Konya civarında fotoğraf çekerken Manazan mağaraları hakkında duyduklarım oraya gitmem için yeterli bir...
Konya civarında fotoğraf çekerken Manazan mağaraları hakkında duyduklarım oraya gitmem için yeterli bir sebepti zaten. Eğer bulunduğum yerde görülmeye değer bir yer varsa, ben oraya çok yakınsam ve zamanım da varsa görmeden dönmem mümkün değil. Dünyanın en ilginç tahıl ambarlarının bulunduğu Taşkale’deydim. Mağaralar benden sadece Birkaç kilometre uzaktaydı. Tabi ki düştüm yollara. Aslında böyle görkemli bir yer de beklemiyordum açıkçası. İlk baştaki izlenimim “Gelmişken göreyim” şeklindeydi. Ancak yola çıktıktan 8 km sonra yolun sağındaki yamaçta, uzaktan arı kovanına benzer şekilde delik deşik edilmiş mağaraları görünce “Buraya daha geniş bir zamanda gelmeliyim” diye söylenmeye başladığımı fark ettim. Koca bir dağ adeta bir apartmana benzetilmiş neredeyse. Manazan mağaraları yazan tabelanın önünde aracımı park ederek yürümeye başlıyorum. Yoldan mağaraya tatlı bir eğimle çıkılıyor ve mesafe yaklaşık 300 metre. Bu araya merdiven yapılarak ziyaretçilerin daha kolay çıkması sağlanmış. Mağaraya ise demir bir merdivenden tırmanılarak giriliyor. Ana mağara sistemi tam beş katlı ve her katta birçok oda ve büyük bir avlu var. Avluların ve odaların bazılarında pencereler bile var. Her katta belli bölgelerde mezarların bulunması buradaki yerleşimin gizli olduğunun en önemli kanıtı. Katlar arası geçişler ise çok dik kuyular aracılığıyla yapılıyor. En fazla bir insanın geçebileceği genişlikteki kuyuların kenarlarına açılmış olan delikler merdiven görevi görüyor. Aslında bu darlık aynı zamanda bir güvenlik önlemi. Bir üst kata, kat sakinlerinin izni olmadan çıkmak olanaksız. Ordu bile saldırsa askerler içeriye tek tek girmek, daha doğrusu tırmanmak zorunda. Bu yerleşim planı mağaraların çok güvenli olmasına neden olmuş. Anadolu’daki ilk Hıristiyanlar ya Derinkuyu, oymalı gibi yeraltı kentlerine ya da Manazan mağaraları gibi yüksek yapılara yerleşmişler. Her iki yerleşimin amacı da aynı: Düşmandan korunmak.
Bu dar kuyulardan sabırla tırmanarak ve her katta 15–20 dakika oyalanarak en üst kata kadar çıkıyorum. Bazı odaların yan duvarları çökmüş. Bu nedenle çok yanaşmamak gerekiyor. Ne de olsa bir apartmanın en üst katındayım. Üst katın manzarası görülmeye değer. Aşağıdaki vadinin tüm güzellikleri buradan izlenebiliyor. Kıvrılarak akan İbrala suyu’nun 2000 yıl önceki akışını düşünüyorum. Eğer bu su olmasaydı insanlar kesinlikle yerleşmezlerdi buraya. En üst kattan bakıldığında vadideki tek yerleşimin burası olamayacağı hissine kapılıyor insan. Daha ilerideki kayalıklarda kısmen yıkılmış, kısmen ayakta birçok mağara göze çarpıyor. Yani burası tek bir merkez değil. Tüm vadi büyük bir yerleşim merkezi. Killi kireçtaşının bulunduğu tüm bölgeler yerleşim yeri olabilecek durumda. Eğer vadide çok kapsamlı bir araştırma yapılırsa başka yerleşim yerleri de bulunabilir.
Ana yerleşim bu büyük dağda açılmış ama dağın sağında ve solunda küçük yerleşimler de göze çarpıyor. Bazı mağaralar ise çökerek altta kalmış. Sadece küçük girişler göze çarpıyor. Bir iki kat aşağıya da inmiş olabilirler. Mağaranın girişindeki düzlükteki patika, içi tamamen tahrip edilmiş kiliseye gidiyor. Bu düzlükte birkaç irili ufaklı mağara daha bulunuyor. Kireçtaşları içindeki fosili seviyeler de burayı daha ilginç bir hale getiriyor.
Mağaralar çok fazla bilinmediği için ziyaretçi sayısı da fazla değil. Ancak yaz aylarında bir anda birkaç farklı grup geldiği zaman sıraya girmek gerekiyor. Eğer üst katlara da çıkılacaksa epey bir sıra beklemek gerekiyor. Manazan mağaraları İç Anadolu’da Obrukların, Mevlana’nın ve Çatalhöyük’ün gölgesinde kalmış çok eski bir yerleşim merkezi. Mağaralar insan - doğa ilişkisinin Türkiye’deki birçok örneğinden sadece biri. İnsanların zor durumda kaldıkları zaman nasıl bir güçle dağları delerek barınak yaptıklarının en güzel örneği de diyebilirim. Mağaralar Karaman ilinin doğusunda yer alıyor. Karaman’a 40 km Taşkale’ye 8 km uzakta. İbrala suyu vadisinde killi kireçtaşları oyularak yapılan barınaklar zaman içinde genişlemiş ve büyük bir yerleşim alanına dönüşmüş. Mağara sistemi içinde yer alan kilise ve şapeller bu mağaraların Hıristiyanlığın ilk dönemlerinde yoğun olarak kullanıldığının kanıtı. İlk Hıristiyanlar belli ki diğer birçok örnekte olduğu gibi hem mağaraları hem barınak hem de tapınak olarak kullanmışlar. Ancak mağaralarda ayrıntılı bir çalışma yapılırsa çok daha eski çağlarda yaşayanların izlerini de görmek mümkün olabilir. Kaynaklar daha çok Bizans ve Roma izlerinden söz ediyorlar. Mağaralar Osmanlı İmparatorluğu döneminde de yaygın olarak kullanılmış. Manazan mağaraları çok fazla bilinmeyen bir yer. Konya ve Karaman civarında olanların mutlaka burayı görmelerini tavsiye ediyorum. Yaz kış fark etmez. Mağaralar yazın serin, kışın da sıcak oluyorlar. Burada harcayacağınız birkaç saat sonrasında mağaraları oyan ve yaşama elverişli hale getirenlerin izlerini görecek belki de nefes alışlarını hissedeceksiniz. Onlar birkaç bin yıl önce belki de tam sizin durduğunuz yerde durarak, ellerindeki keskilerle, belki de obsidiyenlerle mağara duvarlarını şekillendiriyorlardı. Onların yaşadığı zamanda ne çevre kirliliği, ne de türümüzün yok olma riski vardı. Zaman ne de çabuk geçiyor değil mi? Kim bilir belki de 2000 yıl sonra Manazan mağaralarını yazacak bir insan bile kalmayacak artık.