Ülkemizdeki gazeteciler maalesef bu güne bir kez daha “özgürlükten yoksun” bir şekilde giriyorlar.
Çalışanlar baskı altında, birçoğu işini kaybetti ve bir kısmı da tutuklu ya da tutuksuz yargı altında mesleklerini icra etmeye çalışıyor.
Yazdıklarından, attıkları tweetlerden dolayı halen tutuklu olan 100’lerce gazeteci var. Daha geçen hafta altı Cumhuriyet çalışanı yeniden hapse girdi. Medya organları ve gazeteciler baskı altında… Özgürce yazamıyorlar. Sindiriliyorlar, direnenler de işlerini kaybediyor.
Daha dün Türkiye açısından ‘utanç verici’ bir rapor yayımlandı. Hem de Türkiye’nin de üyesi olduğu Avrupa Konseyi tarafından...
‘Dünya Basın Özgürlüğü Günü’ nedeniyle yayımlanan raporda Türkiye, 47 ülke içinde düşünce ve ifade özgürlüğünü kısıtlayan ülke sıralamasında başı çekiyor.
Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin ‘Düşünce ve İfade Özgürlüğü’nü güvence altına alan 10’uncu maddesi, en çok Türkiye tarafından ihlal edilmiş. Yani Türkiye AİHM’de en çok ‘mahkûm olan ülke’ konumunda…
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nde, sözleşmenin 10’uncu maddesi nedeniyle mahkûmiyetle sonuçlanan davaların yüzde 40’ı Türkiye’ye ait. Yüzde 14’ü Rusya’ya, gerisi de diğer 45 ülkeye ait…
Bu rakam 2018’e, yani geçen yıla ait bir rakam.
Ancak Türkiye’de düşünce ve ifade özgürlüğü hep sorun.
Yine Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin kararlarına bakacak olursak, bu mahkemenin bireysel başvuruları değerlendirmeye başladığı 1959 ile 2018 arasındaki rakamlar hazin bir tablo ortaya koyuyor. O tarihten bu yana, 10’uncu madde nedeniyle toplam 777 dava mahkûmiyetle sonuçlanmış, bunun 321’i Türkiye’ye ait. Yani neredeyse yarısı…
Bugün ‘Dünya Basın Özgürlüğü Günü’…
Daha parlak bir tablo çizmek isterdim. Ama maalesef rakamlar ortada…
Halbuki basın özgürlüğü, demokratik bir rejim ile otoriter bir rejimi ayıran en temel ölçütlerden biri. İfade özgürlüğü demokratik bir toplumun temelini oluşturuyor. Aynı zamanda demokrasinin ilerlemesi ve bireyin gelişmesini de sağlar. Devleti veya nüfusun bir bölümünü incitici, şoke edici hatta rahatsız edici haber ve düşünceler de ifade özgürlüğü kapsamında değerlendirilir. Bunlar, demokratik bir toplumun vazgeçilmezidir, hoşgörünün bir gereğidir.
Özgür basının temel görevi, halkın bilgi alma hakkını gerçekleştirerek, ülke yönetiminin varsa yanlışlarını kamuoyunun dikkatine sunmaktır. Ancak bu şekilde kamuoyunda sağlıklı bir tartışma ortamı doğabilir.
Eğer, nefret söylemi ya da şiddete teşvik varsa, bu durum basın özgürlüğü kapsamında değerlendirilemez. Yasal zeminde bununla mücadele edilmelidir. Ancak bu müdahale de basın mensuplarını özgürlükten yoksun bırakma, ya da üzerlerine baskı kurma şeklinde olmamalıdır.
“Matbuat hiçbir sebeple tahakküm ve nüfuza tabi tutulamaz.”
Mustafa Kemal Atatürk’ün 1923’deki bir konuşmasında yer alan bu cümle, maalesef Cumhuriyet tarihimize henüz rehber olamadı. Tablo ortada…
Basın özgürlüğü olmayan ülkede demokrasi olmaz.
Ben bu özel günümü meslektaşlarımla özgür bir ortamda kutlamak istiyorum. Tüm kalbimle…