New York
İki gün aradan sonra yeniden yazmaya başladım. 23 Mart Pazartesi New York hepimize sokağı yasakladı. Soğuk, yağmur ve uzun uzun uğultuyla esen rüzgârla birlikte sokaklar boş kaldı.
Hava da New Yorkluların ruhu gibi sabaha yazla başlayıp akşamı kışla bitirebiliyor. Bu şehrin deli deli esen, insanın kulaklarında uğuldayan rüzgârını hem seviyor hem nefret ediyorum. Yolda yürürken istemediğimiz düşüncelerimizi alıp çok uzaklara götürdüğü için rüzgârı şimdi daha çok seviyorum. Rüzgârın sesi gece boyunca bütün şehri esir alan çığlığıyla New Yorkluların uyuyamadığı uykularına eşlik ediyor.
26 Mart Perşembe günü baharın dönmesiyle New Yorklular tekrar sokağa çıktı. Baharın gelmesini ertelemek mümkün değil. Çicekler açıyor, kuşlar inadına daha yüksek sesle şakıyor. New York sokaklarında ilk defa kuş sesi duyuyorum. Ağaçların üstüne iyice yerleşen kuşlar bu kadar bencil olamaz, herhalde Korona sonrası için ötüyorlar diye düşünüyorum.
Hasta sayısı bakımından dünyada ilk sıraya yükselen Amerika'da sayının sürekli güncellendiği New York, hastaların yarısına ev sahipliği yapıyor. New York metrosu dünyadaki en bulaşıcı metrolar arasında listenin en üst sıralarında yerini aldı.
Uçak, araba ve inşaat sesleri yerini sadece ambulans seslerine terk ediyor. Bugün 30 Mart Pazartesi, bin yataklık bir askeri hastane gemisi New York'a ulaştı. Hudson nehrine yaklaşan geminin fotoğrafını gönderen arkadaşım, "Gemi hastanesinin gelişine sevindiğim için acı çekiyorum, bu nasıl bir trajedi" diye ağlıyordu. Central Park'a sahra hastanesi kurulması, benim gibi New Yorkluları derin bir kedere sevk ediyor. New Yorklular "Titanic" gemisi ile dünyanın sonuna doğru bir yolculuğa çıkmış gibi.
Yaşadığım farklı ülkelerin şehirlerinde en çok yakınlık kurabildiğim yerlerin başında parklar geldiğini hatırlıyorum. Parklar, zengin / fakir, yerli / yabancı, yasal / yasal olmayan göçmen, genç / yaşlı herkesin ortak evidir. Asırlık ağaçlarıyla, bize dünyadaki zamanımızın geçici olduğunu kısa bir süre için unutturur. Ben buradayım, değişmiyorum ve seni bekliyorum, diye fısıldar.
Central Park, zenginlerden daha çok, New Yorkluların ev temizliği, yaşlılarının ve çocuklarının bakımı gibi işleri çok düşük ücretle yapan Meksika, El Salvador ve Guatemala'dan gelmiş yasal oturma ve çalışma izni olmayanların vakit buldukları zaman koşarak gittiği yerdir. Parklar, göçmenlerin, ağaçlara misafirliğe gittikleri, sığındıkları, toprağına kök saldıkları yerlerdir.
Ben de parklarına koşan New Yorklular gibi çadır hastanesinin fotoğrafını çekiyorum. Ah! Hepimizin, mutlulukla / mutsuzluklarımızın, baharda saçlarımızı okşayan rüzgârlarımızın, yaz ve kış gecelerinde dünyadaki en parlak yıldızlarımızın, güneşiyle bizi sıkı sıkı saran parkı, bize hüzünle bakıyor. Gözlerimi kapatarak diğer ülkelerde sevdiğim parkların düşünü kuruyorum.
30 Mart Pazartesi, burada Ulusal Dünya Doktorlar Günü'ydü. Saat 19:00'da, yürekleri hıçkırıklarla dolu New Yorklular, dar sokaklardan, balkon altlarından kafalarını uzatarak birinci kahramanları sağlık çalışanlarını alkışladılar. New York, New York çığlıklarıyla, sanki, sana tutkumuzdan vazgeçemeyiz, gözlerimizde senin anıların, tenimizde yaşanmamış hayallerimiz var, diye haykırıyorlardı. Bu videoyu çekerken, benim de New Yorklular gibi kalbim ağır, simsiyah bir taşın altında eziliyor gibiydi.Bugün 1 Nisan, televizyonlar mahcup bir şekilde 1 Nisan şakasını hatırlatıyor.
Evde kalın çağrısı üzerinden kısa bir zaman geçmesine rağmen New Yorklular bu geçen zamanı sonsuzluk olarak tarif ediyor. Sokaklarıyla yaşamaya alışmış bu şehrin insanlarını evlerine kapatmak kolay olmayacak.
New Yorkluların sonsuz yalnızlığını kimse bilemez. Sarmaş dolaş sevgili oldukları şehirlerinden, New Yorkluları kimse ayıramaz. Bu yüzden bedeni olmayan virüs canavarının üstüne büyük bir kinle koşmaya devam ediyorlar.
New Yorklular uzun, karlı, yağmurlu ve yorucu bir kış ertesinde baharı bekliyordu. Artık kış izin vermiş, ruhun yaşanacağı ilk baharın eşiğine gelinmişti.
Şehirlerinin "savaş alanı" olarak tasvir edilmeye başlanmasına rağmen New Yorkluların sokaklarına koşmaları bu şehri bilmeyenleri şaşırtabilir.
Biteviye spor yapmaya şartlandırılmış New Yorklulardan şimdi evde kalmaları isteniyor. Ağır trafik ve insan yoğunluğuna rağmen caddelerde her saat ve hava şartında, bazen kalpleri duracak gibi koşanları görmek, turistler haricinde New Yorkluları şaşırtmaz. Hintlilerin dahi bilmediği yoganın onlarca tipine, pilatesin en az beş farkı şekline, bu kafileye en son dahil olmuş balerinlerin yaptığı hareketleri taklit eden "bar" derslerine ev sahipliği yapan mekânların sayısı başka hiçbir şehirle karşılaştırılamaz. Ses ötesi bir müzikle pedalların ölesiye çevrildiği bisiklet salonları gibi bütün spor mekânları sabah 5'ten akşam 10'a kadar rezervasyon ile hizmet verir ve her saat tıklım tıklım dolu olur.
Bu şehrin insanları, rüzgârın hiddetine karşı yürüyebilenler olarak da tarif edilebilir. Trafik ışıklarında kırmızıya hiç yakalanmayan, rüzgârın tüm şemsiyeleri çöpe dönüştürmesine rağmen gideceği istikamete süratle ilerleyebilen, karlı günlerde dahi ayağına çorap giymeyen, sürekli köpek gezdiren, gökyüzünün ancak özel bir çaba ile görülebileceğini bildiği için sadece trafik ışıklarına bakan, yürürken bile bir düğmeye basarak alışveriş yapan bu şehrin sahiplerine şimdi 200 kilometrelik bir süratle giderken aniden fren yapmaları gerektiği söyleniyor.
New Yorklular, hayatın çok hızlı bir şekilde yaşanması gerektiğine çok uzun zaman önce ikna olmuştu. Sabah kahvaltılarında sütün içine tahıl gevreği koymak bile zaman kaybı gibiydi. Özellikle gençler süt kabını yıkayarak zaman kaybetmek istemedikleri için tahıl gevreği satışlarında büyük düşüşe sebep olmuşlardı. Sadece "protein bar" ile kahvaltı ediyorlardı. Sabah kahvaltılarında eskiden tahıl gevreğinin içine konulan kuru üzüm satışları buna paralel olarak tepetaklak olmuştu. Amerikan kimliğini tarif eden birkaç markadan biri olan, 1912 yılından bu yana üretim yapan kuru üzüm üreticisi "Sun Maid" iflas etmemek için yeni çareler ararken Korona derdine deva oldu.
"Akıl ve beden sağlığın için spor yap ve kendini aş" sloganlarının şekil verdiği hayata ne zaman dönebileceklerini bilememek New Yorkluları depresyona sevk ediyor. Korona ve ölüm korkusu büyük kara bir hortum gibi şehri içine çekerken New Yorklular daha hızlı koşuyor.
Birbirine yaklaşmamaya çalışarak, gözlerinde dehşet ifadesiyle yürüyen New Yorklulara, "Lütfen yolda birbirinize gülümseyin" diye televizyonlardan çağrı yapılıyor. Aralarındaki 2 metrelik mesafeyi tutturmakta zorluk çeken New Yorkluların dışarda daha geniş alanlarda yürümelerine izin vermek için, 27 Mart tarihinden itibaren şehrin belirli caddeleri araç girişine tamamen yasaklandı.
Uzun zamandır meditasyon yapmaya alışmış New Yorkluların calm.com gibi meditasyon uygulamalarına üyelik başvurularında büyük bir patlama oldu. Hintlilerden daha fazla meditasyon yapan New Yorklular gibi New York da meditasyon yapıyor. Hiç uyumamakla övünen New York, New Yorklularla birlikte nasıl uyunabileceğini öğrenmeye çalışıyor. Uyumayı bilmeyen New York'un gözlerindeki mor halkalar uykusuzluk uykusundan diyorum.
New Yorklular, ölülerine ağlıyor. Bizim eve birkaç blok uzaklıktaki Mount Sinai hastanesinde, New York'a dansçı olmak ümidiyle gelmiş, daha sonra hemşirelik okulunu bitirmiş ve hemşire olarak çalışmaya başlamış, Koronalı hastaları tedavi ederken Korona'ya yakalanmış Kious Kelly'nin, çocuğu olmayan, yüzlerce çocuğu kurtarmış çoçuk beyin cerrahı James Goodrich'in, New York polisinden dört memurun ölümüne hep birlikte ağlıyor. Hayatlara dair hikâyeler bedene kavuştukça New Yorklular daha fazla acı çekiyor.
New York, aktör olmak ümidiyle gelip hemşire olanların, Alexandria Ocasio-Cortes (benim gelecek Başkan adayım) gibi barmenlik yaparken Temsilciler Meclisi üyesi seçilenlerin şehridir. New York'ta melankolik ya da duygusuz, yüzlerce kere aşka düşmüş başı sevdalı ya da yüzlerce kere kalbi kırık olabilirsin. Bu şehirde her şey olabilir, sokaklarda her saat yürüyebilirsin.
Modanın, eğlencenin, sanatın, finansın, dünyadaki her trendin öncüsü, her şeyi kontrol ettiğine inandırılmış New Yorklular, sabuna direnemeyen Korona karşısında birden kontrolü nasıl kaybettiklerini anlamaya çalışıyor. New Yorklular şimdi, belki geçmişte de hiçbir şeyi kontrol edemediklerini düşünüyor.
Televizyon programlarında beş bin yıl önce Babil'de keşfedilmiş olan sabunun tarihi anlatılıyor. 19'uncu yüzyılda sabun üretiminin en hızla büyüyen sektörler arasında yer almış olduğu, Amerika'da televizyon reklamlarının ilk başladığı dönemlerde en fazla sabun reklamının yapılmış olduğu, bu nedenle televizyon dizilerine "soap opera" adının verilmiş olduğunu böylece öğreniyoruz.
Daha önce rağbet gören içindeki tüm kimyasalların yok edildiği sabun olmayan sabunların yüzüne kimse bakmıyor. En fazla kimyasal içeren sabunları tercih eden New Yorkluların bir bölümü ellerini deterjanla yıkıyor.
New Yorklular derileri açılıncaya kadar ellerini yıkadıkları için egzama veya diğer komplikasyonlarla baş etmeye çalışıyor. Ellerindeki yara ve çatlaklar sebebiyle Korona karşısında kendilerini daha savunmasız hisseden New Yorklulara, 911 acil telefonlarından böyle bilgiler talep etmemeleri için uyarılar yapılıyor. Piyasadaki hiçbir el kreminin ellerimizi tedavi edemeyeceği anlaşıldı. Çok kısa bir süre içinde "Korona el kremleri"nin icat edilmesi bekleniyor.
Hafta içinde takım elbiseli erkeklerin, incecik topuklu ayakkabılarıyla koşarcasına yürüyen kadınların kalabalığına alışık olan Wall Street artık her gün pazar günlerindeki gibi sessiz.
Bankacı bir arkadaşım, bankaların üst yöneticelerinin büyük bir bölümünün New York'u çoktan terk etmiş olduğunu, geride kalan az sayıdaki genç bankacının ise hem borsa rakamlarına hem de Korona'ya bakarak dehşet içinde çalıştıklarını söyledi.
Video konferans yoluyla evden çalışmak başlangıçta bir oyun gibi memnuniyetle karşılandı. Kısa bir süre sonra evle ofislerin birleşmesi bazı sıkıntılara yol açmaya başladı. New Yorklular çalışma saatlerinde çocukları ve köpeklerini çalıştıkları mekândan uzak tutmak için büyük çaba harcıyor. Bazen 100 kişinin katıldığı bir sanal toplantıya ansızın çocuk çığlıkları ve köpek havlamalarının katılması başlangıçta sempatik karşılansa da katılımcıların dikkatini dağıttığı için uyarılar yapılmaya başlandı. Bir şişeyi nasıl açarsın gibi her konuda detaylı tariflere alışmış olan New Yorklular şimdi video konferans kullanım rehberlerinin yayınlanmasını bekliyor.
Video konferanslar sırasında aile hayatının sırlarının yanı sıra kütüphanede dizili kitaplarından senin ne kadar eğitimli olduğun ya da hangi kitapları okuduğun da ortaya çıkıyor.
New Yorklular ansızın evlerini yalnızca ofise değil uzaktan eğitimin başlamasıyla okula da dönüştürmek zorunda kalındı. Evlerin yemek masaları, mutfak masaları hem ofis masası hem de okul sırası olarak hizmet veriyor. Dadılarına, yuvalara, okullara emanet edilmiş çoçuklarla 24 saatlik bir hayatın eşler arasında paylaşılması için televizyonlarda tavsiyeler veriliyor.
Sadece çocuklarından değil, New York'tan sonra ikinci sıradaki en yakın arkadaşları köpeklerinden de sıkılmaya başladılar. New York Valisi Cuomo bile, "Evde yalnızım, köpeğimle sürekli aynı yerde olmak canımı sıkıyor" dedi.
New York'ta 2018 yılı istatistiklerine göre 600 bin köpek dar mekânlarda sahipleriyle birlikte yaşıyor. Geçmişte yazılmış köpeklerin eğitimi hakkındaki kitaplara artık kimse itibar etmiyor. 2000'li yıllardan bu yana köpeklerin ne düşündüğünü anlamak için yazılan binlerce kitaba ise büyük rağbet var. Sadece Amazon"da köpekler hakkında yazılmış 70 bin kitap satılıyor.
New Yorklular çok meşgul oldukları için köpeklerini gezdirenlerin yanı sıra şehrin çeşitli yerlerinde sayısı gittikçe artmakta olan köpek yuvalarından da hizmet almaya alışıktı. Bu imkânların ortadan kalkmasıyla, iş çıkışlarında yuvadan aldıkları, sabah ve akşam yürüyüşlerinde birlikte oldukları köpekleriyle 24 saat baş başa kaldılar.
Köpek sahibi insanların daha az yalnızlık çektiği söyleniyor. Korona'nın köpeklerine bulaşacağından korkan New Yorklular, doktorları ve veterinerlerini soru yağmuruna tutuyorlar. Korona ile yeni tanışan doktorlar, "Büyük bir ihtimalle geçmez, ancak siz yine de köpeklerinizle de mesafeli olun" gibi gerçekleşmesi mümkün olmayan önerilerde bulunuyor.
C vitamini, çinko, melatonin satışları yüzde 400 gibi oranlarda artmaya devam ediyor. New Yorklular sadece vitamin değil online satışların yüzde 255 oranında yükselmesine neden olacak şekilde alkollü içecek de tüketmeye başladı.
Korona, sığınaklarda yaşayan 1,1 milyon evsizin barınaklarına, yaşlıların huzurevlerine hızla giriyor. New Yorklular yoksulları iyileşmeden iyileşemeyeceklerini anlıyorlar. Ölüme karşı yaşam sonrası, New Yorklular yoksullarına "Size daha iyi bakacağız, refahı daha adil paylaşacağız" diye söz veriyor. New Yorklular, hayatı öğrenmek için vakit çok mu geç, diye soruyor.