New York'ta ölenlerin sayısında ciddi bir düşüş oldu. Cesetlerle dolu frigorifik TIR'lar ortadan kayboldu. Doktorların maske başta olmak üzere kendilerini koruyacak yeterli malzemeleri olduğu söylendi. Hastanelere Mart ve Nisan aylarında her gün 1700 yeni hasta gelirken bu sayı 24 Mayıs'ta 100'ün altına indi. Dr. Eric Wei, "Sanki birisi hortumu birden kapattı gibi" diye tarif ettikten sonra "İnsan tabiatı en kötüsünü geride bıraktığını düşündüğünde aşırı rahat davranır, böyle bir durumda ise başladığımız yere geri döneceğimizden şüpheniz olmasın" diye uyarıda bulunmayı ihmal etmedi. Ülke normalleşmeye adım attıkça, doktorlar ve diğer sağlık personeli büyük bir endişeyle bu yeni bir fırtına öncesinin sessizliği mi diye soruyor.
24 Mayıs'ta The New York Times'ın birinci sayfası ölü sayısının 100 bine yaklaştığı günlerde, ölenlerin yüzde 1'nin ismiyle ve hayat hikayelerinin özetiyle çıkması son 10 hafta içindeki acı ve ızdırabı, kaybedilen her kişinin değerini başka bir yazı ve fotoğrafa ihtiyaç kalmadan anlatmış oldu. 27 Mayıs tarihli USA Today Korona'dan ölen 100 kişinin resimlerini kapak sayfası yaptı. Korona, Amerikan tarihindeki en hızlı "katil" olarak ilan edildi.
ABD'de salgın hastalıklarla mücadeleden sorumlu CDC'nin Başkanı Dr. Redfield, Korona'nın güney yarım kürede hızla yayılmakta olduğuna dikkat çekerek, sonbahar ve kış mevsiminde ABD'de tekrar alevlenmesi ihtimalinin yüksek olduğunu söyledi. Redfield, Korona'nın, Amerika'ya diz çökerttiğini ancak bunun kimsenin suçu olmadığını, ortaya çıkan durumun onlarca yıl geriye giden hazırlıksızlıktan kaynaklandığını vurguladı. Büyük ve derin temizlik metodları, sosyal mesafelendirme kuralları, müşterilere ve çalışanlara maske zorunluluğu gibi tedbirlere Korona kafa tutuyor. Johns Hopkins Araştırma Merkezi'ne göre, Korona Amerika'nın tüm eyaletlerinde yayılmaya devam ediyor.
Imperial College'in 21 Mayıs'ta yayınladığı bir çalışma, ABD'deki eyaletlerin yarısında Korona'nın katlanarak yayılmakta olduğuna işaret ederek kısıtlamaların esnetilmesi nedeniyle Ağustos ayına kadar 200 bin kişinin daha ölebileceği tahmininde bulundu.
Amerikalıların büyük bir bölümü normal hayata dönmek için acele etmiyor, parmaklarının ucuna basarak ilerliyor. Amerika'yı tekrar açmanın kapatmaktan daha zor olacağı anlaşıldı. AP'nin 21 Mayıs tarihinde yayınlanan bir araştırması, Amerikalıların yüzde 83'ünün kısıtlamaların erken kaldırılmasından kaygı duymakta olduğunu gösterdi. Yeniden açılmaya en hevesli eyaletlerden biri olan Georgia da bile geçtiğimiz cumartesi günü restoranlardaki müşteri sayısının geçen yıl aynı tarihteki sayıya göre yüzde 84 daha düşük olduğu görüldü. Tüm eyaletler kendi açılma planlarını açıklasa da normalleşmeye asıl karar verecek olanların yöneticiler değil insanlar olduğu anlaşılıyor.
Bazı eyaletlerde büyük kalabalıklarla havuz ve kumsal partileri yapılıyor. USA Today'ın yazarlarından Mitch Albom, İkinci Dünya Savaşında 4 yıl süre içinde 400 bin erkek ve kadın askerin Amerika'yı korumak için hayatını kaybetmiş olduğunu, Korona Savaşı'nın ise, alışverişe, barlara, partilere gidenlerle, hastane personeli, polis gücü, fabrika işçileri, kuryeler, süper market çalışanları gibi ön cephede çarpışanlara dair bir savaş olduğunu hatırlatarak, "hepimiz potansiyel kurban, hem potansiyel katiliz" diyerek Amerika'daki ikilemi özetledi. İnkar, kızgınlık, çaresizlik hepsi birlikte yaşanıyor.
Kimse ne olacağını bilmiyor. Her şeyi telefonumuza dokunduğumuz bir tıkla öğrenebildiğimiz bir zamanda hiç bir şey bilmiyoruz. Korona'nın kaynağını, bir aşı geliştirilip geliştirilmeyeceğini, ne zaman geliştirileceğini, Korona'ya yakalandıktan sonra tekrar hasta olup olmayacağımızı, çocukların, gençlerin ne zaman okula gidebileceklerini, ne zaman sinemalarda yan yana oturabileceğimizi, her şeyden önemlisi Korona'nın bizi ne zaman terkedeceğini bilmiyoruz. Her gün sanki kilometreler süren uzun bir yürüşün sonuna yaklaşmış gibi görünsek de sürekli başladığımız yere geri dönüyoruz.
Hunter Kolej'de Psikiyatrist Prof. Tracey A. Revenson, Manhattan'daki apartmanını iki ay önce terkederek Long Island'daki küçük evine sığındığını, her an bir ders zili çalacak, ya da "her şey açıklığa kavuştu" gibi bir duyuru yapılarak bu belirsizliğin sona ereceği umuduyla valizini kapı arkasında hazır tuttuğunu, bunun komik bir fantezi olduğunu bilmekle birlikte valizinin hazır olmasını hayatın devam edeceğine dair bir işaret olarak gördüğünü aktardı.
Maske Amerika'yı bölüyor. Kendini ve diğerlerini Korona'dan korumak isteyenler maske takarken, Korona'ya inanmayanlar maske takanlara kızıyor. Siyasi sol, Korona'yı kontrol altına almak için bireysel özgürlüklerinden fedakarlık yapmaya hazırken, "evde kal" kuralıyla günlük hayatın kısıtlanmasını ya da maske takılması gibi zorunlulukları bireysel özgürlüğe bir saldırı olarak gören siyasi sağ maske takmaya karşı çıkıyor. Maske Amerika'daki siyasi ve kültürel bölünmüşlüğün bir sembolü haline geliyor. Trump, maske takmayı reddederek kendi tabanına "güçlüyüm, korkmuyorum" mesajı veriyor. Trump'ın Phoenix'e geçtiğimiz hafta gerçekleştirdiği ziyaret sırasında taraftarları, bazı maskeli yerel gazetecilere hakaret ederek, "siz maske takarak korkuyu derinleştirmek" istiyorsunuz diyerek üstlerine yürüdüler.
Trump 25 Mayıs Gaziler Günü'nde katıldığı iki törende de maske takmadı. Demokrat Parti Başkan adayı Joe Biden ise, Mart ayından bu yana karantina altında yaşadığı Delawere'deki evinin bodrum katından ilk defa çıkarak gaziler anıtına çelenk bıraktı. Biden'ın yüzünü kaplayan siyah maskeli ve güneş gözlüklü resmini baş sayfaya koyan "New York Post" "bu adam kim" diye bir başlık attı.
New York Valisi Cuomo, 26 Mayıs tarihinde Mart ayında kapatılmış olan New York Borsa'nın açılışına maske takarak katıldı. Cuomo, New Yorkluları maske takmaya ikna etmek için, "maske takmak kültürümüzün bir parçası olmalı, aslında maske takmak 'cool' bir tarz" dedi.
Et tedarik zincirindeki aksamalar, et işleme fabrikalarında çalışanların Korona'ya yakalanması sebze-bazlı alternatif hamburgerlerin satışını arttırdı. "Beyond Meat" 2030 yılı sonuna kadar 1 milyar Dolarlık bir satış öngörmüştü. Şimdi bu rakama 2020 yılı sonunda ulaşacağı anlaşıldı. Sağlıklı alternatif olarak geçen yıl büyük başarıya ulaşan sebze hamburgerlere et tadını ve rengini vermek için çok karmaşık kimyasal metodlar uygulandığı ve böylece aslında doğal olmayan yiyecekler üretildiği hakkında makaleler yazılmaya başlamıştı.
Ete benzer sebzelerin gerçek etin yerini alamayacağın düşünen, biyo kimyacı Jess Krieger'in, son altı yıldır Ohio'daki laboratuvarlarında et üretme projesine devam ediyordu. Genetiği değiştirilmiş gıdalara çok kolayca adapte olan Amerikalıların, bir test tübü içinde büyütülen biftek ya da bir tavuk budunu mutfaklarına kabul etmekte zorlanabilecekleri ancak zamanla alışacaklarını iddia edenler var. Laboratuvar etlerinin sağlıklı beslenme takıntısı olan New Yorklularca kolayca kabul edilmesi çok zor olur diye düşünüyorum.
Zoom toplantılarında aynı süveterleri giymeyin deniyor. Whitney Müzesi Genel Direktör Yardımcısı Scott Rothkoph, patronu tarafından bu konuda uyarıldığını, aynı süveterle kendisini görmekten bıktığını, bunun toplantıya katılan diğerleri içinde geçerli olduğunu söyleyerek değişik süveterler giymesi için ikazda bulunduğunu söyledi.
Francesca Muston, Korona toplum içindeki rollerimiz hakkında bizi tekrar düşünmeye davet ediyor, gardroplarımızdaki klişe logolu tişörtlerimizden ya da giysilerimizin büyük bir bölümünde kurtulabilir ve sürdürebilir bir hayata adım atabiliriz diyor. New York'ta 1 Nisan 1980 tarihinde 12 gün sürmüş olan toplu taşımacılık grevinin, kadınları iş kıyafetleri altına spor ayakkabılar giymeye mecbur ettiği ve böylece başlayan bu akımın bugün kabul edilir bir gelenek haline geldiği hatırlatılıyor.
Giyim ve ayakkabı sektörünün küresel sera gazı salınımındaki payı yüzde 8 civarında. Bu oran Avrupa kıtasının sera gazı salınımına eşit bir rakam. Kolaylıkla aldığımız kıyafetler genellikle çok uzak yerlerde çok düşük ücretle çalışan büyük çoğunluğu kadın emekçiler tarafından üretiliyor. Pamuklu bir tişörtün üretimi için binlerce litre su harcanıyor, eğer tişörtünüz şimdilerde moda olan viskoz veya rayon da içeriyorsa bunun için Amazon'dan bir ağaç feda ediliyor. Naylon tercih edilmesi durumunda ise denizlerdeki veya okyanuslardaki mikro plastik atıklarının artmasına yol açılıyor. Amerikalıların her yıl yaklaşık olarak giysilerinin yüzde 85'ini, diğer bir ifadeyle 13 milyon ton tekstili çöpe attıklarını gösteren istatistikler var.
Zoom'da gıdığın saklanması sorunuyla baş etmek için çeşitli metodlar geliştirilmeye çalışılıyor. Çalışırken, konuşurken kendimizi seyretmeye alışık olmadığımızdan şimdi bazı yeni hayal kırıklıkları yaşanıyor. Houston Üniversitesi'nden Prof. Liza Lane, öğrencileriyle Zoom üzerinden ders yaparken çenesinin altındaki gıdığı fark ettiğini, diz üstü bilgisayarını, oğlunun yüksek mama sandalyesi üzerine yerleştirerek daha iyi bir açı yakalamaya çalıştığını, bunu gören eşinin kendisinin resmini çekerek, bu resmi sınıfın göreceği şekilde yayınladığını, New York'tan estetik cerrah, Alan Matarasso, Korona başladığından bu yana gıdık konusunda muayenenesine yapılan müracaatların ikiye katlandığını, talepleri karşılayamadığını söylüyorlar.
Barack Obama, tarihi olarak siyahilerin gittikleri üniversiteden mezun olan öğrenciler için internette yayınlanan bir mezuniyet konuşması yaptı. Obama, ilk defa kamuoyu önünde Korona ile mücadelede Yönetimin ne yaptığını bilmediğini söyleyerek adını vermeden Trump'ı eleştirdi. Obama, konuşmasında pandeminin orantısız bir şekilde siyahileri etkilediğini, böylece siyahilerin tarih boyunca katlanmak zorunda kaldıkları eşitsizliği gözler önüne serdiğini de vurguladı. Obama'nın bu konuşması, 5 Kasım Başkanlık seçimlerinde aktif bir şekilde rol alacağının habercisi olarak değerlendirildi.
Obama'dan her zaman nefret eden Trump, attığı bir twitle Obama'yı kimsenin ne olduğunu çözemediği "Obamagate" ile suçlayarak, Kongreyi Amerikan tarihinin "en büyük siyasi suçu" olarak nitelendirdiği "Obamagate"i araştırmaya davet etti. Bir basın toplantısında bunun ne olduğunu soran gazetecilere ise, "herkesin bildiği bir gerçek, öğrenmek için senin temsil ettiğin gazete dışındaki diğer gazeteleri okuman yeterli" diye cevap verdi. Trump 2017 yılı Mart ayında, "korkunç bir şey, seçim zaferimden önce ve görevi devralana kadar telefonlarımı dinlettiriyordu" diye bir twit atmıştı.
Trump, ABD sağlık sigorta sistemini bir nebze daha kapsayıcı hale dönüştürmüş olan kırık dökük "Obama Care"e karşı iktidara geldiği ilk günden itibaren savaş açmıştı. Bu yasayı yerine "Büyük Cumhuriyetçi Sağlık Sistemi"ni getirerek ortadan kaldıracağını iddia ettiyse de, şimdiye kadar başarılı olamadı. Trump, tabanındaki popülaritesini artırmaya yardımcı olduğunu bildiği için her şeyin başına "büyük" kelimesini ilave ediyor. Trump'ın aslında "Obama Care"in içeriğinden ziyade isminden rahatsızlık duyduğu, dolayısıyla aslında sadece isminin değiştirilerek "Trump Care"e dönüştürülmesinin bu sorunu çözebileceği düşünülmüştü.
Trump'ın, Korona için de kullanılmaya başlanan sıtma ilacını tedbir olarak kullandığını söylemesi üzerine, Temsilciler Meclisi Başkanı Demokrat Partili Nancy Pelosi " özellikle ait olduğu yaş grubu ve öldürücü derecedeki obezliğiyle bu ilacı kullanması hiç iyi bir fikir değil" diyerek cevap verdi. Pelosi'nin bu cevabı siyasetin her iki kanadındaki Amerikalıların tepkisine yol açtı.
Trump 17 Mayıs'ta Başkan Yardımcısı Pence ile birlikte, fast-food zincirlerin ve tanınmış restoranların sahipleriyle 100 dakika süren bir görüşme yaptı. Bu görüşmede sektörün içinde bulunduğu durumu dinlerken, ansızın şef Thomas Keller'e en beğendiği tereyağını sorduğu, Amerika'nın en pahallı ve en lezzetli tereyağını satan Diane St Clair'in sattığı tereyağıyla diğerleri arasındaki farkı öğrenmek istediği, şefin ise bu soruya uzun uzun, tereyağın mevsimsel bir ürün olduğu, tadı ve renginin mevsime göre değiştiği, baharda inekler yeşillikle beslendikleri için tereyağının renginin daha turuncu, yazın samanla beslendikleri için solgun olduğunu anlattığı, Trump'ın, tereyağ konusundaki uzun sohbetin ardından , 8 inekle Diane Clair'in ürettiği tereyağ hikayesinin çok güzel bir hikaye olduğunu söylediği basında yeraldı. Bu toplantının tutanağını okuyanlar veya toplantıya katılanların bir bölümü, salgın ortasında ABD Başkanının ofisindeki toplantının restoran sektörünün karşı karşıya kaldığı devasa sorunları tartışıldığı bir toplantıdan ziyade 10 kişilik bir arkadaş grubunun bir sohbet toplantısı izlenimini yaratmış olduğu, restoranların sorunları için herhangi bir somut plan ve projenin ortaya konulmadığı değerlendirmesinde bulundu.
Amerika'da restoran sektöründe perde arkasında gözlerden uzaklarda, mutfaklarda göçmenler, kadınlar, siyahiler ve en çok da yasal çalışma izni olmayan insanlar düşük ücretle istihdam edilir. Restoran sektörü sadece sektörde çalışanları değil balıkçıları, çiçekçileri ve çiftlikleri de ilgilendiriyor. Trump'ın hayran kaldığı Diane Clair'in tereyağ işinin de restoranlar kapalı olduğu için zor durumda kaldığı söyleniyor.
İşsizlik rakamları her Perşembe günü yayınladığı için Perşembe günleri bir kabusa dönüştü. 28 Mayıs tarihinde, geçen hafta 2,1 milyon insanın daha işsizlik başvurusu yaptığı açıklandı. Böylece Korona sırasında işsiz kalanların sayısı 40 milyonu geçti. FED Başkanı Powell 21 Mayıs'ta yaptığı bir konuşmada kuşaklar boyunca görülmemiş büyüklükteki mevcut şok nedeniyle ekonomideki belirsizlik düzeyinin çok yüksek olduğunu söylerken, aynı gün Trump, gelecek yılın ekonomi bakımından inanılmaz bir yıl olacağını, hatta en iyi yıllardan biri olacağını vurguladı. Trump ekonominin sürekli daha güçlü olacağını tekrarlıyorsa da, bunun sihirli formülünün ne olacağını anlatmıyor.
Amerika'nın en büyük ikinci araba kiralama şirketi Hertz iflas için başvurdu. IBM sayısı belirtilmeyen birçok çalışanını işten çıkardı.
Açlık Amerika'da işsizliğe paralel olarak artıyor. "Feeding America" adlı en büyük gıda yardım kuruluşu ülke genelindeki 200 gıda bankasında son aylarda yüzde 70 artış olduğunu, bekleyenlerin yüzde 40'nın ilk defa gıda talep edenlerden oluştuğunu açıkladı. Söz konusu kuruluş geçen yıl 40 milyon Amerikalıya gıda yardımı yapmıştı. Florida'daki "Feeding Tampa Bay"in CEO'su, talebin yüzde 400-500 artış gösterdiğini vurguladı. Yöneteci Mike Manning ise, " gıda dağıtan yerlerin önündeki kuyruklara yeni dahil olan insanların utandığını, başkalarının görmemesi için sürekli etraflarını kolaçan ettiklerini" belirtti. Gıda dağıtılan yerlere ilk defa gelen insanlar maskelerini, hem Koronadan korunmak hem de tanınmamak için bir zırh olarak kullanıyorlar. Pazarlama bölümünden Jennifer Stensaas, "sadece saç ve gözyuvarını" görebiliyorsun diyor. Uzmanlar, Haziran, Temmuz, Ağustos ve Eylül aylarında durumun daha da kötüleşeceğini söylüyor. Çocuk açlığının çok büyük bir seviyeye ulaşması üzerine Kongre'nin 30 milyon çocuk için iki ay önce başlattığı acil yardım programından çok küçük bir kesimin yaralanabildiği anlaşıldı. Brooking Institution'ın genç çocuklu anneler arasında yaptığı son araştırma, annelerin 1/5'nin çocuklarını yeterli şekilde beslenecek gıdaya sahip olmadıklarını gösterdi. Bu oranın Büyük Buhran'ın en kötü döneminden bile 3 misli daha fazla olduğu vurgulandı.
Kendini sonsuz güce sahip bir imparatorluk gibi gören ABD'nin Korona karşısındaki acizliği herkesin kafasını karıştırdı. Bu yüzden Trump ikinci bir dalga olsa dahi ekonominin bir daha kapanmayacağını ilan etti.
Elon Musk'ın "Space Exploration Technologies" şirketi ve NASA'nın gerçekleştirdiği ortak bir proje neticesinde 9 yıl aradan 27 Mayıs tarihinde 2 astronotun uzaya yolculuğuna çıkması Amerikalıların Korona karşısında gittikçe kaybettikleri güven duygusunu bir nebze de olsa tekrar kazanmalarına yardımcı olabileceği düşünülürken, yolculuk hava şartları nedeniyle ertelendi.
Korona sadece derin eşitsizlik, sağlık sigortasız hayatlar gibi ABD'nin başarısızlıklarını su yüzüne çıkarmakla kalmıyor, ırkçılık saplantısını da sürekli mercek altında tutuyor. Minneapolis'te George Floyd isimli bir Afro-Amerikalı "nefes alamıyorum" sözlerine aldırmayan polisin dizleriyle boynunun üstüne 9 dakika basmaya devam etmesi sonucunda hayatını kaybetti. Polisin "George Floyd"ın direndiğine ilişkin yaptığı açıklamanın doğru olmadığı ise olayı görüntüleyen bir kişinin Facebook'ta paylaştığı video ile anlaşıldı. Minneapolis'te bir çok insan maskelerini takarak "nefes alamıyorum" pankartlarıyla gösteri yaptı.
Gösteriler bazı yerlerde şiddette dönüşerek Kaliforniya'dan Tennessee'ye doğru yayılmaya başladı. NBA'in en tanınmış basketbolcularından LeBron James, 2016 yılında benzer bir olayı protesto etmek için ulusal marş çalındığında diz çöken Amerikan futbolu oyuncusu Colin Kaepernick'in fotoğrafıyla George Floyd'un fotoğrafını yan yana koyarak 65 milyon takipçisi olan Instagram'ında paylaştı ve "İşte bu sebeple, şimdi anladınız mı, yoksa hâlâ bulanık mı" diye sordu.
George Floyd'ın bir super marketten alışveriş yaparken vermiş olduğu 20 doların sahte olduğundan şüphelenen market yetkilisinin polisi araması üzerine, arabadan indirilerek ellerinin kelepçelendiği anlaşıldı. Aynı gün, Central Park'ta kuşları seyreden siyahi Christian Cooper, Ammy Cooper (hiçbir akrabalık ilişkileri yok) adlı beyaz bir kadını, kurallara uyarak köpeğine tasmasını takması için uyarıyor. Ammy ise, "şimdi polisi arıyorum, polise Afro-Amerikalı bir adamın beni ve köpeğimi tehdit etmekte olduğunu söyleyeceğim" diyor. Christian Cooper, sessizce dinlediği bu konuşmayı videoya kaydederek Facebook'ta yayınlıyor. Videonun binlerce insan tarafından paylaşılıp büyük tepkiye neden olması sonucunda Ammy'nin çalıştığı şirket kendisini ırkçı olduğu gerekçesiyle işten çıkardı.
The New York Public Library, "New York'un Sevilen Sesleri" diye bir albüm yayınladı. Albümde, yakınından geçmekte olduğunuz hınca hınç dolu bir stadyumun gürültüsü, mahalledeki barın sokaklara taşan sesi, havlayan köpekler, kaldırımlarda oynayan çocuklar, çok farklı dillerde sohbet ederken yürüyenler, çöp arabaları, metroların gürlemeleri kaydedilmiş. New Yorklular şimdi bu albümü dinliyor.
Etrafımızdaki bazı sesleri severiz. Bu sesler bize hayatın devam ettiğini hatırlattıkları için huzur verirler. Konserleri, maçları, restoranları sessizliği kırdıkları için de severiz. Kim konuşmasına kendinden emin yüksek bir sesle başlamak istemez? Sesler zamanın sahteliğini örter, şüpheyi gizler, seninle gerçek arasına bir duvar örer, bazen kapalı bir kapıdan içeri sızar, bazen derinin altına girer, beyninin içinde siyah makinalara dönüşür, boğazında yanıcı bir duyguyla nefes almayı unuttuğunda ise ses de yok olur.
Geceleri sesleri duymamak için çok çabalarız. Uykusuz gecelerimizde bu çaba beynimizi acıtır, hatılaralarımızı bulanıklaştırır. Rüzgarın acele ettiğini duyarsın, kelimelerin bittiğini bilirsin.
Bazen gündüz vakitleri sessizliği özlediğimizi düşünürüz. Bu yüzden dünyanın diğer ucuna ıssız yerlere tatile gideriz. Bangkok'a, Hindistan'a, Los Cabos'a gideriz. Bir çoğumuz buralardaki otellere girdikten sonra nadiren dışarı çıkar ve başka bir yer görmeden şehri terk ederiz. Sanki görmek istediğimiz ülke ya da şehirler değil de buradaki mekanların bize sağladığı gönüllü izolasyondur. Seyahat özgürlükten ziyade her türlü sesten soyutlanma için yapılır.
Şimdi sessizlikte, karanlıkta kalmak istemiyoruz. İçimizde bir şey söndükçe ışık ve sese hasretimiz artıyor. Kendimizi korunmasız ya da zayıf hissettiğimiz için sesizliği istemiyoruz. Küçük bir fısıltıyı, yoldan geçen bilmediğimiz arabaların sesini bekliyoruz. Uzak bir yerde kuşların nehirlerin kenarında öttüğünü biliyoruz. Bizi sanki güneşin arkasına saklanmış gibi terkeden sesi arıyoruz. Gözümüzü kapatıp parlak, mutlu, bildiğimiz seslerle dolu bir sabaha uyanmak istiyoruz.
Sessizlik kendi ruhunda çelişkiyi taşır. Sessiz kalmak bazen konuşmaktan daha etkili olur. Bazen de haksızlıklara karşı sessiz kaldığımız için suç ortağımız olur. Kendi gözümüzün önündeki kayıplara, kırıklara sessiz kaldığımızda kendimizi de kaybettiğimizi bilir miyiz? Sessiz kaldığımızda birbirimizi de anlamaktan, tanımaktan vazgeçmiş oluruz.
"İspanya'nın Hayaletleri" kitabının yazarı Giles Tremlett, sessizliğin sadece korku ve utancı gizlemediğini, İspanya'daki İç Savaş'a dair sessizlik kırıldığında, İspanyolların arasında çok eski zamanlara ait nefret dolu yargılamaların üstündeki kapağın da açılmış olduğunu söyler.
Karanlık yavaş yavaş sesizlikle duvarlara, çatılara iniyor, çaresizliğin harfleri yavaş yavaş sessizlikle yan yana diziliyor. Fırtına şiddetinde esen rüzgar, yorgun ruhumuza akan yağmurlar bile yalnızlığımıza ulaşamıyor, sessizliğimizi kıramıyor. Şimdi sessizlik her yerde.