Evet.
Türkiye’nin HDP’ye borcu var!
Belki yeni bir başlangıç için, belki unutulmuş olanı hatırlamak, belki denenmemiş olana fırsat vermek için bu ülkenin HDP’ye borcu var!
Seçimler oldukça sancılı geçti. AKP, Bursa hariç büyük şehirlerde kaybetti. Ankara, İstanbul, Adana ve Mersin gibi Türkiye ekonomisi için belirleyici olan yerlerde belediyeler muhalefetin eline geçti.
Bunda, büyük orada HDP’nin demokrasiden ve ülkenin geleceğinden yana kurduğu politika etkili oldu.
Parti, güçlü olduğu bölgelerde seçimlere girdi. Kayyımlar tarafından yönetilen belediyeleri büyük oranda yeniden kazandı, hakkı olanı geri aldı, güven tazeledi.
İyi bir oy oranına sahip olduğu, ancak kazanma şansı bulunmayan 7 büyük ilde ise, asgari demokrasinin önünü açmak ve AKP’ye kaybettirmek üzerine bir politik hat izledi. Bu şehirlerde yüzde 6 ila yüzde 24 arasında bulunan seçmen kitlesini muhalif partilere yönlendirdi.
7 Haziran 2015 seçimlerinde “seni başkan yaptırmayacağız” somut söylemi, AKP’ye ilk defa olarak kaybettirmiş, iktidardan düşmesine sebep olmuştu.
Bu sefer, 31 Mart 2019 seçimlerinde de benzeri yaşandı ve HDP’nin bu politikası adeta bütün seçimlere damgasını vurdu. Sonuç tüm ülkeyi sarsacak, dünyada yankı bulacak denli etkiliydi.
Şimdi eğri oturup doğru konuşmanın tam zamanıdır.
AKP’nin, seçimlerden önemli bir güç kaybıyla çıkmasının önemli bir nedeni elbette ki CHP-İYİ Parti ittifakıydı. Muhalif partiler olarak her fırsatta söz ve eylem birliği yapabilen bu iki parti için bir araya gelmek zor olmadı. Kolayca anlaştılar, kamuoyuna açık oldular, ittifak yapabildiler.
Ancak, HDP için aynı şey söz konusu değildi. Her iki parti de, bırakalım HDP ile görüşmeyi, partinin adını ağızlarına almak, yan yana görünmekten bile imtina ettiler.
Tıpkı, 2014 yerel seçimlerinde CHP’nin yaptığı gibi. O zaman da HDP ile “yan yana görünmek istemeyen” CHP, İstanbul’da tek başına aday göstermişti. Tabii ki sonuç hüsrandı; İstanbul bu şekilde 5 yıl daha AKP’nin elinde kalmış, ülke beş yıl daha kaybetmişti.
31 Mart seçimlerine AKP-MHP’nin oluşturduğu Cumhur İttifakı ile CHP-İYİ Parti'nin oluşturduğu Millet İttifakı bloklaşmasıyla girildi. Millet İttifakı’nın nicelik olarak oy oranlarının, batıdaki büyük şehirleri almaya yetmeyeceği aşikârdı. Ama olsun, iktidara göre “terörist” olan HDP, CHP-MHP bloğuna göre en azından ötekiydi; yan yana gelinemez, ismi anılamaz, ittifak yapılamazdı!
Bu bloka göre seçimler kaybedilebilir, şehirler de kaybedebilir, ülke de… Lakin asla HDP ile yan yana gelinemezdi!
İşte, tam da bu noktada HDP’nin stratejik aklı devreye girdi. CHP-İYİ Parti bloğunun dışlayıcı, uzlaşmaz tutumuna aldırmadan 7 büyük şehirde, aday göstermemeye karar verdi! Büyük bir özveriydi bu. Kendi seçmen kitlesine, demokrasiye bir şans tanımak üzere, aday göstermediği illerde muhalefeti işaret etti.
Sonuç, çeyrek yüzyıl sonra AKP'nin büyük şehirleri kaybetmesiyle sonuçlandı. Türkiye’nin, belki de yeni kavşağa geldiğini gösteriyordu bu...
Son 40 yılda, Cumhuriyet’in çukurunu kazmış, laikliği yok etmiş, güçler ayrılığını ortadan kaldırarak tek adam iktidarını ülkeye egemen kılmış siyasal İslamcı otoriter bir rejimin ilk defa yenilmesiydi bu! Çeyrek yüzyıl sonra Türkiye’nin yüzüne, beklenmedik bir şansın gülmesiydi…
İşte bunun için diyorum ki, borcu var ülkenin HDP’ye!
Mademki, en çok Kürtlerin partisidir o –öyle diyorlar- mademki ötekilerin sesi; mademki ahlaklısı, vicdanlısı, duyarlısı; tutarlı demokratı, solcusu, sosyalisti daha çok HDP’li…
O halde borcu var bu ülkenin Kürt’üne! Borcu var ötekisine; sayısı iyiden iyiye azalmış Ermeni’sine, kendini bu partide bulan duyarlı demokratına, ilericisine, sosyalistine…
Yıllar yılı yağmalanmış; parkları, meydanları yok edilmiş; ormanları talan, kıyıları tarumar olmuş şehirlerin borcu var HDP’ye!
Parsel parsel satılmış Ankara’nın borcu var! Borcu var Adana’nın, Mersin’in, Ardahan’ın…
İstanbul’un borcu var HDP’ye!
Çirkin gökdelenleriyle silueti çizilmiş Sultanahmet; bahçesi olmayan Bahçelievler, nefessiz kalmış Esenyurt; İki kıtada sureti çoktan bozulmuş Boğaziçi, Çamlıca, Sarıyer, Beykoz, Maslak; hepsinin borcu var!
Parklarına göz koyulmuş, Atatürk Kültür Merkezi Yıkılmış, tarihine beton dökülmüş Taksim; ağaçsız kalmış İstiklal Caddesi, bir süredir sessizliğe gömülü Haydarpaşa, Galataport’a kurban edilen Karaköy… Hepsi, ama hepsi borçlu!
Hepimiz borçluyuz; demokrasi uğruna büyük bedeller ödemiş, vekilleri cezaevlerine atılmış, belediyelerine el koyulmuş, on bine yakın parti üyesi halen hapiste bir partiye borçluyuz.
Selahattin Demirtaş’ı unutmamalı. Ona da ayrı bir borcu var bu ülkenin. Dostun da, düşmanın da bildiği gibi suçsuz, sebepsiz yere 29 aydır tutuklu; “bağlamadan başka bir şey çalmayan,” partisini yüzde 13 oy oranıyla bu ülkenin yüreğine basan HDP’nin eski liderine…
Evet, Demirtaş’a da borcu var ülkenin. Seçimlerin son anında, HDP seçmenine seslenerek, ne olursa olsun sandığa gitme çağrısı yapan, “daha iyi bir gelecek için HDP’nin seçim stratejisine destek olun” diye mesajlar gönderen Selahattin Demirtaş’a borcu var!
Ve şimdi önemli bir olanak duruyor Türkiye’nin önünde.
Çeyrek yüzyıldır yerinde sayan sosyal demokrasi için bulunmaz bir fırsat bu. Yalnızca onun için değil; ülkenin demokrasi güçleri için de bir fırsat. Yeni bir yerel yönetim modeli için; açıklık ve şeffaflık için; hak için, halk için; her an denetlenebilir, panolarda, web sitelerinde izlenebilir bütçeler için; yakasına yapışılabilir, hesap sorulabilir, sorgulanabilir bir yönetim için…
Tabii ki kolay bir şey değil bu. Ama ne olursa olsun, çok önemli bir şans, değerli bir fırsat!
Elbette ki tokmak başkasının elinde, davul başkasının olacak. Lakin davul olmadan da o tokmak inmeyecek! Elbette ki biliyoruz; asgari demokrasinin bile çok uzaklarında bir ülkedeyiz. Elbette ki, “atı alan Üsküdar’ı çoktan geçmiş,” tek adam iktidarının hak bilmez, hukuk tanımaz uygulamalarının kıskacındayız.
Ama olsun!
Çünkü özlemi var bu toplumun güzel günlere. Özlemi var insanların korkmadan, kaygı duymadan, eşit fırsatlar içinde özgürce düşünmeye, çalışmaya, üretmeye.
Özlemi var savaşmadan, kavga etmeden, ötekileştirmeden yaşamaya; ama barış içinde, diline, dinine, cinsiyetine bakmadan; ama huzur içinde, mezhebine, etnik kimliğine, cinsel tercihine aldırmadan.
Bu yüzden, çeyrek yüzyıl sonra gelen bu şans çok önemli.
Çünkü bizim olan başka ülke yok! Ne kadar çalınsa da geleceği toplumun, ne kadar yağmalansa da şehirler, ne kadar yıkılsa da; kirlense, zehire boğulsa da… Sonuçta elde kalan ve bizim olan bu!
Bu yüzden daha çok ihtiyacı var bu ülkenin sahip çıkılmaya.
Dinle kutsanmamış, bağnazlıkla körelmemiş, laik, çağdaş, kaliteli bir eğitime ihtiyacı var. Temiz suya, kirlenmemiş havaya, trafik kaosunda kaybedilmemiş zamana; halktan kopmadan, haktan şaşmadan, geleceğe umutla bakarak yaşamaya…
Ve şimdi umudu var bu ülkenin; on yıllardır haramilerin sofrasında, yağmalanmaktan yorgun düşmüş şehirlerin, yerlerinden sürgün edilmiş yoksulların, lokması azalmış emekçilerin, geleceği karartılmış gençlerin…
İşte bütün bunlar için şimdi, sosyal demokrasinin, muhalefetin, demokrasi güçlerinin elinde, önemli bir fırsat var.
Ama bilirler değerini, ama bilmezler; ama bir faydaya dönüştürürler bunu, ama dönüştüremezler.
Ancak, kabul etmek gerekir ki, bütün bunlar için Türkiye’nin HDP’ye borcu var.