Yıl 1975...
1961 Anayasasına göre, “çift Meclis” var, milletvekillerinin yer aldığı Meclis’le birlikte, senatörlerin yer aldığı Senato da var.
1975’te Türkiye, İstanbul dahil, bazı illerde farklı nedenlerle boşalan koltuklar nedeniyle kısmi senato seçimine gidiyor. İstanbul’dan da, bir senatör seçilecek.
İstanbul’da Adalet Partisi emekli orgeneral Faik Türün’ü aday gösteriyor. Türün 12 Mart faşizminin İstanbul Sıkıyönetim Komutanı.
CHP ise, ekonomi profesörü Besim Üstünel’i aday gösteriyor.
Sıkıyönetim komutanı iken, halkın kendisinden çok çektiği, çok haksızlığa uğradığı Türün karşısında, Besim Hoca 600 bin oy alarak, senatoya seçiliyor.
600 bin oy...
Yaklaşık kırk beş yıl sonra...
Bu sefer Ekrem İmamoğlu AKP adayı Binali Yıldırım karşısında, aslında Tayyip Erdoğan karşısında 800 bin oy fark atıyor.
800 bin oy...
1920’den bu yana, yüzyıldır İstanbul seçimlerinde böyle bir fark yok.
Ve bugün...
31 Mart seçimlerinden bu yana yaşananlar...
Ne alakası varsa, Mısır’da darbeci general Sisi ile karşılaştırmalar, haftalardır rakiplerine “teröristlerle işbirliği halindeler” diye suçlamalarda bulunduktan sonra Apo’ya mektup yazdırmalar...
Her gün herkese hakaret...
Herkesi tehdit...
Ağızını açanı içeriye atmalar...
Meclis var, ama iktidarı denetleyecek hiç bir mekanizma yok...
Kuvvetler ayrılığı yok...
Devlet kurumları ağır tahribe uğramış...
Yargı bağımsızlığı sizlere ömür...
Temel hak ve özgürlüklerde olağanüstü kısıtlamalar...
Aşırı kutuplaştırma ve ötekileştirme...
Yolsuzluk iddiaları...
“Medya” desen, o da “yüzyılın komedisi”...
“Sahiciliğini, inandırıcılığını, etkisini” çoktan kaybetmiş bir medya...
Derin ekonomik kriz...
Bütün bunların üstüne, 31 Mart seçimlerinde kazanmış bir İmamoğlu’nun Belediye Başkanlığını 6 Mayıs YSK Darbesi ile göz göre göre elinden almak...
“Oyları çaldılar” palavrasıyla...
Halk “Eee, yetti be artık” diyerek, demokratik hakkını kullanıyor, demokratik bir isyanı Türk siyaset tarihine yazdırıyor.
800 bin oy farkla öne geçmek...
Nasıl oluşuyor bu 800 bin oy fark?.. Nereden geliyor bu oylar?..
Seçimden sonra İstanbul’da AKP seçmeninin yoğun olduğu bazı mahalleleri dolaşıyorum.
Gözlerime, kulaklarıma inanamıyorum.
AKP seçmeninin yoğun olduğu sokaklarda insanlar sokaklara dökülmüş, sevinçten horon tepiyor.
Horon teperken, “her şey çok güzel olacak” diye tempo tutuyorlar... AKP seçmenleri...
17 yıl sonra ilk kez...
23 Haziran seçimleriyle birlikte, 800 bin oy farkla birlikte, “bunlar seçimle gitmez” algısı fena halde kırılıyor.
Buz gibi giderler... İşte, örnek ortada...
Çünkü, biz Orta Doğu ülkesi değiliz...
Acılar da çekse, hakları da elinden alınsa, bizde demokrasiyi özümsemiş bir halk var.
Çok badirelerden geçmiş, askeri darbeleri yaşamış, sivil darbeleri görmüş bir halk, sonunda çıkış
yolunu yine demokraside buluyor.
800 bin oy fark bu çıkışın kanıtı.
Onun yandaşları acele ve hafiften çark etmeye başlıyor. Ben değil, onun en sadık bendelerinden biri önceki akşam “Bu Tayyip Erdoğan’ın hezimetidir” diyor.
Çünkü, İstanbul Belediye Başkanlığı seçiminde, son bir hafta içinde Erdoğan kendini ortaya atıyor ve ağır bir yenilgiye uğruyor.
Bu “hezimet” ilk seçimde tekrarlanmak üzere...
Artık “iniş” başlıyor.
Bu kadar ağır bir yenilgi sonrasında, partisini nasıl ayakta tutacak, ülkeyi nasıl yönetecek, orası da ayrı.
31 Mart seçimlerine dönersek...
Şimdi İstanbul ikinci kez, öncesinde Ankara, İzmir, Adana, Mersin, Antalya...
Toplamında, milli gelirin yaklaşık yüzde 60’ını üreten merkezler...
O merkezleri kaybetmiş bir Erdoğan...
Erdoğan’a karşı çıkmış, onu artık iktidarda görmek istemediğini açıkça belirten merkezler...
Erdoğan bundan sonra bu ülkeyi nasıl yönetecek?..
İnanılmaz ama, son anda “Apo’dan mektup var” hikayesiyle Kürt kökenli seçmenleri yanına çekmeye çalışıyor.
Kürt kökenli İstanbul seçmeninin yaşadığı yerlerde bunun hiçbir etkisi olmuyor. Kürt seçmen arkasını dönüyor Erdoğan’a.
Karadenizli olduğu için İmamoğlu “Pontus, Rum” diye karalanmaya çalışılıyor.
Karadeniz kökenli İstanbul seçmeni gidiyor, oyunu İmamoğlu’na veriyor, Erdoğan’a arkasını dönüyor.
Yok “Ordu’da VİP’te şöyle dedi”, yok Sisi, yok her türlü hakaret, hiçbiri tutmuyor, hepsi ters tepiyor.
800 bin oy farkı...
En güzel sözlerden biri seçim sonrasında halka seslenen İmamoğlu’na ait:
“Liderler kutsal değildir... Milletin iradesinin üstünde değildir...”
Cumhuriyet kurulduğundan bu yana Türkiye’yi birbirinden çok farklı iktidarlar yönetiyor. Ama, son on yedi yıl gibi bir dönemi hiç yaşamıyor Türkiye.
Halk şimdi “bu dönem bitsin” diye ayağa kalkıyor.
Onun için...
23 Haziran 2019... Yüzyılın isyanı... En demokratik biçimde...