Tarih 15 Mayıs 1984.
12 Eylül askeri darbesi sivilleşme görünümünde hayatın bütün alanlarını kontrol etmeye, şekillendirmeye devam ediyor.
Darbecilerin hazırlattığı anti demokratik 82 Anayasası yüzde 92 ile evetlenmiş, aynı oylamada Darbe lideri Kenan Evren kendisini cumhurbaşkanı seçtirtmiş, bütün ekibini ve darbeyi anayasal koruma altına aldırmış durumdadır. “Sivil” görünümlü Turgut Özal başbakandır ve ülke sıkıyönetimlerle yönetilmektedir. İşte bu günlerde Aziz Nesin öncülüğünde bir grup aydın, kendi aralarında organize ettikleri çeşitli toplantılar sonucunda “Türkiye’de Demokratik Düzene İlişkin Gözlem ve İstekler” başlıklı bir dilekçe hazırlarlar. Dilekçe imzaya açılır ve tam 1260 kişi imzalar. İmzacılar arasında Prof. Hüsnü Göksel, Prof. Bahri Savcı, Prof. Dr. Gencay Gürsoy, Prof. Dr. Korkut Boratav, Prof. Fehmi Yavuz, Murat Belge, Mete Tunçay, Esin Afşar, Bilgesu Erenus, Uğur Mumcu, Halit Çelenk, Yalçın Küçük, Erdal Öz, Erbil Tuşalp gibi üniversite hocaları, sanatçılar, yazarlar vardır. Dilekçede yazılan taleplerin cumhurbaşkanına iletilmesi için, imzacıları temsilen bazı aydınlar dilekçeyi cumhurbaşkanlığına bırakırlar.
Dilekçede ne gibi gözlem ve istekler yer almaktadır?
“...Türkiye’nin yaşadığı yoğun terör eylemlerinden demokratik sistemin kendisi sorumlu tutulamaz.
Devlet olmanın temel niteliği hukuk ilkelerine bağlı kalmaktır.
Terörün varlığı, hiçbir zaman, devletin de aynı yöntemlere başvurmasının gerekçesi olamaz.
İşkence bir insanlık suçudur. İşkencenin tamamen ortadan kaldırılması için gerekli önlemler alınmalıdır.
Çoğunluk iradesini bahane ederek temel hakları yok etmek demokrasiyle bağdaşmaz. Özgür basın, demokratik düzeni bütünleyen temel ögelerden biridir ve baskı altına alınmamalıdır.”
Güncelliği çok şaşırtıcı değil mi? Ne olur sonra? Hemen sıkıyönetim Komutanlığı tarafından dilekçeye yayın yasağı konur. Dilekçeden yabancı basına söz eden başbakan Turgut Özal’ın bu konudaki sözlerine bile yayın yasağı konur.
Kenan Evren alır sazı ve dilekçe veren aydınları “vatan hainliği” ile suçlar. Manisa’da , “Biz çok aydınlar gördük, vatan hainliği yaptılar. Bazı şairler vardı, yurt dışına kaçtılar. O aydın değil miydi? Ne yapayım ben öyle aydını? Bu millete hükmetmek için aydın olmak gerekmez ki. Son padişah Vahdettin de aydındı. Ama memleketi düşmanlara teslim etti” diye konuşur.
20 Mayıs 1984 günü Ankara Sıkıyönetim Komutanlığı tarafından dilekçeciler hakkında “yasadışı bildiri hazırlayıp dağıtmaktan” dolayı soruşturma başlatılır.
59 kişi hakkında dava açılır.
“Sıkıyönetim yasaklarına aykırı olarak bildiri dağıtmak” suçundan Ankara 1 no.lu Sıkıyönetim Mahkemesi’nde görülen, 18 Ağustos 1984 tarihinde ilk duruşması yapılan dava, 7 Şubat 1986'da tüm sanıklar için beraatle sonuçlanır.”
Tarih 11 Ocak 2016
Aydınlar Dilekçesinden 32 yıl sonra, barış için bir araya gelen yüzlerce akademisyen “Bu suça ortak olmayacağız” başlıklı bir bildiri yayınladı. Yayınladılar çünkü, terör bahane edilerek ülkenin bir bölümünde yaşananlar, her türlü algı operasyonlarına, yok sayma girişimlerine rağmen vicdan sahibi her insanın duyarsız kalamayacağı bir noktaya ulaştı.
Yerli ve yabancı 1244 akademisyenin imzaladığı ve bir basın toplantısıyla açıklanan bildiride dile getirilen temel düşünce barış isteğidir. Akademisyenler, müzakerelerin yeniden başlamasını, kalıcı bir barış için çözüm yolları bulunmasını ve bulunacak çözüm yollarına katkı sunmaya hazır olduklarını belirtmektedirler.
Ne oldu peki?
Kenan Paşanın yerinde artık saraylı bir paşa vardır.
Cumhurbaşkanı Erdoğan yağıp gürledi. "Ama bu aydın müsveddeleri, ne yazık ki kalkıp devletin bir katliam yaptığından bahsediyor. Ey aydın müsveddeleri siz karanlıksınız, karanlık. Aydın falan değilsiniz. Sizler ne Güneydoğu'yu, ne Doğu'yu buraların adresini bilemeyecek kadar karanlıksınız ve cahilsiniz. Ama oraları bizler kendi evimizin yolu, adresi gibi çok iyi biliriz.
Kendisine akademisyen diyen güruh devleti suçluyor. Bununla yetinmeyip yabancıları Türkiye'ye çağırıyorlar. Bunun adı mandacılıktır. 100 yıl önce de aynı zihniyet vardı.
Bugün de üstelik çoğu maaşını devletten alan, cebinde bu devletin kimliğini taşıyan sözde aydınların ihanetiyle karşı karşıyayız."
32 yıl önceki sözlere ne kadar benziyor değil mi?
YÖK durur mu, hemen harekete geçti. Cumhurbaşkanının talimatı alınmıştır. Akademisyenlerin yaptığı ‘Teröre destekçiliktir’ ve “Hiçbir şekilde hafife alınamaz.” Erdoğan dememiş midir “Ya milletin ve devletin yanında olursunuz ya da terör örgütünden yana olursunuz”. Bu kadar net. Üniversiteler arasında en hızlısı ise Abdullah Gül üniversitesi çıktı. Rektörlük, imzacılardan Prof. Dr. Bülent Tanju’nun hemen istifasını istedi ve bunu gururla kamuoyuna duyurdu.
Şimdi verilen talimatlar doğrultusunda savcıların harekete geçmesini beklemekteyiz.
1984’te büyük bir cesaretle, halkına ve insanlığa olan duyarlılıklarını dile getiren, o sessizlikte hepimizin sesi olan aydınlar, 32 yıl sonra, bugün de aynı saygıyla anılmakta ve yaptıkları bir kahramanlık örneği olarak anlatılmaktadır. Oysa o zaman sahip olduğu güce dayanarak, onlara “vatan haini” diye kükreyen Kenan Evren’in şimdi nasıl hatırlandığı herkesin malumudur.
Bugün yine sahip olduğu güce dayanarak, ülkesine ve insanlığa olan duyarlılıklarını dile getiren akademisyenlere kükreyen saraylı paşa ilerde nasıl anılacağını düşünmektedir. Neredeyse aynı sözleri sarf ettiği Kenan Paşa’nın sonu kendisine hiç mi ders olmaz?
@ymbymb