Ayşe, Eren, Kasım, Veysel, Başak, Tekin, Sezen, Umut, Ali, İsmail, Onur, Emine, Seyhan, Meryem, Dicle, Ebru, Metin, Uygar, Fatma, Şirin, Çetin, Kübra, Rıdvan, İdil, Sevgi, Emin, Sabri, Berna… Berna, Berna Koç.
İsim listesi. Sonra bir sayı 102. 102 kişilik isim listesi. Bu isim ve sayı listesinde bir isim, Berna Koç. 10.10.2015. Ankara. Diğerleri gibi barış için oradaydı ve diğerleriyle birlikte o da öldürüldü. Onlar gibi, hayattan, hayatın her biri başka sevilen, sevilmeyi bekleyen güzelliklerinden, ayrıntılarından koparılarak öldürüldü.
Bugün 10 Ekim, bir yıl önce bugün barış için Ankara’da toplanmış insanları vahşice öldürdüler, bir büyük katliam yaptılar. Bugün o büyük katliamda yitirdiklerimizi anmak yasak… Uzun zamandan beri ölümlerin birer isme, birer sayıya dönüştüğü günler yaşıyoruz. Cehennemi yaşamaya başladık, cehennemi yaşamaya devam ediyoruz. Hayat gerçekliğini hepten kaybetti, büyük bir simülasyonun içinde gibiyiz. İnsanlar, ölümler, cenazeler, sayılar, videolar, fotoğraflar, yayın yasakları, cenazeler, cenazeler ve cenazeler… Kan ve ölümün olmadığı üç gün geçiremez olduk arka arkaya…
10 Ekim’de büyük bir katliam yapıldı Ankara’da. Bugün katliamı lanetlemek yasak, toplanmak, birbirimizin yüzüne bakmak, yok edilen annemizi, babamızı, kardeşimizi, sevgilimizi, arkadaşımızı anmak, birbirimizin omuzuna dokunarak acımızı paylaşmamız yasak. Yok edilen hayatlar birer ölüm listesine, birer sayıya dönüştürüldü. Bu insanlardan biriydi Berna Koç.
Berna’yı öldürdüler. Daha yeni gelmişlerdi Ankara’ya. Sabahtı. İzmir’den heyecanla binmişti otobüse. Yeni güzel arkadaşları vardı orada. Suruç’ta öldürülen insanlar çok acıtmıştı içini. Onlar için sokağa çıkmış, gözaltına alınmıştı. Korkmuştu biraz ama daha çok öfkelenmişti. Hayatında yeni bir dönem başlıyor gibiydi. Siyasetle daha yeni tanışıyordu, birçok yeni arkadaşı olmuştu bir anda, kendini iyi hissediyordu onlarla. Yavaştan doğrulmaya başlıyordu hayata karşı. İlk defa katılıyordu bu kadar kalabalık bir eyleme. Birkaç saat öncesinden çıkmıştı evden. Barış rozetleri alıp takmıştı çantasına, tişörtüne. Eylemden önce, sabah Ankara’dan arkadaşı Elif’le buluşmaya sözleşmişlerdi. Sabah çayını Ankara simidiyle beraber Elif’le içecekti. Buluştular…
Berna’yı öldürdüler. Oysa, Zahide’yi arayacaktı eylem sırasında, “Bak gördün mü boşuna kaygılandın, keşke sen de gelseydin burası çok güzel, çok coşkulu… Çok kalabalığız, burdan sonra arkadaşlarla otururuz biraz. Sen merak etme beni… Özledin mi yoksa, çok mu özledin?” diyecekti.
Berna’yı öldürdüler. Oysa sarışın kedisi Sakize yeni doğurmuştu, birbirinden güzel iki yavrusu vardı. Az daha büyüsünler diye bekliyordu. Onlara sahip bulacaktı. “Ah vermeye kıyabilecek miyim?” diye geçiriyordu içinden.
Berna’yı öldürdüler. Oysa birkaç hafta olmuştu üniversiteye başlayalı. Heyecanlıydı. 36 yaşında en büyük hayallerinden biri gerçekleşiyordu. Meslek Lisesindeki alanına geç de olsa üniversitede devam edecekti. Harita ve Kadastro bölümü öğrencisiydi artık. Manisa’da zar zor bir ev kiralamış, yavaş yavaş eşya tedarik etmeye başlamıştı.
Berna’yı öldürdüler. Oysa söyleyecek daha çok sözü vardı. Suskunluğu artık yetmişti. Yeni yeni konuşmaya başlıyor gibi, yeni sözcükler geliyordu diline. Daha çok yazıyla ifade ederdi kendini. Boğazına düğümlenen duyguları sözcüklere dökebilmek için uzun uzun uğraşırdı. Şiirleri, düzyazıları vardı defterler dolusu. Yazmak istedikleri her geçen gün çoğalıyordu sanki içinde. Yazacak ne çok şeyi vardı.
Berna’yı öldürdüler. Oysa Berna’nın kalbi zaten paramparçaydı, defalarca öldürülmüştü önceden. Üç günlük bebekken sokağa bırakıldığında, yetimhanede saçları üç numara kesildiğinde, okulda isminin yanında “evlatlık” yazısını gördüğünde, üvey annesi tarafından her dövüldüğünde, erkek şiddetiyle tanıştığında, tecavüze uğrayıp, tecavüzcüsüyle evlendirildiğinde, defalarca sokakta kaldığında hep parçalanmıştı kalbi. Adını kimin verdiğini bile bilmiyordu. Ürkek, yaralı bir kuş gibiydi ama ayaktaydı hâlâ. Sistemin her tür dayatmasına, yok ediciliğine karşı cinsel kimliğiyle, tertemiz kalbiyle, kirlenmeden ayakta kalmayı başarmıştı.
Berna’yı öldürdüler. Oysa daha yeni başlıyordu hayata, 36 yaşında biraz olsun rüzgârları kendinden yana döndürmeye, “Ben varım” demeye başlamıştı. Bırakmadılar. Ne çok şey vardı oysa yapılacak, yaşanacak. Sevgiliye söylenecek aşk sözleri, kâğıtlara dökülecek dizeler, okunacak kitaplar… Kordonda çimlerde uzanacak, şarkılar söyleyecek, taklitler yapıp kahkahalar atacaktı. Bir yolunu bulup yeniden tiyatroya başlayacak, üniversiteyi bitirip daha iyi bir işte çalışacaktı. Daha çok sevecek, sevecek, aşktan titreyecekti kalbi.
Berna’yı öldürdüler. Diğer güzel insanlar gibi…