Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu 2003 yılından itibaren TBMM’yi temsilen Avrupa Konseyi’ne gelen heyet içinde yer aldı. Çavuşoğlu’nu Strazburg’da son derece çalışkan, kendisini çok kısa süre içerisinde sevdiren, konulara çok hakim bir kişi olarak tanıdım.
47 ülkeden Avrupa Konseyi Parlamenter Meclisi’nin (AKPM) 300’ü aşkın üyesi içinde kendini kısa zaman içerisinde kabul ettiren, her yıl daha da önemli görevler üstlenen bir siyasetçi oldu.
Sırasıyla AKPM'de Siyasi İşler ve Denetim Komisyonu üyelikleri, Göç Komisyonu Alt Komite Başkanlığı, Ukrayna ve Rusya ile ilgili çeşitli sorunların raportörlüğü, AKPM’de en büyük üçüncü grup olan Avrupa Demokratlar Grubu Başkan Yardımcısı ve Sözcülüğü yaptı. Göç, Mülteciler ve Nüfus Komisyonu Başkanlığını yürüttü. Bosna Hersek’in Avrupa Konseyi üyeliğinin raporunu yazdı.
Bu son derece aktif hali, Türkiye’nin 2004’te ‘Avrupa Konseyi Denetim Süreci’nden çıkması ve AB ile bütünleşmesiyle birleşince, 2010’da AKPM Başkanlığına seçildi.
Mevlüt Çavuşoğlu’nun AKPM Başkanlığı o dönemde çok önemli bir karardı. Hem Türkiye, hem de Avrupa açısından. Hepimiz gururlandık.
Bu karar, birçok alanda ilklerden oluşuyordu. Avrupa Konseyi tarihinde ‘En genç Başkan’ olmasının yanı sıra, bu görev ilk kez Viyana’nın doğusundaki bir ülke temsilcisine veriliyordu. Bugüne kadar hep batı Avrupalı siyasetçiler bu görevi yürütmüşlerdi. Daha da önemlisi bu kurumun başına ilk kez ‘Müslüman bir siyasetçi’ seçilmişti. Türkiye de, tarihinde ilk defa Avrupa’nın en büyük kurumu olan AKPM’nin başına ilk kez ‘seçimle’ bir ferdini yolluyordu.
O yıllarda AB ile müzakereler konusunda yoğun çaba harcayan, demokratik reformlar konusunda azami gayret gösteren Türkiye bu görevle gururlandı. Çavuşoğlu da görevi devralırken yaptığı konuşmada özellikle Türkiye’nin ‘Avrupalılığına’ vurgu yaptı. İki yıl boyunca da başarılı bir görev sürdürdü. Avrupa Konseyi ve AİHM’nin reformuna yoğun mesai harcadı. Birçok Avrupa ülkesinde demokratik reformların hızlandırılması için girişimler yaptı ve özellikle de Türkiye’ye yönelik çabaları göze çarptı. O dönemde Anayasal reformlardaki aksaklıkların giderilmesi için Ankara nezdinde yoğun çaba harcadı. Avrupa Konseyi’nin anayasal reformlar konusundaki referans organı ‘Venedik Komisyonu’ üyelerinin birçok kez Türkiye’ye ziyaret etmesini sağlayarak işbirliği arayışına girdi.
AKPM Başkanı Çavuşoğlu görevinin hakkını verdi ve bir ‘Avrupalı siyasetçi’ olarak Avrupa ülkelerindeki anti demokratik uygulamaların takipçiliğini üstlendi. Çavuşoğlu halen AKPM’nin ‘Onursal Başkanı’ sıfatını taşıyor.
Bütün bunları neden yazıyorum?
Çünkü Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu, ‘Yeniden Asya’ adı altında bir girişim başlattı.
En büyük Avrupa kurumunda ‘Başkanlık yapan’ bir Türk siyasetçi, AKPM’nin en genç Başkanı, ilk Müslüman siyasetçisi ve 1949’dan beri Viyana’nın doğusundan seçilen ilk Başkan olma sıfatını taşıyan kişi…
Bu sıfatları taşımanın ötesinde, 2004’ten itibaren Avrupa Konseyi denetiminden çıkan ve Avrupa Birliği ile müzakerelere başlayan ülkenin Dışişleri Bakanı olmasına rağmen. ‘Tekrar Avrupa’ yerine ‘Yeniden Asya’ dedi.
Çünkü Türkiye, 13 yıl sonra Avrupa Konseyi’nin ‘Denetim Süreci’ne tekrar girdi. Bu durum, demokratik uygulamalardan hayli uzaklaştığı, ‘Şaibeli bir demokrasiye sahip ülke’ olduğu anlamına geliyor. Atılacak bazı adımlarla bu durumdan kurtulmak ve bu denetimden çıkmak yerine Asya’ya yanaşmayı uygun gördü.
Çünkü Asya, dünyanın ekonomik merkezi haline dönüşüyor ve hiçbir zaman Türkiye’nin demokrasi eksikliğini sorgulamıyor.
Vatandaşlarımızın, temel hukuk kurullarına bağlı, düşünce ve ifade özgürlüğüne sahip, eksiksiz bir demokrasiden azami olarak faydalanan bireyler olması ve daha medeni bir ülkede yaşaması çok görülüyor. Bunu sağlayacak adımların atılması ve Avrupa ile ‘tekrar bütünleşmek’ daha zor olsa gerek.
Asyalı olmak daha kolay…
Asyalı bir Türkiye yerine Avrupalı bir Türkiye vatandaşlarımızı daha özgür ve medeni kılmaz mı?
Yakından tanıdığım ve Avrupa Konseyi’nde uzun yıllar son derece başarılı görev yürüten ve hâlâ AKPM’nin ‘Onursal Başkanı’ sıfatını taşıyan Çavuşoğlu bunu bilmiyor mu?