Tam bir kargaşa yaşanıyor.
Giderek laf salatasına, demagojiye dönüşen bir kavram kargaşası bu.
Gazeteciliğin ne olduğunu bilen-bilmeyen herkes üzerine atlayınca ortaya tabii ki bir bulamaç çıkıyor.
Tartışma, yasadışı - veya değil - ses kayıtları, ortam dinlemelerinin yayınlanıp yayınlanmayacağı ile ilgili.
Başlatan, Sedat Ergin'in geçenlerde Hürriyet'teki köşesinde ortaya attığı şu soru oldu:
'Yasadışı yollardan elde edilmiş kayıtların meşru bir siyasi mücadele yöntemi olarak kullanılmasını kabul ediyor muyuz?.'
Bu soru ardından Ergin şunları da soruyordu:
'Yarın muhalefetle ilgili tapeler ortaya döküldüğünde yine 'kamu yararı' denecek mi?'
Ve zor başka bir soru: Günün birinde bilgisayarınıza düşen elektronik postada kendi sesinizle karşılaştığınıza bunu da sineye çekmeye hazır mısınız?'
Kuraldır: Soruyu yanlış sorarsanız, yanlış cevap alırsınız. Sadece kendinizi değil, başkalarını da yanıltmış olursunuz.
Olan da bu. Yanlış sorunun peşine takılanlar, hangi sebebe dayalı olursa olsun, buldukları cevaplarla zaten yetersiz mesleki bilgiye sahip olmayan, gergin kamuoyunun kafasını daha da karıştırmayı becerdiler.
Bir gazeteci bu soruları böyle sormamalı.
Neden? Çünkü, meselenin özü, gazetecinin eline ulaşan kayıtların hangilerinin kamu yararı adına yayınlanabilir olduğu ve nasıl bir denetim ve muhakeme ardından bunları ayıklayıp yayınlayacağı ile ilgilidir.
Gazeteci, herşeyden eline ulaşan kayıtların doğru, gerçek ve otantik olup olmadığına bakar.Bunları yayınlamanın sonuçları onu ilgilendirmez. Bu hesap kitap üzerinden kurgulanan bir gazetecilik oto-sansür ile çepeçevre, başka türlü bir mesleki yaklaşımı ifade eder.
Gazeteci, 'ben ne yapıp edeyim de bunları yayınlamayayım?' diye ile işe koyulmaz.
Tekrarlayalım: Ele geçen kayıtlar yasadışı veya yasal yollardan elde edilmiş, bu hiç mi hiç fark etmez. Ama o aşamadan sonra, yani editoryal aşamada başka şeyler çok fark eder.
Tartışmada kafa karıştıran bölüm, 'kamu yararı' denen unsurun tam anlaşılmamış olmasından kaynaklanıyor.
Oysa, zahmet edilip bakılsa, Türkiye Gazeteciler Cemiyeti'nin Hak ve Sorumluluklar Bildirgesi'nin bu konuya ayrıntılarla yer verdiği görülecek
Esas konu, 'özel hayat' ve 'mahremiyet' ile ilgili.
TGC Bildirgesi şunu söylüyor:
'Özel hayat: Asıl olan kamu yararıdır. Özel hayatın gizliliğinin geçersiz sayılabileceği başlıca durumlar şöyle sıralanabilir: a) Büyük bir suç yahut yolsuzluk üstüne araştırma ve yayın b) Toplumu kötü etkileyici bir tutumla ilgili araştırma ve yayın c) Toplumun güvenliğinin veya sağlığının korunması d) İlgili kişinin sözleri yahut eylemleri sonucu halkın yanılmasının, yanıltılmasının veya yanlış yapmasının engellenmesi.'
Gelelim bu konuya en çok kafa yormuş, tecrübeler üzerine bir içtihat oluşturmuş olan yayın kurumu BBC'nin ilkelerindeki 'mahremiyet' başlıklı bölüme:
Önce altını çiziyor BBC, 'kamu yararına olan ifade özgürlüğünü bireylerin özel yaşamlarının mahremiyetine dair meşru beklentileriyle dengelemeyi; bireyin özel yaşamının ihlali halinde bunun açıkça kamu yararına olduğunu göstererek savunabilmeyi hedefleriz.'
Ve daha da açıyor konuyu:
'Kamu yararı, pek çok şekilde tanımlanabilir; aşağıdakilerin yapılması kamu yararınadır:
a) Bir suçun ifşa edilmesi veya ortaya çıkması,
b) Yolsuzluk veya adaletsizliklerin ifşası,
c) Ciddi yetersizlik veya ihmalin açıklanması,
d) Halk sağlığı ve güvenliğinin korunması,
e) Bir birey veya kurumun açıklaması veya eyleminin halkı yanıltmasını önlemek.'
Sonunda, altını çiziyor:
'İfade özgürlüğünün kendisi de kamu yararınadır.'
O halde biz neyi tartışıyoruz?
Herhalde Ergin'in ortaya attığı sorular üzerinden bulunabilecek cevapları değil.
Son dönemin tapeleri şunu gösterdi ki, 'mahremiyet' adı altında yasaklanmaya çalışılan bir alanda, yukarıdaki tanıma rahatlıkla giren pek çok konuşma olmuş.
Mutlaka kınanması gereken, yayınlanması çirkin ve ayıp olan Burak konuşmaları, hatta Bağış-Demir sohbeti hariç, öteki tüm konuşmaların yayınlanmasının kamu yararına olmadığını iddia etmek mümkün değildir. Ne kadar karşı argüman üretirseniz üretin, içerde veya dışarda, mesleğini bilen insanları ikna edemezsiniz.
Bakın, biz kendimizle meşgulüz, ama Le Monde eski genel yayın yönetmeni Edwy Plenel'in haber portalı www.mediapart.com'a girin. Hem İngilizce hem de Fransızce içerikte en son, Fransa'nın eski cumhurbaşkanı Sarkozy'nin gizli kaydedilmiş telefon konuşmaları üzerine sayfalar dolusu haber göreceksiniz.
Keza Guardian, pek çok gizli ses kaydı yanı sıra, geçenlerde eski İngiltere Başbakanı Tony Blair ile gazete yöneticisi Rebekkah Brooks arasındaki twitter sohbetlerini de yayınladı.
Keza Batı basını geçenlerde, ABD Dışişleri Bakan Yardımcısı Victoria Nuland'ın AB'ye Ukrayna yğüzünden küfürler savurduğu telefon konuşmalarını yayınladı.
Kamu yararına olduğu sürece bu tür kayıtlar çatır çatır yayınlanır.
Bunların tartışması olmaz.Yasadışıymış yasalmış üzerinden asla ve asla gazeteci muhakemesi yürütülmez.Böyle yaparsanız sizi ciddiye almazlar.
Ergin'in son soruları da pek bir anlam taşımıyor. Muhalefetin üst düzey temsilcilerini - Kılıçdaroğlu vs. - ses kayıtlarını dinletip okudular diye adeta 'ayıplıyor' Ergin, üstelik bunu gazeteci sıfatıyla yapıyor. Muhalefet de bunları kamuyla paylaşıyorsa, ve - yine altını çizelim - gazeteci/editör bu tür paylaşımın kamu yararına olduğuna bağımsız medya olarak kani olmuşsa, yapılacak şey ona 'ayıp' mealinde parmak sallamak yerine, bunu yayınlamaktır.
Soruyor: 'Muhalefetle ilgili tapeler döküldüğünde de yine kamu yararı denecek mi?'
O tapelerin ne içerdiğine bağlı, onları da tek tek muhakemeden geçirmek gerekir, ve de uygunlarsa tabii ki yayınlanırlar, öyle değil mi Sedat?
Ve sonuncu nokta: Size ait kayıtlar gelirse ne yapacaksınız birer gazeteci olarak?
Eğer konuşmalar 'yayını kamu yararına' dedirtecek türden, suç veya suça teşvik, organize iş vs içeren bazı konularla ilgiliyse o zaman verilecek cevap 'her kim olursa olsun' anlamında belli değil mi?
Ama, Burak örneğinde olduğu gibi, iki gazeteci veya bir gazeteci ile başka meslek erbabı arasında vs geçen konuşmalar, tamamen kişisel, özel, mahrem, sadece konuşanları ilgilendiren konularda ise elbette ki yayınlanamazlar, yayınlanmamalıdırlar.
Mesele bu kadar basittir. Bulamaç haline getirmeye gerek yoktur.
Hala itirazları olanlara da, bu konudaki AİHM içtihadını anlatan eski yargıç Rıza Türmen'in yazısını okumalarını tavsiye ediyorum.
Aydınlatıcıdır.
Şöyle diyor:
'Hukukun rafa kaldırıldığı, iktidarın kendi hukukunu yarattığı bir dönemde hukuka uygunluktan söz etmenin ne denli anlamsız olduğunun bilincindeyim.Ne var ki böyle bir hukuksuzluk dönemi içinde dahi hukuku ayakta tutmaya çalışmak önemli.Herkesin hukuk düzeninden vazgeçmesi durumunda ortaya çıkacak olan Hobbes’çu kargaşa ve bunun yaratacağı enkaz öylesine büyük olur ki bunun altından ne iktidar, ne muhalefet, ne toplum sağ salim çıkamaz.
Tapelerin havada uçuştuğu bu sıralarda ortaya çıkan sorun şu: Yargı kararı olmadan yapılan dinlemelerin suç oluşturduğu açık. TCK 132-140 maddeleri bu suçla ilgili.Hukuka aykırı bir biçimde elde edilen bu kayıtlar bir yargılamada kanıt olarak kullanılamaz. Ancak hukuka aykırı yollardan elde edilen ses kayıtlarının medyada yayınlanması ifade özgürlüğü kapsamına girer mi?
AİHM kararları bu soruya ışık tutmak bakımından yararlı olabilir. AİHM kararlarında yer alan bu konu ile ilgili temel ilkeleri şöyle özetleyebiliriz:
* Demokratik toplumlarda basın çok önemli bir göreve sahiptir ve toplumu ilgilendiren konularda bilgi vermekle yükümlüdür. Halkın ise bilgi alma hakkı vardır.
* Basın özgürlüğü belirli bir ölçüde abartmayı hatta tahriki de içerir.
* Kamu çıkarını ilgilendiren konularda bu özgürlüğün sınırlandırılması ancak çok istisnai olarak kabul edilebilir.
* Siyasetçilerin eleştirilmesinin sınırları normal bir bireye kıyasla daha geniştir.
Radio Twist / Slovakya davasında çok dinlenen bir radyo istasyonunda (Radio Twist), Başbakan Yardımcısı ve Maliye Bakanı Bay K ile Adalet Bakanı Yardımcısı Bay D arasında geçen bir telefon konuşmasının yayınlanması söz konusu. Telefon konuşması yasal olmayan yollardan elde edilmiştir.Radyo Twist bunu bilmektedir.Her iki politikacı da koalisyon ortağı Slovak Ulusal Partisi üyesidir.Konuşmanın konusu devlet tarafından kontrol edilen büyük sigorta şirketi yönetim kurulu üyelerinin Slovak Ulusal Partisi’ne yakın polisler tarafından binadan dışarı atılması ve yerlerine Slovak Ulusal Partisi’ne mensup kişilerin getirilmesi.Telefon konuşmasından, her iki politikacınında bu işin içinde oldukları içinde oldukları anlaşılmakta. Bay D sonradan Anayasa Mahkemesi üyesi olur.
Konuşmanın yayınlanmasından sonra Bay D, Radyo Twist’e dava açar.Telefon konuşmasının hukuka aykırı bir biçimde elde edildiğini, Radyo Twist’in bu konuşmayı yayınlamakla kişilik haklarını ihlal ettiğini ileri sürer. Slovak yargısı Bay D’yi haklı bulur ve Radyo Twist’i 2600 euro tazminata ve yazılı özür dilemeye mahkum eder. Radyo Twist bu karara karşı AİHM’ye başvurarak haber verme hakkının ve dolayısıyla ifade özgürlüğünün ihlal edildiğini ileri sürer.
AİHM’ye verdiği savunmada Slovak Hükümeti, ses kaydının hukuka aykırı olduğunu iletişimin ve özel yaşamın gizliliğini ihlal ettiğini, gazetecilik ahlakına aykırı olduğunu belirtir.
AİHM kararında, konuşmanın yayınlanmasının özel yaşamı ihlal ettiği görüşünü reddeder.Siyasal nitelik taşıyan iki politikacı arasındaki bir konuşmanın özel yaşama girmediğini söyler. İkinci olarak AİHM, devlete ait kuruluşların işletilmesi ve özelleştirilmesinin kamuoyunu ilgilendiren bir konu olduğunu belirtir.
Üçüncü olarak AİHM, mahkeme kararlarının temelini oluşturan telefon konuşmasının hukuka aykırı bir biçimde elde edilmesi üzerinde durur. Radyo Twist’in ses kaydından sorumlu olmadığını, ses kayıtlarının doğru olmayan ya da çarpıtılmış bir bilgi içermediğini dolayısıyla D’nin kişilik haklarının zarar görmediğini, D’nin sonradan Anayasa Mahkemesi üyeliğine seçilmesinin de bunu doğruladığını belirtir. Radyo Twist’in başka bir kişinin hukuka aykırı bir biçimde elde ettiği ses kaydını yayınladığı için cezalandırıldığını, üçüncü bir kişi tarafından hukuka aykırı bir biçimde elde edilen bir konuşmayı yayımlamanın Radyo Twist’i Sözleşme’nin ifade özgürlüğüne ilişkin 10 maddesinin koruması dışında bırakmadığını ileri sürer.
Bu nedenlerle, Radyo Twist’e verilen cezanın demokratik bir toplumun gerekleriyle bağdaşmadığı ve Sözleşme’nin 10 maddesinin ihlal edildiği sonucuna varır.
Bladet Tromso/Norveç (20.05.1999) kararında da, hükümetin kurduğu bir komisyon tarafından yazılan bir gizli raporun gazetede yayınlanması söz konusu.Norveçli balıkçılar bu raporun yayımlanmasıyla kişilik haklarının ihlal edildiğini ileri sürerler ve gazete mahkûm olur.
AİHM bu kararında özellikle kamuoyunu ilgilendiren konulardan ifade özgürlüğünün daha geniş tutulması, sınırlandırılmaması gerektiği üzerinde durur ve toplumu ilgilendiren konularda halkın bilgilendirilmesindeki çıkarın balıkçıların kişilik haklarının korunmasından daha önemli olduğu sonucuna varır.Norveç mahkemesinin verdiği, gazeteyle ilgili mahkûmiyetin ifade özgürlüğünü ihlal ettiğine karar verir.
Fressoz ve Roire / Fransa kararında (21.1.1999), ünlü Fransız mizah dergisi Le Canard Enchainé, Peugeot otomobil şirketi başkanının gizli vergi kayıtlarını bir şekilde ele geçirir.İşçilerin zam talepleri reddedilirken şirketin başkanının maaşına % 45 zam yapıldığını belirten bir yazı yayımlar.Açılan davada dergi mahkûm olur.
AİHM büyük bir şirketin yönetiminin kamuoyunu ilgilendiren bir konu olduğunu, bir kişinin gelirinin açıklanmasının özel yaşama müdahale olarak görülemeyeceğini, belgelerin gizliliğini korumak gazetecilerin değil vergi makamlarının sorumluluğuna girdiğini, dolayısıyla gazetecilere uygulanan yaptırım ile demokratik bir toplumda basın özgürlüğünün korunması arasında orantı bulunmadığı gerekçeleriyle gazetecilerin ifade özgürlüğünün ihlal edildiği sonucuna varır.
Bu kararlardan anlaşılacağı gibi, AİHM bir denge gözetiyor. Bir yanda bireylerin özel yaşamları, kişilik hakları, öbür yanda halkın bilgi alma hakkını ve medyanın bilgi verme yükümlülüğünü içeren basın özgürlüğü. Hukuka aykırı elde edilmiş kayıtlar söz konusu olsa bile, kamuoyunu ilgilendiren bir konu olduğu takdirde AİHM dengeyi basın özgürlüğü lehinde kuruyor.
AİHM kararlarındaki bu unsurların son zamanlarda ortaya çıkan tapelerin öfkeyle değil soğukkanlılıkla ve hukuksal açıdan değerlendirilmesine katkıda bulunacağını düşünüyorum.'