolları açmaya uğraşıyor. Dolayısıyla, köylerdeki can ve mal tahribatını henüz bilmiyoruz.
TV'lerdeki görüntüler dikkatinizi çekiyor mu?..
"Bir bina yıkılmış, yerle bir olmuş, hemen yanında ya da arkasındaki bina dimdik!..”
Oysa, iki bina arasında en fazla on beş, yirmi metre var.
Bu nasıl oluyor?..
"İnşaat farkından!.. İnşaatta kullanılan malzemeden, ayrıca binanın yapımında mutlaka dikkat edilmesi gereken mimari kurallardan."
Birindeki malzeme kim bilir ne, diğerindeki malzeme betonundan demirine, içerdeki doğramalarına kadar düzgün ve mimari ölçülere uygun kullanılıyor.
Binadaki malzeme kadar, önem taşıyan bir de...
"Konutlardan, hastanelerden hava alanlarına kadar her türlü binanın oturduğu zemin."
Her depremde yaşadığımız "bina ve zemin” tartışmaları arasında, tam da bu konuda Jeoloji Mühendisleri Odası bir uyarıda bulunuyor.
26 Şubat 2020, tam üç yıl önce en tepeden aşağıya kadar iktidarın tüm sorumlu üyelerine, Meclis Başkanı ve ilgili bakanlar dahil, ayrıca diğer siyasi parti liderlerine bir yasa taslağı gönderiyor.
Üç yıl önce...
Depremlerde can ve mal kaybını en aza indirgemek amacıyla...
"-Aktif fay zonları üzerinde her türlü bina yapımını yasaklayan,
-O bölgelerde bulunan binaların derhal kentsel dönüşümünü öngören,
-Sel bölgesi gibi, yumuşak zeminde bina yapımına son veren,
-Her inşaatta mutlaka zemin etüdünü zorunlu kılan bir yasa taslağı hazırlanıyor."
Dün öğreniyoruz ki, bu öneriye olumlu ya da olumsuz hiç kimseden hiç bir geri dönüş gerçekleşmiyor.
Jeoloji Mühendisleri Odası aynı taslakta:
"Yaptığımız incelemelerde görülmüştür ki, faylar üzerine oturan binalar, depremlerde daha ağır can ve mal kaybına sebep olmaktadır."
Bu önerinin ötesinde, yıkılan binalarla ilgili sonradan o binayı kimin yaptığı ile ilgili bir araştırma yapılıyor mu?..
Ben bir tane hatırlıyorum. Yaklaşık 18 bin insanın can verdiği 1999 depreminde Yalova'da tek bir müteahhit kusurlu bulunuyor ve hapse atılıyor.
Belki başka kusurlu olanlar da bulunuyor ancak, onlar ceza aldı mı almadı mı, bilinmiyor.
Zaten unutulup gidiyor.
Bunları her deprem sonrasında konuşuyoruz.
Bugün hatırlatmak, bir sonraki depremde benzer sahnelerin yaşanmasını önlemek adına...
Bugün yaşadığımız facianın boyutları her türlü tahminin ötesinde.
"Tam bir deprem fırtınası yaşıyoruz.
7.7 ve 7.6 büyüklüğündeki iki depremin üzerine 6'dan daha büyük üç ayrı deprem artçı olmaktan uzak, kendi başına deprem niteliğinde. Ayrıca dün öğleden sonraki saatlerine kadar 66 artçı deprem yaşanıyor.
Yıkılan binaların, yolların görüntüleri feci."
Yardım isteyen insanların feryatları herkesin kanını donduruyor.
Bütün bunlar sırasında...
Dün kimse siyaset yapmıyor.
TV kanalları olağan programları dışına çıkarak, dikkatli yayına özen gösteriyor.
Artçılar devam ederken...
O kadar çok yer yıkılıyor ki...
Depremin sebep olduğu can ve mal kaybının tam bilançosunu görebilmek için herhalde en az bir hafta beklemek gerekiyor.
Bunun tek tek insanlar ve genel olarak toplum açısından travmasını odak alırsak...
Bir de ekonomik yükü milyar dolarlara uzanan ayrı bir bilanço.
Yalçın Doğan kimdir? Yalçın Doğan, 1965 yılında Alman Lisesi'ni, 1969'da İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesini bitirdi. Gazeteciliğe 1973 yılında Cumhuriyet'te ekonomi muhabiri olarak başladı. 1981 yılında Cumhuriyet Ankara Temsilciliğine atandı. 1989'da köşe yazarı olarak geçtiği Milliyet'te önce Yayın Koordinatörü, 1999'da Genel Yayın Yönetmeni görevlerini üstlendi. 2003'te Hürriyet Gazetesi'nde sürdürdüğü köşe yazarlığı 2015 yılında sona erdi. O tarihten bu yana T24'te köşe yazarlığına devam ediyor. Türk Dil Kurumu, Sedat Simavi, Türkiye Gazeteciler Cemiyeti'in çeşitli ödülleri yanında, 2014'te yılın en iyi köşe yazarı, Halk TV'nin 'Kırılmayan Kalemler' ödülünü kazanan gazeteciler arasında yer aldı. Her biri özgün araştırma içeren IMF Kıskacında Türkiye, Dar Sokakta Siyaset, Fenerbahçe Cumhuriyeti, Savrulanlar kitapları ile anılarını derlediği Sussam Susulmaz Yazmasam Olmaz kitaplarını yazdı. Ayrıca, Komünist Enternasyonelde Faşizmin Tahlili başlığı ile yayımlanan Almanca'dan yaptığı bir çevirisi bulunmaktadır. Almanca ve İngilizce bilir. |