Yüksek Mahkeme Yargıcı Ruth Bader Ginsburg (RBG olarak anılıyor) seçimlere 46 gün kala 18 Eylül'de öldü. Adaletin en güçlü ışığı söndü. RBG Yüksek Mahkeme'de görev yaptığı 27 yıl boyunca başta kadın hakları olmak üzere, insan hakları, emekçi hakları, engelli hakları, oy kullanma hakkı, mülteci hakları gibi Amerika'nın ekonomik, sosyal ve kültürel hayatını şekillendiren pek çok önemli kararın alınmasında büyük bir rol oynamıştı. Eşit vatandaşlık ilkesi RBG'nin temel kılavuzuydu. Uzun yıllar üç kanserle mücadele etmiş, ufak tefek, narin ve kırılgan görünüşlü 87 yaşındaki RBG, 3 Kasım seçimlerinin gündemini de alt üst ederek Amerikalılara veda etti.
RBG yalnızca hukuk ya da siyaset dünyasında tanınmış bir yargıç değildi. Aynı zamanda genç kuşakların yakından izlediği örnek aldığı büyük bir yıldızdı. Hakkında kitaplar yazılmış, belgeseller çekilmiş, hayatı yaşarken filmlere konu olmuş, siyah cübbesi üzerine giydiği yakalıklarının her zaman bir mesajı olduğuna inanıldığı için yakalıkları bile yüzlerce yoruma vesile olmuş, sıradan insanlarla "büyük şahsiyetler" arasındaki duvarları yıkmış, hukuku insanlara yakınlaştırarak demokratize etmişti. Hem bir efsane hem de Brooklyn'deki mütevazı bir aileden çıkıp, uzun mücadelelerden sonra Yüksek Mahkeme'nin merdivenlerini tırmanmış, şimdi artık eşine ender rastlanan tipik bir Amerikan rüyası/ hikâyesinin en kıymetli temsilcisiydi. Düşünmeden söz söylemez, lafını her zaman tarttığından ağır ağır ve yumuşak bir sesle konuşur, dile getirdiği her sözün büyük bir önemi olduğu bilindiği için bazen binlerce sayıya ulaşan dinleyicileri tarafından derin bir sessizlik içinde büyülenmiş gibi dinlenirdi. Kendisine söylenenleri cevaplamadan önce uzun uzun düşündüğü bilinen RBG, hiç beklenmedik bir anda insanları güldürmeyi başaran derin bir mizah gücüne de sahipti. (Ayşe Acar'ın "Bayan Adalet'in ölümü" yazısı RBG'nin hayatını çok güzel anlatıyor.)
"Kadınları hiçbir görevde görmek istemem, çok şükür kabinemde hiç kadın yok" görüşlerini yardımcılarıyla paylaştığı bilinen Nixon'ın 1971'de belki oy getirir ümidiyle, çok kısa bir süre Yüksek Mahkeme'ye bir kadın atamayı düşünmüş olduğu, bunu öğrenen zamanın mahkeme başkanı Warren Burger'in, böyle bir atama yapılırsa istifa edeceğini söylediği için Nixon'ın kadın yargıç atamaktan vazgeçtiği tarihin kayıtlarında duruyor. RBG, işte tam bu sırada, kadınlara eşit hakları savunan davalar üzerinde çalışmaya başlıyor. Kariyerinin her aşamasında ayrımcılıkla karşılaşan RGB, 1993 yılında tarihindeki ikinci kadın yargıç olarak Bill Clinton tarafından Yüksek Mahkeme'ye atanıyor. Sadece kadınlar değil herkes için eşitliği savunan RGB, ilk yıllarından itibaren mahkemenin en önemli devrimci gücü haline geliyor.
Trump'ın seçilmesinin hemen ardından yaptığı bir söyleşide RBG, "Büyük bir adam (büyük adamın büyük bir aşkla sevdiği hukuk profesörü kocası Martin Ginsburg olduğu biliniyor) bana bir keresinde, 'Amerika'nın gerçek sembolü büyük kartal değil, sarkaçtır, sarkaç, eğer bir yöne doğru çok fazla savrulursa, büyük bir hızla geri gider' demişti," sözleriyle Amerikan siyasetindeki bu seçimde meydana gelen savruluşun yaratacağı sonucu bir cümleyle anlatmıştı.
RBG'nin Amerika'ya bıraktığı miras hakkında yüzlerce yazı yazıldı, bütün televizyonlar özel programlar yaptı. Büyük bir opera sevdalısı olan RBG, salona girdiğinde tüm seyircilerin ayağa kalkarak onu alkışladığını hatırlatanlar, onun sadece liberaller arasında değil toplumun çok değişik kesimlerinde büyük bir hayran kitlesine sahip olduğuna dikkat çektiler. Dışardan bakıldığında kırılgan bir fiziğe sahip gözüken RBG'nin, güçlü ve dönüştürücü toplumsal etkisine hiç kimse kayıtsız kalamamıştı. Trump bile RBG'nin ölüm haberini "kalabalık ve maskesiz bir miting"den ayrıldıktan sonra uçağa binerken gazetecilerden öğrendiğinde, "o inanılmaz bir kadındı, görüşlerine katılır ya da katılmazsınız, fakat muhteşem bir kadındı, inanılmaz bir hayat yaşadı" diye açıklama yaptı.
RBG'nin ölmeden önce torununa dikte ettirmiş olduğu "En büyük arzum, yeni başkan göreve başlayana kadar yerime atama yapılmaması," sözlerini Trump umursamadı. "Demokratların uydurması" dedi. Ancak, siyasi olarak son derece bölünmüş olan Amerikalıların yüzde 60'ından fazlasının bu konuda birlik içinde olduğunu ve atamanın yeni başkan tarafından yapılmasını desteklediğini gösteren bir araştırma yayınlamdı. Bu sonuç RBG'nin anısına duyulan saygının siyasi farklılıklardan daha büyük, daha kapsayıcı olduğunu gösterdi.
Haberi ilk duyduğumda ben de bir çok insan gibi derin bir keder duydum ve onun yumuşak sesinin olmayacağı bir adaletin nasıl bir adalet olacağı kaygısıyla "şimdi ne olacak" diye kendi kendime sordum. Sanki adalet bu ülkede, sadece bugünü ile değil yarını ile de ona emanet edilmiş gibiydi. Adaletin bir daha onun gibi bir sese kavuşamaması ihtimali nedeniyle şimdi Amerika'da toplumun önemli bir kesiminde derin bir matem hüküm sürüyor. Öldüğü haberinin duyulmasının hemen arkasından binlerce Amerikalı Yüksek Mahkeme'nin merdivenlerine koştu. Kadın haklarının en önemli sesi RBG'yi hatırlamaları için, mahkeme merdivenlerine getirdikleri küçük kız çoçuklarına eşlik eden babalar, onun anısına çiçek bırakırlarken kızlarının fotoğrafını çektiler. Bunları izlerken, 13 milyar yıllık evrenin oluşum süreci içinde 30 bin yıllık kısacık insanlık tarihi öykümüzde bu küçücük kadının da bir yeri olacak, diye düşündüm.
Bugün Amerika'da distopik bir filmin konusu olabilecek her şeyin mevcut olduğunu daha önce de yazmıştım. Korona'dan ölenlerin sayısı 200 bini aşıyor, yangınlar, kasırgalar, seller hızını kesmeden devam ediyor. Yoksullara yiyecek dağıtılan yerlerin önündeki kuyruklar gittikçe uzuyor. Milyonlarca insanın evinden atılma ihtimali artıyor. Bir ressam arkadaşımın bu ruh halini anlatan bir desenini buraya bırakıyorum.
Bütün bu kargaşanın içinde RGB'nin yerine yapılacak atama seçim gündeminin en tepesine neden yerleşiyor?
RBG'nin ölümü sadece 3 Kasım seçimlerini değil, Amerika'nın geleceğini belirleyecek bir öneme sahip olduğu için her şeyi gölgede bırakıyor. Yüksek Mahkeme sadece yasaların anayasaya uygunluğunu denetleyen bir anayasa mahkemesi değil. Aynı zamanda yargı teşkilatı içinde en yüksek kademedeki temyiz organı görevini de yapıyor. Alexis de Tocquevile, 19. yüzyılın ilk yarısında kaleme aldığı "Amerika'da Demokrasi" adlı kitabında, "Yeryüzünün hiç bir yerinde ABD Yüksek Mahkemesi kadar güçlü bir yargı organı yoktur," diyor. Yüksek Mahkeme'deki 9 yargıç, kadın hakları, emekçi hakları, LGBTİ+ hakları, oy hakkı, sivil haklar, sağlık sigortası, iklim değişikliği gibi toplumun ekonomik, sosyal ve kültürel hayatına dair konuların yanısıra Amerikan demokrasisini bire bir ilgilendiren kararlar da alıyor. Yüksek Mahkeme, Kongre tarafından çıkarılan kanunları Anayasa'ya aykırı bulduğu zaman iptal edebildiği gibi, bireysel haklarla ilgili davalarda verdiği kararların oluşturduğu içtihatlarla da siyasi ve sosyal hayat üzerinde belirleyici/yönlendirici etkiler yaratıyor. Bu yüzden Yüksek Mahkeme'nin kompozisyonu büyük bir önem taşıyor. Önümüzdeki aylarda Yüksek Mahkeme'nin önünde kadın hakları, Trump'ın nefret ettiği "Obamacare" diye anılan sağlık sigortası başta olmak üzere çok sayıda önemli dosya bulunuyor.
Bütün bunların ötesinde Amerika'daki bazı düşünce kuruluşları, akademisyenler, Yüksek Mahkeme'nin yürütmeyi kontrol eden bir araç olmaktan çıkıp yürütmenin bir aracı haline gelerek, bağımsızlığını kaybetmesi riskini dile getiriyor. Georgetown Üniversitesi'nden Profesör E. J. Dionne, "RBG'nin yerine Yüksek Mahkeme'ye yapılacak atamaya ilişkin mücadele sadece 'partizanlık', ya da Cumhuriyetçi Parti'nin iki yüzlülüğü nedeniyle bu kadar önemli değil... Bu mücadele çok önemli, çünkü anayasal cumhuriyetimizin aynı zamanda demokratik olup olmayacağına dair bir mücadele," diyor.
Bu yüzden, Trump'ın Korona'yla mücadelesine dair bir referandum olması beklenen seçimler bir anda Yüksek Mahkeme'nin geleceğine dair seçimlere dönüşüyor.
RBG'nin ölümü, Korona'nın şiddetlendirdiği ekonomik ve sosyal çalkantının önüne geçerek, 3 Kasım seçimlerini, ABD'nin anayasal bir demokrasi olarak geleceği bakımından belirleyici olabilecek, gerçekten tarihi bir seçim haline dönüştürüyor. Daha önce Trump'ın bir kere daha seçilme ihtimalininin sonuçlarını tartışan uzmanlar, "en fazla 4 yıl, daha sonra gidecek" diyorlardı. Oysa şimdi, RBG'nin yerine yeni bir muhafazakâr yargıç atanması, Mahkeme'nin dengesini 6'ya 3 muhafazakârlar lehine tamamen değiştirmiş olacağından, Trump'ın siyasi mirasının kendisinden sonra uzun yıllar daha devam etmesinden korkuluyor.
Trump, Evanjelistler başta olmak üzere kendi tabanını motive edeceğini bildiği için tekrar seçilmesi halinde atayacağı yargıçların listesini RBG'nin ölümü öncesinde kamuoyuna açıklamıştı. Şimdi eline geçen "altın fırsatı" kullanmak üzere, seçimlere sadece 45 gün kala RBG'nin yerine atama yapmak üzere hemen harekete geçti. Adayını 26 Eylül saat 17.00 açıklayacağı "müjde"sini verdi. (Editörün notu: Bu yazı 25 Eylül'de kaleme alınmıştır.)
Geçen seçimlerde beyaz/sosyal muhafazakâr her beş seçmenden birinin, Yüksek Mahkeme'ye yapılacak atamanın oy verme kararlarında en önemli unsur olduğunu söylemiş olduklarını gösteren araştırma hatırlatılarak, çeşitli nedenlerle Trump'tan uzaklaşmış olan seçmenlerinin RBG'nin yerine yapılacak atama nedeniyle geri gelebileceğine işaret ediliyor.
Trump daha önce Yüksek Mahkeme'ye yerleri boşaldığı için iki yeni yargıç atamıştı. Trump, RBG'nin yerine de atama yapmayı başarabilirse, başkanlığı döneminde, Yüksek Mahkeme'ye ilk döneminde üç atama yapabilmiş ender başkanlardan biri olarak tarihe geçecek.
Trump, geçen hafta katıldığı hınca hınç dolu mitinglerde sürekli Yüksek Mahkeme'ye yapacağı atamayı anlatırken, taraftarlarının "o koltuğu doldur" diye bağırmalarını büyük bir mutlulukla dinliyor. Korona'yı unutturacak yeni bir slogana kavuşuyor.
Sosyal muhafazakârlar ve Evanjelistler Yüksek Mahkeme kompozisyonunun kalıcı biçimde kendi lehlerine değişmesi için çok uzun zamandır bekliyorlardı. Yüksek Mahkeme atamalarının Cumhuriyetçileri Demokratlara göre her zaman daha fazla motive etmiş olduğunu hatırlatanlar, Biden'ın, RBG'nin ölümünden hemen önce yapılmış 6 salıncak eyalette önde olduğunu gösteren yoklamalara şimde tekrar bakmak gerekir diyorlar. Şimdi Biden'ın bu eyaletlerdeki "görünür olmayan, sessiz ve sosyal mesafeli kampanyası" her zamankinden daha fazla eleştiri alıyor ve kaygıyla karşılanıyor. Demokrat seçmenler, Biden'ın başkan yardımcısı adayı Kamala Harris "nerede" diye soruyor.
RBG'nin ölüm haberinin duyulmasının ardından ilk 28 saat içinde internet üzerinden yaklaşık 1,5 milyon Demokrat Parti taraftarının 90 milyon dolar bağışta bulunduğuna, bunun tarihte görülmemiş bir rekor olduğuna dikkat çekenler, hayat tarzlarının tehlikede olduğunu gören kadınların, gençlerin, azınlıkların, yoksulların bu sefer "zarfı postaya atmayı unutmuşum" gibi bahanelerin arkasına sığınma gibi bir lüksleri olmadığına vurgu yaparak, Demokrat seçmenlerin seçime katılım oranında büyük bir artış olmasını bekliyor.
Yüksek Mahkeme'de 27 yıl yargıçlık yapmış RBG'nin mirasının derin ve kalıcı olduğu konusunda çok geniş bir mutabakat var. Herkes için eşitlik RBG'nin en önemli mirasıydı derken buna "muhalif olmayı" da eklemeliyim diye düşünüyorum.
RBG bize, kariyeri boyunca savunduğu davalarda muhalif olma hakkı, mutabık olmama hakkı ya da farklı bir görüşe sahip olma hakkının fikir özgürlüğü başta olmak üzere tüm hakların temelinde yattığını gösterdi. RBG'den, özel ya da toplumsal hayatımıza dair soru sormazsak, ya da olanları kabul etmeyerek yeni önerilerde bulunmazsak yeniyi, daha iyiyi yaratamayacağımızı, muhalif olmanın geleceğe seslenmek olduğunu öğrendik.
RBG, muhalif olmayı şöyle anlatıyor: "Kızgınlıkla tepki göstermek ya da sinirlenmek ikna kabiliyetini arttırmaz. Şahsi karşıt görüşünü sözlü ya da yazılı kayda geçirirken buna hislerini karıştırma, kullanacağın her kelimeyi dikkatli bir şekilde düşün," diyor.
RBG'nin en yakın arkadaşlarından biri muhafazakâr görüşleriyle bilinen ve hayatını kaybettiği 2016 yılına kadar Yüksek Mahkeme'de görev yapan yargıç Antonin Scalia'ydı. Scalia, RBG ile arkadaşlığını, "Mutabık olmadığımız bir çok mesele vardı, ancak her zaman arkadaştık," diye tarif etmişti. Scalia'nın "Görüşlerini sarsabilecek güçlü bir muhalefet senin dürüst kalmanı da sağlar," sözüyle, RBG'nin, "Bir keresinde Scalia, muhalif olduğu bir görüşü bana iletmiş ve bütün bir hafta sonum zehir olmuştu. Fakat onun acımasız muhalif görüşü sayesinde Yüce Mahkeme'ye sunduğum görüşümü çok daha yetkin bir hale getirebildim," ifadesi muhalif olmanın önemini anlatan cümlelerdi.
RBG, havanın serinlemeye başladığı, kendi sesi gibi yumuşak bir sonbahar gecesinde öldü. Ağaçların yapraklarını tam dökmediği, gecelerin gündüzlerden çok da uzun olmadığı, sonbaharın hüznünün tam da şehre düşmediği, soğuk rüzgarın kayalar arkasında saklandığı bir zamanda veda etti. RBG gerçekleştirdikleriyle, insanların geleceği değiştirebileceğini, kışı beklerken ilk baharı da hayal edilebileceğini gösterdi. RBG'nin hukuk anlayışı, sonbaharda umutsuz bir şekilde kışı beklemek yerine baharı hayal ederek geleceği değiştirmek üzerine kuruluydu.
Kendi mirası sorulduğunda RBG, "Benim için anlamlı bir hayat, kendimden daha şansız insanların hayatında bir nebze de olsa iyileşme sağlamak. Bir insan sadece kendi için değil içinde bulunduğu toplum için de yaşamalı" diye cevap vermişti.
Yüksek Mahkeme'nin merdivenlerindeki Amerikalılar, John Lenon'un "Imagine" şarkısını söyleyerek onun mirasını devam ettirmeye söz veriyorlar.