Eğer barış, demokrasi, insan hakları, hukukun üstünlüğü gibi konularda iktidardan farklı düşünüyor ve bunu dile getiriyorsanız; “terör örgütü üyesi” veya “terör örgütüne destek veriyor” olmakla suçlanmanız, bir gece yarısı evinizden gözaltına alınmanız, siz daha orada neyle suçlandığınızı bile bilmezken bazı basın organları, devlet yetkilileri veya bizzat cumhurbaşkanı tarafından suçlu ilan edilmeniz, savcılık tarafından tutuklanma istemiyle mahkemeye sevk edilip sonrasında da tutuklanıp cezaevine yollanmanız sıkça yaşadığımız sıradan bir olay haline geldi.
İnsana trajikomik bir şekilde “elbet her fani bir gün terörle suçlanacaktır” diye düşündüren bu sürece şimdi Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın isteğiyle yeni bir halka ekleniyor. Hükümet hazırlıklara başladı bile, son halka, cezaevine girerken tutuklu sanıklara giydirilecek Guantanamo tipi, eğer rengini de aynı seçerlerse, turuncu tek tip elbiseler. Cumhurbaşkanı Erdoğan, 15 Temmuz darbe girişiminin yıldönümünde “FETÖ’cülerin şu an daha iyi günleri” “Geçen gün sayın Başbakanımız ile konuştuk. Bunlar mahkemeye çıkarken Guantanamo’da olduğu gibi tek tip elbiseyle mahkemeye çıksınlar” diye konuştu. Hemen ardından da hükümet sözcüsü Numan Kurtulmuş "FETÖ örgütü başta olmak üzere terör örgütü üyelerinin, mahkemelere tek tip elbiseyle gelmesi sağlanacak. Henüz çalışma yapılmadığı için detayları paylaşamıyorum ama Adalet Bakanlığımız bu konuyu gündemine alıp çalışmaları çok hızlı bir şekilde sonlandıracak" diye duyurdu.
Öte yandan bu konudaki görüşü sorulan CHP Grup Başkanvekili Engin Altay klasik “devlet partisi” olarak CHP önceliklerini sıralayıp, teklife destek konusunda açık olduklarını belirtti. ”Türkiye büyük devlettir, devlete zarar getirmeyecek şekilde kimi tedbirler alınır. Teklif geldiğinde bakarız, şu anda neyi getireceklerini bilmediğimiz için bir şey söyleyemem. İnsan hakları, temel hak özgürlükler önemli ve önceliklidir. Ama devletin bekası büyük devlet olmanın özelliğini de dikkate alarak yapılacak uygulamalar önümüze geldiğinde değerlendiririz." Eğer CHP bu anlayışla tek tip elbise uygulamasına destek verirse, bu, hükümete dokunulmazlıklar konusunda verdiği ve sanırım biraz pişmanlık duyduğu destekten farksız olacaktır. CHP’nin devlete övgüler dize dize bu düzenlemeye ılımlı yaklaşırken şunu unutmaması gerekir: Uygulama hayata geçirildiğinde bu sadece “HERO” tişörtlü darbecileri kapsamayacaktır. Terörle ilişkilendirilmiş bütün tutuklu ve hükümlüleri kapsayacaktır ve bunu anlamak için, Ahmet Altan’ları, Kadri Gürsel’leri, Selahattin Demirtaş’ı, Enis Berberoğlu’nu tek tip elbise içinde görmeye gerek yoktur.
Cumhurbaşkanının örnek olarak aldığı Guantanamo kampı, ABD’nin George W. Bush döneminde, insan hakları sorgulamalarından uzak kalmak için Küba’daki Amerikan üssünde “terörle küresel savaş” politikaları doğrultusunda açtığı ve çoğunluğu Müslüman olmak üzere insanların sorgusuz sualsiz esir edildikleri, işkencelere tabi tutuldukları, insan hakları bakımından sicili pek parlak olmayan bir kamptır. Kamp insanlığın belleğine turuncu renk tek tip elbiseler giydirilmiş ve işkence görmüş mahkûmların görüntüleriyle kazınmıştır. (Aynı turuncu tek tip elbiselerin bu sefer intikam olsun diye IŞID cinayetleri sırasında kurbanlara giydirildiğini de hatırlayalım.)
Tek tip elbise deyince benim aklıma Guantanamo’dan çok 12 Eylül dönemi geldi. (Yaşadığımız dönemi çok sık olarak 12 Eylül dönemiyle karşılaştırıyoruz. Cümlelerimizin çoğu “12 Eylül’de bile bu kadar olmamıştı” diye başlar oldu ne yazık ki) 12 Eylül Darbesi sonrasında cezaevlerindeki mahkum ve tutuklulara tek tip elbise giyme zorunluluğu getirilmiş, bu uygulama siyasi mahkum ve tutukluların direnişleriyle karşılaşmıştı. Cezaevlerinde tek tip elbise ve insanlık dışı diğer uygulamalara karşı yükselen direniş açlık grevlerine dönüşmüş ve acılı sonuçlar doğurmuştu. Üniversite öğrencisi olduğum yıllarda yaşadığım kısa bir tutukluluk nedeniyle bu meşhur elbiseyi ben de giymek zorunda kaldım. Sıkıyönetim askeri mahkemesi 141. Maddeden iki arkadaşımla beni tutuklayınca kendimizi bir anda askeri cezaevine bulmuştuk. İçeriye girerken eşyalarımız alınmış, saçlarımız kazınmış sonra da tek tip lacivert elbiseler elimize tutuşturulmuştu. Branda kumaşına benzer bir kumaştan kaba saba dikilmiş bir pantolon ve ceketten oluşan elbisenin sanırım farklı bedenleri yoktu, hepsi çok büyüktü. Pantolon içine benden iki tane alacak kadar büyüktü, belimde durabilmesi için kemer niyetine aynı kumaştan yapılmış bir ip verdiler de bu sayede belimi toparlayabildim. Askeri cezaevinin kapısından gireli yarım saat olmuştu ki, tek kişilik tecrit koğuşlarımıza giderken üçümüz de tanınmaz hale gelmiştik. Kel kafalarımız lacivert birer çuvalın içinden şaşkınlıkla dışarıya uzanıyordu. Birbirimizi çaktırmadan süzüyorduk. Sonradan öğrendim ki tek tip elbise direnişi bazı koğuşlarda devam ediyordu, elbise giymeyen tutuklu ve hükümlüler aileleriyle görüştürülmüyorlardı. Tek tip elbise giyme zorunluluğu, insanı ezen, kişiliksizleştiren acımasız bir uygulamaydı. Kendisi insanlık dışı bir cezaydı.
Umarım basit bir şekilde önlenebilecek bir durum bahane edilerek bu insan haklarına aykırı uygulama yeniden karşımıza çıkmaz. Bugünlerde günde üç öğün aklımızdan geçirsek yeridir: İnsan hakları kim olursa olsun, suçu ne olursa olsun “ama” “fakat” demeden herkes içindir ve bir gün herkese gerekebilir.