1871’de, Paris devrimin kalbidir.
Paris’in Père-Lachaise Mezarlığı’nda bugün bir duvar vardır.
O duvarın dibinde Parisli Komünarlar kurşuna dizilmiştir. Kurşuna dizilmiş otuz bin işçinin kanı, Paris’in sokaklarında kurumuştur.
* * *
Bugün 18 Mart.
Tarihin hafızasında yer etmiş önemli bir gün.
18 Mart 1871, en alttakilerin, dünyanın çukurluklarından başlarını kaldırarak, gökyüzünü fethe çıktığı gündür.
Bundan 146 yıl önce, Fransa’da Paris Komünü ilan edilmiştir. İşçi sınıfının, dünyada ilk kez, tarihin dümenine geçerek yeni bir gelecek yaratma sevdasının görkemli bir dışa vurumudur o.
Paris’in işçileri, ayak takımı, dışlanmışları; kısaca tüm ezilenlerinin birikmiş umutları, sabırsız heyecanları, güçlü iradeleriyle yeni bir tarih yaratma girişimi…
İşçi sınıfının 72 gün süren, dünyadaki bu ilk komün deneyimi, sonrasında sağladığı ekonomik, sosyal, kültürel kazanımlarla, insanlık için yeni bir yaşamın mümkün olabileceğinin de müjdecisiydi.
17. ve 18. Yüzyıl Fransa’sı, toplumsal devrimlerin filizlendiği çağlar olmuştur. Önce 1789 Fransız İhtilali, ardından gelen 1830 ve 1848 devrimleri ve nihayetinde bu devrimlerin mayaladığı 1871 Paris Komünü. İlk üçüne burjuvazi önderlik ederken, sonuncusunda, kısa süreliğine de olsa tarihin çarkları işçi sınıfının eline geçmiştir.
18.Yüzyılda, Avrupa ve ABD’de, sanayi devrimindeki olağanüstü gelişmeler, kitleler halinde bir işçi sınıfını doğurmaktadır. Emekçi kitleler, vahşi ve acımasız sömürü koşulları altında, görülmemiş bir sefalet içinde yaşamaktadır.
Fransa’da, 2 Aralık 1851'de bir hükümet darbesiyle Ulusal Meclis'i fesheden Louis Napoleon Bonaparte, İkinci İmparatorluğunu ilan eder. Sanayi devriminin açığa çıkarmış olduğu sosyal ve siyasal huzursuzluklar aşırı boyutlardadır. Bu koşularda Bonaparte, 1870'te Bismarck Prusyası’na savaş açar. 46 gün üren savaşta Fransa yenilir ve teslim olur.
Bu yenilgi Fransız halkının öfkesini tetikler. Paris halkı 4 Eylül’de ayaklanarak meclisi basar. İşçilerin önderliğindeki Paris halkı iktidara el koyar. İmparator görevden uzaklaştırılır, cumhuriyet ilan edilir.
Ancak Paris halkı, eski düzenin sahipleri hakkında hala iyimserliğini korumaktadır. Halk, iktidarı kralcılardan ve burjuvaziden oluşan hükümete teslim eder.
Parisliler, kenti kuşatmaya başlayan Prusya Ordusu’na karşı vatanı savunmak amacıyla Ulusal Muhafızlar’a girerek silahlanır. Çoğunluğu işçilerden ve değişik halk katmanlarından oluşan Paris halkı, kentin dışında kurduğu barikatlarla şehri savunmaya başlar.
Buna karşılık iktidardaki burjuvazi, silahlanmış halkı kendine bir tehdit olarak gördüğünden Meltz şehrinin kuşatmasındaki 170 bin kişilik Fransız Ordusu’nu Prusyalılara teslim eder.
Meltz’in burjuvazinin ihanetiyle teslim edilmesine karşılık, Paris’in örgütlü halk tarafından savunulması gericiliği ürkütür. Hükümet, Prusya ile ateşkes imzalayarak Katolik Kilisesi, burjuvazi ve büyük toprak sahiplerinin ittifakıyla yeni bir Ulusal Meclis toplar. Meclisin aldığı ilk karar, krallığı yeniden inşa etmek üzere cumhuriyeti feshetmek olur. Tam bir işçi düşmanı olan Thiers hükümeti Versailles şehrinde göreve başlar.
Böylece, bir yanda açlığa, sefalete, sömürüye ve eşitsizliğe karşı; işçilerden, işsizlerden, esnaflardan, öğretmenler ve aydınlardan oluşan cumhuriyetçi Paris; öte yanda, Paris’in sefillerine, ayak takımına, bozguncularına karşı öfkeyle bilenmiş, gericiliğin, sarayın ve monarşinin başkenti Versailles!
Tarih 18 Mart 1871’dir.
İşte bu koşullarda Parisliler, kendilerini silahsızlandırmak isteyen ihanetçi Versailles iktidarına karşı ayaklanır. 18 Mart 1871’de başkentteki bütün devlet kurumların ele geçirerek Paris Komünü’nü ilan eder. Komün simgesi olarak tüm devlet dairelerinde dalgalanan kızıl bayrak Komün’ün simgesi olur.
Komün Meclisi, 26 Mart’ta üyelerini belirlemek üzere seçim yapar. Çoğu işçi olmak üzere, esnaf, öğretmen, doktor, gazeteci ve teknisyenlerden oluşan 86 kişilik meclise, Paris burjuvazisini temsilen de 21 üye seçilir. Ne var ki bu üyeler komün faaliyetlerine ayak uyduramaz, kısa süre sonra meclisten çekilirler.
Komün inanılmaz bir dinamizmle çalışmaya başlar. Peş peşe tarihi kararlar alır, yayınlar ve bunları uygulamaya girişir.
Eski devlet aygıtının koruyucusu polis teşkilatı dağıtılır. Yerini, halkın kendi öz koruma birlikleri alır. Din ve devlet işleri kesin olarak birbirinden ayrılır, gericilikle işbirliği halindeki kilisenin mülklerine halk adına el koyulur.
Bilim, dinin etki alanından çıkarılarak, eğitim herkes için parasız ve zorunlu hale getirilir. Eğitimi yaygınlaştırmak için yeni okullar açılır, işçi çocukları için kreşler, bakım evleri açılması kararı alınır.
Komün, yardımlaşma-dayanışma amacıyla sendikalar, dernekler, kulüpler ve kooperatiflerden oluşan çok zengin bir örgütlenme ağı kurar.
Tüm günlük yaşam, kurulan komiteler tarafından yürütülmeye başlanmıştır. Bütün yöneticiler, halk tarafından istenildiği zaman geri çağrılacak şekilde seçilir.
Paris Komünü tam 72 gün sürer. Bu süre boyunca Paris’in sokaklarında umut ve özgürlük rüzgârları eser. Komünün estirdiği bu rüzgâr, yalnızca Paris’in sokaklarını doldurmakla kalmaz. Onu sırasıyla Lyon, Marsilya, Narbonne, Toulouse, Saint-Etienne komünleri izler.
Komünün yenilgisi
Komünün zayıf halkalarından biri, köylülüğün önemini çok fazla dikkate almayarak, onunla ittifak yapamayışıydı. Eski sistemin sahipleri, kilisenin ve büyük toprak sahiplerinin desteğiyle kırsal alanlarda güç toplayarak örgütlenme fırsatı yakalamıştır.
Versailles kuvvetleri, Nisan ayında 40 bin kişilik ordusuyla Paris’i kuşatarak bombalamaya başlar. Fransız gericiliğinin büyük saldırısı karşısında özgür Paris, büyük bir direniş sergileyecektir. Direnişin sürdüğü sırada gerici hükümetin, silahlı ve örgütlü bir Paris’ten korkarak Prusya ile yaptığı onur kırıcı anlaşma Paris halkını iyice öfkelendirir. Üstelik Prusyalılar, esir aldıkları Fransız Ordusu’nun büyük bölümünü Komün’e karşı savaşmaları için serbest bırakır.
20 Mayıs, karşı devrimci güçlerin Paris’e, doğrudan saldırısına tanık olur. Bir gün sonra askeri birlikler kente girmeye başlar. Paris’in sokaklarında şiddetli çatışmalar yaşanır. İşçi sınıfı sokak sokak, barikat barikat, ev ev direnir. Barikat savaşları işçilerin büyük kahramanlıklarına tanık olur. Bu barikatlarda, insanlık için yeni bir yaşam arayışında bulunanlar; Paris’in yoksuları, işçileri, emekçileri, kadınları ve çocukları birlikte savaşırlar. Özgür Paris’in direnişi bir hafta sürecektir. En büyük direnişi işçi semtleri gösterir. Paris’in ayak takımı, yoksulları, emekçileri bu semtlerdeki barikatların arkasında sonuna kadar savaşırlar. Burjuvazinin askerleri, buralarda akıl almaz, ölümüne bir dirençle karşılaşırlar. Bu amansız direnişten dolayı en son girilen semtler de buralar olur.
Paris’in son barikatı düştüğünde takvim yaprakları 28 Mayıs’ı göstermektedir. Kayıtlara “kanlı hafta” olarak geçecek bu günlerin sonunda, tarihin ilk işçi devrimi yenilir, gericilik ve karşı devrim kazanır.
Yeni bir yaşam için, Marx’ın deyişiyle onlar, “cenneti fethetmek” üzere yola koyulmuş gözü pek kahramanlardı. Bütün istedikleri, kendileri için değil, bütün insanlık adınaydı. Yaktıkları komün ateşiyle, altında durdukları gökyüzünü aydınlattılar.
72 gün süren Paris Komünü’nün ışığı söndüğünde, sokakları kanla yıkanmış bir Paris kalmıştır geride. Fransız gericiliği, Paris’in ayak takımına duyduğu nefreti, görülmemiş bir gaddarlık olarak komünarlara sunar. Herhangi bir sorgulama ya da mahkeme olmaksızın otuz binden fazla komüncü kurşuna dizilir. Kırk bin kadarı ise ya sürgüne gönderilir ya da zindanlara atılır.
Tıpkı eski İstanbul gibi, Paris de yedi tepeli bir şehirdir. Père-Lachaise mezarlığı bu tepelerden birinin üzerinde yer almaktadır. İçlerinde birçok komün önderinin de bulunduğu son direnişçiler, toplarıyla birlikte bu mezarlığa doğru çekildiklerinde, mezarlığın doğu duvarı önünde kuşatılarak topluca kurşuna dizilirler. Sonradan Federeler (komün) Duvarı olarak bilinecektir burası… İşte bu duvarın önünde kurşuna dizilen komüncülerden birinin, ölmeden önce söylediği şu sözler tarihe geçecektir: “71 gün özgür yaşadım, artık ölüm umurumda değil”
Türkiye’den ve dünyadan Paris’e giden birçok insanın önemli bir durağı Père-Lachaise Mezarlığı’dır. Bunun nedeni, 1871’in 28 Mayıs’ında, 147 komünarın kurşuna dizildikten sonra, bu mezarlığın duvarı dibinde, bir çukura doldurularak gömülmesidir. Geçmişinde, böyle tarihsel bir olaya tanıklık eden söz konusu duvar, mezarlığın doğu ucunda bulunmaktadır. Uzun yıllar, çiçek bırakmanın bile yasak olduğu bu duvar, taşıdığı tarihsel hafızasından dolayı Fransa solunun bir anma yeri, dünyanın değişik yerlerinden Paris’e gelen devrimcilerin vazgeçilmez durağı olmuştur. Fransa tarihinde işçi sınıfının ve solun en hareketli günlerinde on binlerce, kimi zaman yüzbinlerce insan işte bu duvarın önünde toplanmakta, yüz yıl önce gökyüzünü fethe çıkarak insanlığa daha güzel, daha mutlu bir gelecek müjdeleyen komünarlara şükranlarını sunmaktadırlar.
Paris Komünü, tarihe sayısız doküman, kitap, araştırma, belgesel ve müzik eseri bırakmıştır. Bunlardan biri de Jean Vautrin’in 1998’de yayınlanan ve Paris Komünü’nün Kanlı Hafta’sını konu edinen romanı “Le Cri du peuple” (Halkın Çığlığı)’dır. Bu roman, Komün’ün 140.yılı olan 2011 yılında dünyaca ünlü çizer Tardi tarafından uyarlanarak çizgi roman haline getirilir. Türkiye’de Sertaç Canpolat’ın çevirisiyle Versus Yayınevi’nde iki cilt halinde yayınlanır.
Sene 1961’dir.
Anadolu’dan sürgün bir şairin yolu Paris’e düşer.
Memleketine sevdalıdır şair, sarı saçlıdır, mavi gözlüdür
Ve Paris kestanelerin şehridir. “Paris’te bir kestane ağacı” vardır
“İstanbul’da, Boğaz sırtlarından gelip Paris’e yerleşmiştir.”
“Paris'in ilk kestanesi Paris kestanelerinin atası” dır.
Çünkü aynı zamanda, bir sürgünler şehridir Paris. Birçok Asyalı, Avrupalı aydın, ülkelerindeki baskılardan kaçarak Paris’e sığınmış, burada hayata veda etmiştir. Bu yüzden Père-Lachaise Mezarlığı, aynı zamanda birçok ünlü aydına da ev sahipliği yapmaktadır. Sayısız ünlü arasında Honore De Balzac, Frédéric Chopin, Édith Piaf, Jean de La Fontaine, Oscar Wilde gibi isimler de vardır. Türkiye’den de Yılmaz Güney ile Ahmet Kaya konuğudur bu mezarlığın.
Paris Komünü Fransa ve dünya toplumuna büyük siyasal ve kültürel miras bırakmıştır. İşçi sınıfının uluslararası marşı olan “Enternasyonal” de bunlardan biridir. Bir de komün dönemin bir şarkısı vardır ki, dillere destan olmuştur. Fransızca adıyla “Le Temps des Cerises”, yani Kiraz Zamanı, Paris’e bahar geldiğinde sokaklara Paris Komünü’nün rüzgârını fısıldar.
1866 yılında, kendisi de bir komün savaşçısı olan Jean-Baptiste Clément tarafından sözleri yazılan ve müziğini 1866’da Antoine Renard’ın bestelediği, muhteşem bir melodiye sahip şarkı Paris Komünü sırasında dudaklardan düşmemekteydi.
Komün günlerinde bir hemşire vardır. Paris direnişin en zor anlarında barikatlarda yaralanan savaşçılara yardım ederken vurularak ölür. Söz yazarı Clement’in, komün yenildikten sonra şarkıyı, işte bu kadın komünara adamasıyla şarkı Paris Komünü’nün sembollerinden birine dönüşür. Aslında bir aşk şarkısı olan Kiraz Zamanı, Komün’ü hatırlatan ezgiyle sona erer: “Kiraz zamanını hep seveceğim O zamandandır ki yüreğimde taşırım O açık yarayı!”
Mayıs ayı bir hüzün ayıdır ve hep kanamalıdır.
Tarihte, sonu hüzünle sonlanan birçok olaya sahiplik etmiştir.
Geriye baktığımızda, hep kelebek kanadıyla geldiği görülür Mayıs aylarının.
Bu ülkemizde de böyledir.
6 Mayıs’ta Ulucanlar’da, 18 Mayıs’ta Diyarbakır’da, 1 Mayıs 1977’de Taksim Meydanı’nda olduğu gibi bir gelincik edasıyla kanamıştır hüzün.
28 Mayıs 1871.
Paris’te, işçi semtlerindeki son barikatın düştüğü tarih.
İşte bu tarihten 146 yıl sonra, bu sefer 2013 yılının Türkiye’sinde, bir ağaç ve kent katliamına karşı başka bir kıvılcımının ateşi parlar.
Aylardan yine Mayıs'tır.
Günlerden yirmi yedisi ve yine Kiraz Zamanı’dır.
Bir parkın kimsesizliğinde, bir ağacın çaresizliğinde, bir tutam yeşilin sahipsizliğinde büyüyen öfkenin İstanbul’u sarıp sarmalamasıdır bu.
Adı Gezi Parkı Direnişi’dır. Bir parkı sahiplenmek için İstanbul’un cümle semtlerinden öfkelerini kuşanarak gelenler, başka bir kentin, başka bir ülkenin, başka bir dünyanın mümkün olduğuna inanmış, sevinç ve heyecan içindedirler.
Şehrin ezilmişleri, dışlanmışları, işçisi, öğrencisi, öğretmeni; sokak satıcısı, araba tamircisi, tinercisi hep bir aradadır.
Adalet, eşitlik, özgürlük ve yeni bir yaşam için şarkılar söylemektedirler.
Ne var ki, mevsim yine Kiraz Zamanı’dır.
Ve Mayıs ayı hep kanamalıdır.
Bir kez daha, bir gelincik edasıyla kanar hüzün. Bir kez daha tekerrür etmekten geri durmaz tarih.
Gezi Parkı isyancılarının aşka ve sevgiye, umuda ve özgürlüğe, adalete ve eşitliğe olan özlemleri, köhne bir sistemin kirli dişlileri arasında acımasızca öğütülür.
Aşk susar, umut kırılır, heyecan biter.
Ne var ki, bugün bile baskının, sömürünün, zulmün devam ettiği her yerde, Kiraz Zamanı’nın melodileri, adalet, eşitlik, özgürlük fısıltısı olarak kulaktan kulağa yayılmaya devam eder.