Almanya'da yeni bir hükümet iş başı yaptı. Sosyal Demokrat, Yeşil ve Liberal'lerden oluşan bu yeni koalisyon hükümeti ile gelen değişim rüzgarı, Almanya'ya, Avrupa'ya ve Türkiye ile ilişkilere nasıl yansıyacak?
Önce Almanya Başbakanı Olaf Scholz'a mercek tutalım. Scholz hem Almanya'da hem de Avrupa'da bilinen bir siyasetçi. Angela Merkel hükümetinde Başbakan Yardımcısı ve Maliye Bakanı olarak görev yaptı. Almanya'nın para politikasını yürütmesine rağmen Scholz aslında bir hukukçu. Sosyal Demokrat Parti'ye (SPD) daha 17 yaşındayken girmiş, köklü bir siyasetçi. Partinin bir süre Genel Sekreterliği'ni de yürüttü.
Federal Meclis Bundestag'da, 303'e karşı 395 oyla ülkenin yeni Başbakanı'ı seçilen Scholz, bir Sosyal Demokrat siyasetçi olarak bu görevi Willy Brandt, Helmut Schmidt ve Gerhard Schröder'den sonra ifa eden dördüncü lider oldu.
Scholz ülkesinde, pragmatik, ağır başlı, ketum, duygularını pek yansıtmayan, oldukça sakin karakteriyle tanınıyor. Belki de bu özelliğiyle, Hıristiyan Demokratların 'favori' gözüktüğü bir dönemde 'ön plana' çıkmasına neden oldu. Partisi seçimleri kaybetmesine rağmen Angela Merkel, halefine görevi devrederken, 'rahat uyuyabileceğim' dedi. Siyasi rekabeti dikkate bile almadı. Bu çok önemli...
Halbuki Scholz'un partisi SPD, 2017 yılında yapılan seçimlerde büyük oy kaybı yaşamış, 2021 seçimlerine yönelik yapılan kamuoyu yoklamalarında ise olumlu bir tablo ortaya koymamıştı. Partiye olan seçmen desteği yüzde 15'lere kadar gerilemişti. İşte bu tabloya rağmen Scholz, TV programlarında gösterdiği performans, güven veren ve sakin hali ile puan topladı. 26 Eylül seçimlerinde oyların yüzde 25,7'sini alarak yarışı az farkla da olsa Hritiyan Birlik Partilerin (CDU/CSU) önünde tamamladı.
Peki Scholz'un liderliğini yaptığı hükümetin politikalarında, Merkel dönemine ait radikal bir değişim gerçekleşir mi?
Scholz hükümeti güven oyu aldıktan sonra yaptığı konuşmada, Avrupa Birliği'ne yönelik bağlılığının altını çizdi. Transatlantik ilişkilerini geliştirmeye sıcak baktığını söyledi ve ABD Başkanı Joe Biden'ın uluslararası politikaya verdiği değeri övdü. Scholz konuşmasında; özgürlük, hukukun üstünlüğü, demokrasi ve insan hakları gibi değerleri ön plana çıkardı ve bu değerlerin ülkeleri birbirine bağladığını belirtti.
İşte burada yeni Almanya'nın olabilecek Türkiye politikasına bir bakalım. Scholz'un insan hakları, hukuk gibi vurgusu, Türkiye ile ilişkilerde kilit rol oynayacak. Scholz Türkiye'yi çok yakından tanıyan, Erdoğan ve politikalarını yakından izleyen bir siyasetçi. Türkiye'nin AB üyeliğini destekleyen ve hatta bunun için gerek partisinde, gerekse ülkesinde mücadele veren bir kişi olarak tanınıyor. Angela Merkel’in Türkiye için AB’ye tam üyelik yerine 'imtiyazlık ortaklık' önermesi sonrasında kendisine en çok karşı çıkan siyasetçilerin başında geliyor. Türkiye'nin AB ile yakınlığının, Almanya'da yaşayan Türkiye kökenli göçmenlerin uyumu için de gerekli olduğunu savunanlardan olduğu biliniyor.
Ama bugün öyle mi? Son dönemdeki söylemleri, "Erdoğan liderliğindeki Türkiye’nin artan oranda otoriterleştiği, demokratik muhalefetin büyük ölçüde sınırlandırıldığı, insan hakları ve demokrasinin gerilediği, AB üyelik müzakerelerinin bu koşullar altında sürdürülemeyeceği" yönünde... Ama bununla birlikte diyaloğun zor da olsa sürdürülmesinden yana olduğunu da vurguluyor.
Büyük bir ihtimalle Scholz, Türkiye ile ilişkilerini bir sonraki yönetime göre planlayacak ve bu süreci 'geçici' gözüyle baktığı iktidarı 'idare etmekle' sürdürecek. Yalnız 'idare etmek' derken, koalisyonda bulunan Yeşiller'in özellikle insan hakları konusundaki hassasiyetini dikkate alacağı ve bu nedenle 'tatlı-sert' bir politika izleyeceği düşünülebilir.
Türkiye ilişkilerini yürütecek olan önemli bakanlıkların ikisi SPD'nin, biri ise Yeşiller'in. Yeni hükümette, Yeşiller Partili Annalena Baerbock Dışişleri Bakanlığı'nı, SPD’li Nancy Faeser İçişleri Bakanlığını, SPD’li Christine Lambrecht de savunma bakanlığını üstlendi. Baerbock gibi Lambrecht de demokrasi ve insan hakları konularında son derece hassas ve net mesajlar veriyorlar. Almanların yeni hükümetten beklentisi ise zaten bu yönde. Koalisyon sözleşmesinde de zaten, Türkiye’de demokrasi ve insan haklarının gerilemesine değinildi.
Tabii bu seçim sonunda oluşturulan hükümetin bizler açısından bir diğer önemli yanı, Türkiye kökenli Alman siyasetçilerin önemli görevlere getirilmiş olmaları. Cem Özdemir Gıda ve Tarım Bakanı, Mahmut Özdemir İçişleri'nde, Ekin Deligöz Aile, Cansel Kızıltepe de İmar Bakanlığı'nda Müsteşar oldular.
Almanya Türkiye, Türkiye de Almanya için çok önemli ülkeler. İki ülke arasında 'vazgeçilmez' bir siyasi ve ekonomik birlik var.
Adeta et ve tırnak gibi...