Ülkemizin güzel insanları, yüz akları, değerli sanatçıları, Metin Akpınar ve Müjdat Gezen'i adliye koridorlarında, hakim karşısında görmek içimi acıttı. Eminim bu ülkenin milyonlarca insanı aynı duyguyu yaşadı.
Bu ülkenin sanatçıları, ülkemin tüm yükünü adeta sırtlarında taşırlar. Ülkemin siyasi ağırlığı üstlerindedir. Her adımları izlenir, her sözleri dinlenir.
Ve bu yıllardan beri böyledir. Metin Akpınar 79, Müjdat Gezen 77 yaşında... Görüşlerini ifade ettiler. Ama yaşları, sanatçı oluşları, ifade özgürlüğü hiç umursanmadı. Çünkü bu ülkede, Cumhurbaşkanına hakaret diye bir suç var. Bir siyasi partinin lideri olmasına rağmen. Başında olduğu partisine oy vermeyenlere ağzına gelenleri söyleyen, kendisine söylenenleri ise "Cumhurbaşkanlığı" kalkanıyla bertaraf eden bir konumda...
Cumhurbaşkanına hakaret suçu, kişilere ve şerefe karşı suçlar içerisinde değil, devlete karşı işlenmiş suçlar bölümünde düzenlendi. Ve kişiye nazaran daha üstün tutuldu. Suç doğrudan doğruya Cumhurbaşkanı olan kişiye karşı işlenmekte ise ihlal edilen hukuki değer, devletin siyasal iktidar yapısı görüldü.
Suçun faili herkes olabilir. Suç, sözler, imalı şarkılar, yazı, çizim, resim, hareketler ve bunun gibi davranışlarla işlenebilir. Aynı şekilde, telefonla, mektupla, basın yayın araçları veya medya yoluyla gerçekleşebilir.
Ağzından çıkan kelimelere dikkat edip, mağdurun sıfatı bilinerek konuşulmalı ve hareket edilmelidir. Siyasi olması, Cumhurbaşkanlığı zırhından yararlanmasına mani olamaz.
Halbuki, doğal haklardan kabul edilen ifade hürriyeti, çoğulcu demokrasilerde vazgeçilmez bir niteliğe sahiptir. İfade hürriyeti insanın özgürce fikirler edinebilme, edindiği fikir ve kanaatlerinden dolayı kınanmama, bunları meşru yöntemlerle dışa vurabilme imkan ve özgürlüğüdür. Temel hak ve özgürlüklerden olan bu hak birçok uluslararası belgeye Anayasa ve kanunlara konu oluşturmuştur.
Ne tür hareket ya da sözlerin, şeref ve itibarı ihlal edici olduğunun tayini, bireyin özel duyarlılığı olamaz, olmamalıdır. Bu nedenle, Müjdat Gezen'ın yargılanmasına "gerekçe" teşkil eden "Haddini bil" gibi bir söylem, hakaret ve sövme olarak nitelendirilemez.
Üstelik siyasiler, üst düzey bürokratlar ile kamuya mâl olmuş kişiler, diğer insanlara nazaran ağır eleştirilere daha fazla katlanmak durumundadırlar ve bu durum uluslararası hukuk çerçevesinde içtihata dönüşmüştür. Hatta bu sözler; eleştiri, kırıcı, şok edici ya da rahatsız edici olabilir. Bir siyasetçi, bu söylemlere katlanmak durumundadır.
Kaldı ki Cumhurbaşkanı, daha önceki gün ana muhalefet liderine "Terbiyesiz herif" dedi. Bir siyasi parti liderinin diğerine söylemidir bu... Ama benzer bir söz kendisine edilirse, eden kişi herhalde sürüm sürüm sürünür bu ülkede...
Müjdat Gezen'in bir kitabı çıktı. Adı "Çocukluğumu bindirdim tramvaya, o gitti ben kaldım yaya..." Kitabın bir bölümünde avukatı Celal Ülgen'e şöyle bir soru sorduğunu aktarıyor: "Celal, bizim ceza kanununda masumluğu ispat olana kadar herkes suçludur diye bir madde var mıdır?"
Soruya Ülgen'den, "Yoktur ama uygulama olarak vardır" cevabı almış.
Müjdat Gezen diyor ki, "Avukatım Celal, masumların masumiyetini ispatlamak için çalışır yıllarca. Hatta bunun için Silivri'de ev tuttu ve orada uzun bir süre yaşadı..."
Türkiye burası... Masumların masumiyeti ispat olana kadar herkes suçludur.