7 Haziran seçimlerinden bu yana yaşadığımız süreci hatırlatmaya gerek yok sanırım.
Akli başında olan ve ideolojik bir körleşme yaşamayan herkes şunu biliyor ki, bugün yaşadıklarımızı 7 Haziran seçimlerinden çıkan iki temel sonuçla açıklayabiliriz ancak. Bu sonuçların birincisi AKP’nin 13 yıldır tek başına yürüttüğü iktidarını kaybettiği; ikincisi ise, HDP’nin bu seçimlerde, faşizan bir dayatmanın ürünü olan yüzde 10 barajını aşmakla kalmayıp, büyük bir seçim başarısı göstererek 80 milletvekiliği kazandığıdır.
Bu iki sonuç da, saray ve hükümet çevresi için beklenmedik olmuş, ilk anın şaşkınlığı atılır atılmaz toparlanmaya geçilmiş ve yeni kozlar ortaya sürülmeye başlanmıştır. Ne olursa olsun iktidar bırakılmayacaktır. Bunun yolu yeni bir seçim ortamı, AKP’nin kazanacağı bir seçim ortamı hazırlamaktır. Düşman bellidir. “Seni başkan yaptırmayacağız” deyip bunu gerçekten de başaran HDP ilk hedeftir. Bu anlamda ilk icraat, 2012’den beri pamuk ipliğine bağlı yürütülen, devletin yasalarla düzenlenmiş tek bir adım dahi atmadığı, sarayın zaten çoktan gözden çıkardığı, Kürt tarafının da umutlarının artık tükendiği “çözüm süreci”nin fiilen bitirilmesi ve yeniden çatışma ortamına dönülmesi oldu. Bu girişim beklendiği üzere çok da zor olmadı, hemen karşı tarafı da harekete geçirdi ve bir anda hergün ölüm, patlama saldırı haberleri alır olduk. Bir anda 90’lı yıllara ışınlandık sanki. Parti kapatmalar, dokunulmazlıkların kaldırılması söylemleri... baskınlar, yasaklar, hak ihlalleri... Ölümler, ölümler...Yaratılan bu şehit, bayrak, vatan, millet ortamında, HDP hükümet ve basını tarafından terör destekçisi ilan edildi.
Üstelik savaş bu sefer karşımıza, verilen aradan bu yana geçen sürede bölge sorunlarıyla harmanlanmış daha da karmaşıklaşmış olarak çıkıverdi. Suriye iç savaşının yarattığı yeni ortam, IŞİD saldırıları, Rojova bölgesinde süren direniş ve oluşan yeni yapılar... Çatışmalar da kırsal bölgelerle sınırlı olmaktan çıkıp şehirlerde de boy göstermeye başladı. Değişmeyen şey savaş ve şiddetin sonuçları. Dökülen kan, delik deşik olan, yok olan parçalanan gencecik bedenler, geriye kalanların acıları, akan göz yaşları... Bütün bunlardan beslenip ortalığa saçılan kin ve nefret tohumları. Siyaset yapmanın, sözün bittiği nokta.
Peki ne olacak? Yazık değil mi bu kadar acıyla gelinmiş olan noktadan, barışa neredeyse bir adım kalmışken, onlarca yıl geriye düşmeye?
Her geçen gün tırmanan bu çatışma ortamında, hiçbir tereddüt taşımadan, “ama” demeden barışı yükseltmekten başka bir yol var mı?
İstanbul, Ankara ve Adana’dan sonra İzmir’de de kurulan Barış Bloğu tam da bu duyarlıkla oluşturulmuş bir yapı. Aralarında CHP, HDP milletvekillerinin de yer aldığı, siyasi parti ve sivil toplum örgütleri öncülüğünde oluşturulan İzmir Barış Bloğu’nun ilk toplantısında, Dokuz Eylül Üniversitesi Tıp Fakültesi öğretim üyesi Prof. Dr. Cem Terzi, bloğun amacını şöyle ifade ediyor: “Girişimimiz, ülke içinde barıştan yana geniş halk kitlelerini harekete geçirme, güney sınırımızın ötesinde ve uluslararası alanda örgütlenmiş sivil barış inisiyatifleriyle işbirliği yaparak bölgeyi bu ölüm çemberinden çıkartma çabası içinde olacaktır. Tüm İzmirli yurttaşlarımızı ve İzmir’deki demokratik kamuoyunu barışı birlikte inşa etmek için İzmir Barış Bloku’na katılmaya ve aktif bir şekilde destek vermeye davet ediyoruz”
İzmir Barış Bloğu’nun kurulması, tez zamanda anlaşıldı ki bazıları için aynı anlamları taşımamış tersine epeyce bir öfkeye neden olmuştu. 10 Ağustos’ta, uzunca bir masanın arkasına dizilerek basının karşısına çıkan AKP İzmir milletvekilleri ve il yöneticileri bu oluşumdan duydukları rahatsızlığı dile getirdiler. Çok iyi bildiğimiz bir zihniyetin yine çok iyi bildiğimiz diliyle konuştular.
Ne diyor AKP İzmir milletvekilleri? Barış mı, demokrasi mi, kardeşlik mi? Bölgede yaşanan sorunlardan, çözüm sürecinden filan mı söz ediyorlar? Hayır. Terörü ezeceğiz diyorlar. Yani 40 yıldır söylenen şeyin tekrarı. Genelkurmay dili konuşuyor.
"Terör örgütlerinin tamamının beli kırılacak. Kararlı yapımız devam ediyor. Şehitlerimiz geliyor yüreği yanıyor hepimizin hepimiz çok kararlıyız. Artık kesinlikle ve kesinlikle terörün ülke gündeminden uzaklaşması için elimizden geleni yapmaya devam edeceğiz.”
Düşmanlarını iyi belirlemişler. "HDP, bölücü örgütün siyasi koludur. Doğrudan doğruya terör organizasyonunun siyasi koludur"
Siyasi yaşantısına DSP’den başlayıp dolaşmadığı parti bırakmadan en son AKP’ye konumlanmış, ‘meşhur’ Buca belediye başkanı Cemil Şeboy iyice coşmuş anlaşılan (sonraki durağı MHP olabilir) ”Şu anda ölen askerlerimiz, sivil insanlarımız var. Bu sivil insanların kanında hepsinin parmak izi vardır. Hatta HDP’ye oy verenlerin de vardır" diyor.
Bilmiyorum bu zihniyete ne denir? Nerede seçmen iradesi, nerede sandığa saygı, nerede demokratik anlayış?
Devam ediyor Şeboy, hedefte CHP de var: "Bir ayağı parlamentoda bir ayağı dağda olan sonra da barıştan söz eden HDP’yi anlıyorum ama ona payanda olan CHP vekillerini anlamıyorum.”
AKP’li milletvekillerine göre barış istemek adeta vatan hainliği.
“PKK saldırıları sonucu peş peşe şehit cenazeleri gelirken, CHP İzmir milletvekilleri HDP’lilerle sözde ’barış bloğu’ adı altında devletin terörle mücadelesini zaafa uğratmaya dönük mesai birliği yaparak misyonuna da ihanet etmektedir. İzmirliler’in bilmesini isteriz ki bu işbirliğinin amacı asla barış değil tam aksine devletimizin bölücü teröre karşı verdiği kahramanca mücadeleyi zaafa uğratmaktır.”
Kafa aynı kafa, 12 Eylül kafası, asker kafası. 12 Eylül sonrası Barış Derneği’ni komünizm propagandası yapmaktan yargılayıp, yöneticilerini onlarca yıl hapiste tutan kafa. O zaman barış istemek komünistlikti, şimdi barış istemek AKP kafasına göre PKK’li olmak, terörist olmak anlamına geliyor. Anlaşılan en çok rahatsız olunan, en çok korktukları nokta da Barış Bloğu’na geniş bir katılımın olmasıdır. Bugün gerçekten de barış istemini daha güçlü kılacak olan, çok büyük toplumsal kesimlerin artık insanların savaşta ölmesini istemediği gerçeğidir. Savaş çığırtkanlarının naralarına rağmen kimse ölüm haberleri almak istemiyor. Bu nedenle çok geniş katılımlı, geniş siyasi ve toplumsal kesimleri kapsayacak bir barış bloğu oluşturmak bugün daha kolaydır.
Savaşa dur diyebiliriz. Demeliyiz. Başka çaremiz yok. İzmir Barış Bloğu, herkesi 22 Ağustos’ta Gündoğdu Meydanı’na çağırıyor. Savaş çığırtkanlarına karşı barışı inşa etmek için... Bertholt Brecht’ten (Çev: Asım Bezirci) bir barış şiiriyle bitirelim..
Generalim Tankınız Ne Güçlü
Tankınız ne güçlü generalim, Siler süpürür bir ormanı, Yüz insanı ezer geçer. Ama bir kusurcuğu var; İster bir sürücü.
Bombardıman uzağınız ne güçlü generalim, Fırtınadan tez gider, filden zorlu, Ama bir kusurcuğu var; Usta ister yapacak.
İnsan dediğin nice işler görür, generalim, Bilir uçurmasını, öldürmesini, insan dediğin. Ama bir kusurcuğu var; Bilir düşünmesini de.
@ymbymb