New York bahar aylarında Korona'nın küresel ölçekte merkez üssü haline geldiğinde, New Yorklular, "daha önceki felaketlerde olduğu gibi bunun da üstesinden gelir, yeniden küllerimizden doğarız" demişlerdi. New York'ta virüsün bulaşma oranı her gün yapılan 30 bin test dikkate alındığında bugün yüzde 1'e düştü. New York Korona'yla mücadelede örnek gösterilen Güney Kore ile aynı konuma yerleşti. Amerika'nın birçok eyaletinde Korona hızını artırarak devam ettirdiği için (Houston'da bulaşma oranı yüzde 15 civarında seyrediyor) şimdi 33 eyaletten New York'a seyahat edenler kendilerini iki hafta karantinaya almak mecburiyetinde. New York'un başarısı bilim insanlarını ve uzmanları dahi şaşırtttı.
New York'un müzelerinin yakında açılacak olması büyük bir sevinçle karşılandı.
Peki, bu başarı için nasıl bir bedel ödendi? New York, diğer bütün eyaletlerden çok daha uzun ve sıkı bir kapanma dönemi yaşayarak hem ekonomik hem bireysel hem de sosyal bakımdan büyük bir bedel ödedi. İşsizlik yüzde 20 gibi bir seviyeye ulaşarak "Büyük Bunalım" dönemindeki işsizlik oranını aştı. Zaten yalnız olan New Yorklular daha da yalnızlaştı. Gençler işlerini kaybettikleri için rüyalarını New York'a emanet ederek, tekrar dönmek için söz vererek başka yerlere göç etmek zorunda kaldı. Tiyatrolar, operalar, konser salonları küf kokmaya başlarken, sanatçılar çaresizlik içinde hayatlarını donmuş bir sahnede bıraktılar.
Trafiğin eski haline dönmüş olduğunu gördüğünüzde hayatın da normale dönmüş olduğu gibi bir yanılsamaya kapılabilirsiniz. Toplu taşıma vasıtalarından çekinen birçok insan özel araçlarıyla seyahat etmeyi tercih ettiği için trafik yoğunluğu artmış durumda. Mağazalar kilitlerini ve geçici olarak konulan koruyucu tahta perdelerini kırarak kapılarını müşterilerine açtı. Mağazalara girmek için maske ve el hijyeni için dezenfektan dahil tüm tedbirler alındı. Her türlü tedbirin alınmasına rağmen mağazalarda eksik olan tek şey müşteriler. En popüler mağazalarda bile müşterileri bir nefeste sayabilirsiniz. Mağazalarda müşteriler parmakla sayılacak kadar az olduğu için müşterilerden daha fazla olan satış elemanlarının sayısı dikkat çekiyor. Süpermarketler hariç kasaların önündeki kuyruklarda bir ya da iki kişi bekliyor. Artık ne iç ne dış turist geldiği için 5. Cadde'deki mağazalardan kimse alışveriş yapmıyor. En kalabalık cadde olan 5. Cadde bugün en tenha caddeye dönüştüğü için New Yorklululara yürüyüş alanı olarak hizmet veriyor.
Restoranlara gitmek için rezervasyon yapmanıza ihtiyaç yok. Restoranlar sadece dış mekanlarda servis yapabildikleri için caddenin tam ortasında, sarı taksiler üzerlerine doğru gelirken yemek yemeyi tercih edenlerin sayısı hâlâ çok düşük. New Yorklu bir arkadaşım, uzun karantina günlerinden sonra gittiği restoranda, Korona'dan mı yoksa caddenin tam ortasında bir trafik kazasından mı daha çok korkması gerektiğini hesap ederek yediği yemekten sonra dışarda yemekten vazgeçtiğini söyledi. Daha çok gençlerin gittiği restoranlara havaların bozulmasıyla ne olacağının yanıtını kimse bilmiyor.
Newyorklular da diğer insanlar gibi gelecek için plan yapmayı bıraktı. Havaların soğuması, grip mevsiminin başlaması ve okulların eylülde açılacak olmasının geleceği nasıl etkileyeceği konusunda sadece varsayımlar yapılabiliyor.
Amerikan toplumu Korona'nın yol açtığı endişe ve kaygıyla yaşamayı öğrenmeye çalışırken 3 Kasım başkanlık seçimleri için de kaygı duyuyor. Bu kaygıların tam merkezinde Posta İdaresi yer alıyor. Korona sebebiyle 3 Kasım seçimlerinde posta yoluyla oy kullanmanın rekor seviyeye ulaşması beklenirken, tasarruf tedbirleri nedeniyle birçok posta kutusunun caddelerden, postaları ayrıştıran makinelerin de postanelerden sökülerek atıldığını gösteren resimler ve biriken postalar Demokratlar arasında büyük bir endişeye yol açıyor.
Demokratlar, Posta İdaresi Başkanlığı'na Trump'ın atamış olduğu (seçim kampanyasına önemli miktarda bağış yapmış olan) Louis DeJoy'un geçtiğimiz günlerde, Trump yönetiminin talimatıyla almış olduğu daha sonra gelen tepkiler üzerine bazılarını askıya aldığı tasarruf tedbirlerini posta yoluyla oy kullanmayı engelleme çabası olarak değerlendiriyor.
Trump, posta yoluyla oy vermenin suistimale ve hileye açık olduğunu söyleyerek, bu oyların meşruiyetini sorgulamanın kapısını aralıyor. Trump'ın iddialarına inananan Cumhuriyetçi seçmenler seçim sonuçlarından daha şimdiden şüphe duymaya başladılar.
Korona, partilerin kongreleri başta olmak üzere seçim sürecini her bakımdan etkiliyor. Demokrat Parti, başkan adayını tayin etmek üzere Amerikan tarihinde hiç şahit olunmamış şekilde Kongre'sini 17 Ağustos'ta sanal olarak başlattı. Dört gün süren oturumlara seçilen konuşmacılar arasında eski Ohio Valisi Kasich, eski Dışişleri Bakanı Colin Powell gibi Cumhuriyetçi Parti'nin önemli şahsiyetlerine de yer verildi. Cumhuriyetçi Partili konuşmacıların seçilmiş olması daha önce Trump'a oy vermiş ılımlı Cumhuriyetçi seçmenle parti angajmanı olmayan seçmeni Demokrat Parti'ye çekmek için tercih edilmiş olsa da Biden'e oy vermek konusunda tereddüt eden ilericilerin tepkisine yol açtı.
Demokrat Parti içindeki ilericilerin ve gençlerin lideri olan AleXandria Ocasio—Cortez'e (AOC olarak anılıyor) başkan adaylarından Bernie Sanders'ın adaylığını takdim etmek için (Bernie Sanders başkanlık yarışından Biden lehine çekilmiş olmasına rağmen Kongre'de hâlâ delegeleri olduğu için prosedür olarak adaylığının takdim edilmesi gerekiyor) sadece 1,5 dakikalık bir konuşma süresi verilmiş olması gençlerin tepki göstermesine yol açtı. AOC kendisine ayrılan 1,5 dakikanın içine Amerika'nın bugün karşı karşıya olduğu başta derin eşitsizlik olmak üzere tüm temel meseleleri sığdırmayı başardı.
Demokrat Parti Kongre'sindeki konuşmacılar ve konuşmalar Demokratların geçmiş ile geleceği birbirine bağlama çabasını sergiledi. Ilımlı Cumhuriyetçilerden oy almaya çalışmak, gençleri oy vermeleri için sandığa gitmeye teşvik etmek konuşmalarda ağırlık taşısa da Obama başta olmak üzere Demokrat Parti'nin önde gelenleri, Trump'ın bir defa daha seçilmesinin Amerikan demokrasisi için tamiri mümkün olmayan bir hasar yaratacağı mesajı üzerinde durdular.
Konuşmalarıyla her zaman Amerikalılara ilham kaynağı olmayı başaran, "umut ve değişim" sloganıyla özdeşleştirilen Obama bu sefer Amerikalıları gelecek konusunda uyardı. "Gücünüzü elinizden almalarına izin vermeyin. Demokrasiyi elinizden almalarına izin vermeyin" sözleriyle Amerikalıları Trump ile yeni bir dört yılın riskleri üzerinde düşünmeye davet etti. Trump'ın başkanlığını doğrudan eleştirmek konusunda bugüne kadar dikkatli davranan Obama ilk defa Trump'ın adını dile getirmek suretiyle doğrudan eleştirdi. Korona sebebiyle 170 bin Amerikalılanın hayatını kaybettiğini, milyonlarca insanın işini kaybederken, en zenginlerin daha da zenginleştiğini, Amerika'nın dünyadaki itibarının büyük yara aldığını, ABD'nin demokratik kurumlarının şimdiye kadar görülmemiş bir tehdit altında olduğunu sıraladı. Konuşmasının en Amerikalıları korkutan bölümü ise, "Bu Yönetim seçim kazanmak uğruna demokrasimizi yok edebileceğini gösterdi," cümlesiyle biten bölümdü.
Demokrat Parti Kongresi'nin 19 Ağustos oturumunun yıldızı ise Başkan Yardımcısı Kamala Harris'ti. Annesi Hintli, babası siyahi olan Kamala Harris Başkan Yardımcılığını kabul konuşmasında beklenildiği şekilde siyahiler başta tüm azınlıklar için adalet talebini güçlü bir şekilde dile getirdi.
2020 seçimlerinin kaderinde kadınların belirleyici bir rol oynayacağını gösteren çeşitli araştırmalar yayınlanmakta. 2016 seçimlerinde Trump'ın seçimleri kazanmasında taşralı beyaz kadınların desteğini hatırlatan uzmanlar, Washington Post/ABC News'un yapmış olduğu son kamuoyu yoklamasında taşralı kadınlar arasında Joe Biden ve Kamala Harris'in, Trump ve Pence'e göre iki haneli rakamlarla önde olduğuna işaret ediyor. Kamala Harris'in özellikle siyahi kadınları oy vermeye teşvik etmesi bekleniyor. Nitekim, adaylığı kabul konuşması öncesinde gösterilen tanıtım filminde Kamala Harris'in "Amerika'nın turnusol kağıdı, Amerika'nın siyahi kadınlara nasıl davrandığıdır," mesajı Demokrat Parti'nin siyahi kadınlardan beklentisini açıkça ortaya koydu.
Kamala Harris'ten önceki konuşmacılar ve gösterilen tanıtım filmi tüm kadınlara hitap ederek "Ülkemizin ve dünyamızın size ihtiyacı var" mesajlarıyla kadın seçmenlerin seçim sonuçlarını belirleyeceklerine işaret ediyordu. Hillary Clinton ise, Biden ve Harris'in kendisi gibi 3 milyon daha fazla oy alsalar da seçimleri kaybedebileceklerine dikkat çekerek seçimlere yüksek katılım sağlanması için çağrıda bulundu.
Demokrat Parti'yi kaygılandıran en önemli konulardan biri seçimlere katılım hevesinin Demokrat seçmenler arasında Cumhuriyetçi seçmenlere göre daha düşük olması. Son yapılan yoklamalarda Demokrat Partili seçmenler arasında oy vermek için hevesli olanların oranı yüzde 66 iken bu oran Cumhuriyetçi seçmenler arasında yüzde 74'lere yükseliyor.
Demokrat Parti Kongresi 20 Ağustos'ta Joe Biden konuşmasıyla sona erdi. Joe Biden'ın konuşması büyük bir heyecan yaratmasa genel olarak olumlu karşılandı. "Daha önceki konuşmalarında ortaya çıkan teknik arızalar bu sefer yoktu. Kekelemeden akıcı bir şekilde konuştu," gibi değerlendirmeler Biden'ın performansıyla ilgili beklentilerin ne kadar toleranslı olduğunu gösteriyordu. Neticede konuşmada herhangi bir aksama olmaması Demokrat Partilileri sevindirdi. Joe Biden, son derece kutuplaşmış Amerikan toplumunu ortada bir yerde buluşturmak için çaba göstereceğini söylerken, hayatındaki kişisel dramlardan ders almış biri olarak merhamet, şefkat, empati gibi vasıflara sahip olduğuna dikkat çekmeye çalıştı. Amerika'yı karanlıktan aydınlığa çıkarmak için söz verdi. Konuşması sonrasında yapılan yorumlarda ahlaklı ve terbiyeli bir aday olarak Trump ile taban tabana zıt kişiliği üzerinde duruldu.
Yazar Isabel Wilkerson geçtiğimiz ay yayımlanan "Caste: The Origins of Our Discontents" adlı kitabında Amerika'nın içinde bulunduğu durumu şöyle anlatıyor:
"Amerika eski bir ev. Hiçbir zaman işimiz bitti diyemeyiz. Yağmur, sel, kuraklık ve ayaklanmalar, evin temelinde mevcut ancak şimdiye kadar dokunulmamış kusurlarına sert darbelerle vuruyor. Eski bir evde yaşarken, fırtına ve selden sonra yağmurun yol açtığı zararı görmek için bodrum katına gitmek istemeyebilirsin. Günahı senin boynuna, bakmamak senin tercihin. Eski ev sahipleri iyi bilirler, görmezlikten gelmeye çalıştığın şey kendiliğinden kaybolup gitmez. Ne kadar gizlenmiş olsa da sen istesen de istemesen de bir gün daha büyük bir çürümeye yol açarak yeniden ortaya çıkar….Biz bu ülkede, dışardan güzel görünen ancak taş, balçık ve dengesiz temel üzerine kurulmuş bir evin varisleri gibiyiz. Daha kötüye gidip gitmemesi bizim elimizde… Toksinler kendiliğinden kaybolmaz. Toksinler, şahit olduğumuz gibi … daha da yayılacak, mutasyona uğrayacak. Diğer bütün eski evlerde olduğu gibi, ABD'nin bodrumunda da saklı bir iskeleti var: Amerika'nın kast sistemi…Kast, insan hiyerarşisinin mimarisi, 400 yıllık sosyal düzenin muhafaza edilmesinin bilinç altı kodu…"
Demokrat Parti, siyahilerin, yoksulların, göçmenlerin adil bir toplumda yaşamaları için ümit veriyor mu? Geçmiş ile geleceği buluşturmak kolay olmayacak gibi duruyor. Geçmiş gelecek için ne anlama geliyor? Sürekli unutsak da, tekrar tekrar unutsak da geçmiş ezici bir çoğunluk için refah ve umudu çağrıştırmıyor. Asgari ücreti saat başı 15 dolara yükseltmek, emekçilerin sendikalaşmasını kolaylaştırmak gibi vaatlerin refahın paylaşımındaki çarpıklığı düzeltemeyeceğini herkes biliyor. Binlerce dalga Amerikalıların evlerine vuruyor. Seyahat yazarı Bill Bryson, uzun bir hayatın 650 bin saat olduğunu, Amerikalıların günde 3,5 saatlerini telefonda, hayatlarının 90 bin saatini işte harcadıklarını söylüyor. Ancak oy vermeye zaman ayırmayanların oranı çok yüksek. Oy verme konusunda pek hevesli olmayan Amerikalıların bu defa oy vermek için zaman ayırıp ayırmayacakları bilinmiyor.
Gençler geçmişi değiştirmek, geleceği dönüştürmek için oy vermek istiyor. Demokrat Parti'deki müesses nizamın temsil ettiği geçmişle gelecek arasındaki gecenin en ölü saatinde boşlukta, ayakta beklemek istemiyorlar. Kelimelerin ne anlama geldiği, neyi tarif ettiği konusunda gençlerin ikna edilmesi gerekiyor. Gençleri Trump ile korkutarak oy vermeye mecbur bırakacaklarını düşünenenler yanılabilir. Amerikan tarihinin en yaşlı başkan adayı olan Biden'ın seçilebilmesi konusunda kadınlar kadar kilit bir role sahip Z kuşağı (1995 sonrasında doğmuş olanlar) oy verebilecek seçmenlerin yüzde 10'nunu oluşturuyor. Seçimlerin az bir fark ile kazanılabileceği ihtimali Z kuşağının oylarının önemini arttırıyor. 18 ile 29 yaş arasındaki gençlerin yüzde 67'si Biden'a oy vermeye eğilimli olduklarını söylerken, yüzde 30'u ise büyük bir ihtimalle Trump'a oy vereceklerini söylüyor.
Gelecek hafta gerçekleştirilecek Cumhuriyetçi Parti Kongresi hazırlıkları sürüyor. Trump'ın Kongre'yi Amerikalıları daha da kutuplaştırmak ve kendi tabanını kışkırtmak ve tahrik etmek üzere kullanacağına kesin gözüyle bakılıyor.
2016 seçimlerinde olduğu gibi salıncak eyaletlerdeki oyların seçim sonuçlarını belirlemesi beklendiği için Wisconsin, Arizona, Michigan'da Biden 4 veya 5 puan önde görünse de Demokrat Partili Michigan Valisi Gretchen Whitmer'in bir televizyon programında söylediği gibi "henüz kesin bir şey söylemek için çok erken, her an her şey değişebilir." Trump ve Biden arasında gerçekleşecek üç münazaranın seçim sonuçları bakımından çok büyük bir önem taşıdığını bilen Amerikalılar şimdi nefeslerini tutmuş bir halde münazaları bekliyor.