2015 yılıydı.
Dilime dolanan bir fiilin peşine takılmış İstanbul’dan ayrılmıştım.
Barutumun yettiği yere gitmişi İzmir ili, Seferihisar ilçesine ait Ürkmez beldesine yerleşmiştim.
Bir sabah yürüyüşünde yolumu uzatmış, sekiz kilometrelik sahilin en sonundaki yarımada sırtlarına dayanmıştım.
12. Antik İyon şehrinin yer aldığı Lebedos Yarımadası’ydı burası. Uzaktan bakıldığında, üzerinde birkaç metruk binanın yer aldığı bu yeri hep merak ederdim. Yarımadanın üzeri, etrafı çelik tellerle çevrilerek kapatılmıştı.
Merakıma yenik düşmüş, "Özel mülktür. Girilmez!” levhasına aldırmamış, açık kalmış demir kapısından süzülerek, toprak yoldan yarımadanın tepesine kadar çıkmıştım ki arkadan biri koşarak geldi:
"Hop! Hop! Hemşerim, özel mülktür, girmek yasak!"
Bir köylüydü. Gönlünü aldım, buraya yerleştiğimi, dolaşmaya çıktığımı söyledim, espriler yaptım. Ayaküstü başlayan hoş sohbet, biraz ilerideki evlerinin önünde çay ikramıyla sonuçlandı.
Öğrendim ki, etrafı tel örgülerle çevrili 60 dönümlük özel mülkün bekçisi olarak buradaki müştemilatta yaşıyormuş. Babası emekli olunca ondan devralmış bekçiliği. Hikâyesi uzun.
Şaşırdım.
1. derece SİT alanı Lebedos Yarımadası’nın tam üzerinde, Lebedos Antik Şehri’nin arazisi…
Kiminmiş dersiniz?
Demirören ailesininmiş…
Dönerken beni kapıya kadar uğurladı. Hatta sohbet devam edince birlikte bir süre daha yürüdük. Yürüdüğünüz yolun sağ tarafında etrafı çitle çevrili gür ağaçların olduğu araziyi gösterdi:
"Burası da Alpaslan Türkeş'e ait” dedi, "50 dönümlük bir arazi.”
Ülkenin 22 yılını yiyen ceberut bir rejimden kurtulma çabasında çoğumuz. Bir yıldan uzun süredir umut bağlanan Millet Masası, ittifakın ana bileşenlerinden biri tarafından dinamitlendi.
Neymiş efendim, tek adam rejimine karşı olmakmış.
Neymiş efendim, adayın kim olacağının hiç önemi yokmuş.
Neymiş efendim, Güçlendirilmiş Parlamenter Sisteme geçmek çok elzemmiş…
Demek ki bütün bunlar fasa fisoymüş.
Söylenen bunca söz, verilen vaatler, kürsülerdeki nutuklar, atılan imzalar; ahlak, vicdan, dürüstlük, dik duruş, omurga; daha ötesi ülke, millet, beka vs hiçbiri önemli değilmiş.
Geçmiş dönemde sağ, siyasal İslam siyasetinde sıkça gördüğümüz üzere.
Yol ayrımındaki İyi Parti’deki beklenmedik bu çıkışı anlamak için parti tabanının sosyal/siyasi profiline bakmak faydalı olabilir.
Ben İyi Parti tabanını üç gruba ayırıyorum:
Birinci grup dürüst, vatansever, milliyetçi kesim. Parti tabanının ortalama yüzde 80’ni oluşturan kesim.
İkincisi grup gelenekçi, ülkücü kadrolardan oluşan, politize olmuş kesim. Yaklaşık yüzde 10-15 civarında olduğunu varsayıyorum.
Üçüncü grup ise çıkarlarını her şeyin önünde tutan; bütün derdi, iktidar ya da ortağı olmanın nimetlerinden faydalanmak, çıkarlarını korumak, büyütmek olan sermayedar siyasi elit. Bu kesimin de yüzde 5 civarında olduğunu düşünüyorum.
Bu tablo, kendi gözlemlerim ile yapılan anket ve sosyolojik incelemelerden yaptığım bir çıkarsama. Elbette çok kaba ve hataları da olabilecek bir tablo.
İyi Parti'yi var eden, ona gövde kazandıran, politik arenada sürükleyen ilk gruptaki yüzde 80'lik kitledir.
Olağan siyasi koşullarda partiye yön veren, domine edenin ise yüzde 15'lik politize olmuş gelenekçi, ülkücü kadrolar olduğunu söylemek yanlış olmaz sanırım.
Kritik durumlarda üretim/bölüşüm ilişkilerini etkileyecek yol ayrımlarında partiye esas olarak yön verecek olan ise partide kümelenmiş sermayedir siyasi elitten başkası değildir. Yani üçüncü gruptur.
Kuşku yok ki ikinci grup ile üçüncü grup kesişen ortak bir kümeye de sahiptir.
Bugüne kadar İyi Parti, ikinci grubun etkinliği, üçüncünün de sermaye desteği ile büyümüş; ülkesini seven, idealist, dürüst insanlardan oluşan yüzde 80'lik taban desteğini de sağlayarak partiye görece yükselen grafik sağlamıştır.
2020 yılıydı.
Ürkmez‘i Seferihisar‘a bağlayan eski Karakoç Kaplıcaları yoluna giderken sağ tarafta, mandalina bahçelerinin hemen bitişiğinde büyükçe bir inşaat gözüme çarptı.
Durdum, fotoğrafladım. Yaptığım kısa bir araştırmadan buranın 12 Megawatlık bir JES (Jeotermal Elektrik Santrali) olduğunu anladım.
Daha önce Türkiye’deki jeotermal santralların %60 ini barındıran Aydın’daki JES’ler üzerine yaptığım araştırmadan biliyordum. JES’ler yerleşim ve tarım alanlarına 500 metreden yakın olamazlardı.
Merak ettim, mandalinasıyla ünlü Seferihisar‘daki bahçelerin ortasında kurulan bu JES neyin eseriydi?
Biraz kazıdım, biraz daha kazıdım, biraz daha kazıdım ki altından ne çıktı dersiniz?
İyi Parti yöneticilerinden birinin sahibi olduğu bir enerji holdingi çıktı…
İyi Parti'nin ortalama yüzde 5’lik kesimi, farklı sektörlerde büyük hacimli işler yapmaktadır. Bu kesimin görece adaletli, hakkaniyet temelli, emeğe ve özgürlüğe değer veren bir iktidar değişikliğinden yana olmayacakları aşikârdır.
Bana göre bu kesimin çıkarları, maalesef ki her türlü adalet arayışının, hakkaniyetin, ekolojik amaçların, yurtseverlik değerlerinin ve hatta dini, milli, ahlaki değerlerin bile önünde gelmektedir. Zaten politika yapmalarının temel nedeni de budur.
Ha, diğer partilerin böyle değil midir?
Çoğunlukla böyledir. Özellikle birinci önceliğine insanı, doğayı, özgürlüğü ve bölüşüm ilişkilerini koymayan bütün partiler için geçerlidir bu.
İşte, İyi Parti için kıyamet tam da bu noktada kopmuştur.
Kemal Kılıçdaroğlu’nun son zamanlarda, genel parti profilinin de önünde olarak, ödünsüz bir şekilde ülkeyi yağmalayanların yakasına yapışma, hesap sorma söylemleri; özellikle 418 milyar doların peşine düşeceği vurguları, kişisel olarak onun hedefe konulmasına sebep olması muhtemeldir. Özellikle yarınki olası bir cumhurbaşkanlığı döneminde, bu söylemlerin arkasında ve dik duracak olması ihtimali kimi çıkar çevrelerinin yanı sıra İyi Parti’nin sermaye elitini ürkütmesi de doğal.
Durum o ki, bu partinin sermayedar siyasi eliti, zaten belli oranda iç içe olduğu yüzde 15’lik milliyetçi kadroların da desteğini alarak masayı dinamitlemiştir.
Sırada AKP'ye karşı görünerek milliyetçilik, devlet, bayrak, HDP, PKK soslarıyla, iyi niyet ve ülke geleceği dışında bir bagajı olmayan, partinin yüzde 80'lik temel kitlesini konsolide etmektir.
Bunu yapabilirler mi?
Eski MHP ne kadar yapabildiyse, yeni MHP de ondan daha azını yapar diye düşünüyorum.
Kurtlar sofrasında siyaset yapmak zor.
Şimdi gerçek yurtseverlik, ülkesine bağlılık, ortak bir geleceği düşünmek zamandır.
Şimdi adaletli, hakkaniyetli, eşitlikçi bir gelecek hayal etme zamanıdır.
Yıllardır harap olmuş, üstüne büyük bir deprem kıyameti yaşamış, enkaz altında bir ülkenin umudun peşinde koşma zamanıdır.
Hıyanetle, riyayla, gizli ajandalarla yürütülen siyaset arenasında şimdi birbirimize dokunmak, bir diğerimize sarılmak, yaralarımızı ortaklaşa sarmak zamanıdır.
Şimdi hesapsız, kitapsız, arka plansız, güzel insanların bir araya gelme zamanıdır.
Sözlerimizi ayrımsız, takiyesiz, hilesiz kurmak; önümüzdeki bu kurtlar sofrasında yan yana, kol kola, dayanışmayla yürümek zamanıdır.
Her şeyden önce şimdi iyilik zamanıdır.