Nisan 1993’tü galiba… Avrupa Parlamentoları Gazeteciler Derneği’nin (AJPE) Genel Sekreterliği’ni yürütüyordum. Başkan, İtalyan gazeteci dostum Francesco Cerri ile birlikte Kıbrıs’a gittik. Adanın her iki bölgesine giderek çeşitli görüşmeler yaptık. Hem Avrupa Parlamentosu’nda, hem de Avrupa Konseyi Parlamenter Meclisi’nde Kıbrıs konusu gündemdeydi. Dönünce de bir rapor hazırladık.
Bu ziyaretimiz vesilesiyle Cumhurbaşkanı Rauf Denktaş ile de bir araya geldik. Ve daha da önemlisi Denktaş’ın özel izniyle Kapalı Maraş bölgesine gittik. Bir albay komutasında siyah bir Renault ile bizi gezdirdiler. Fotoğraf çekmemize izin vermediler. Sadece tarihi ve ünlü bir otelin önünde ben Francesco’yu, Francesco da beni çekti. Tek kare…
Evlerin içinden ağaçlar çıkmış olduğunu hatırlıyorum. Çok etkilenmiştim. İçim burkulmuştu. Üzülmüştüm. Herhalde 1974 sonrası bölgeye giren ilk gazeteci bizdik. O da gazeteci sıfatıyla değil, AJPE’de ki görevimiz nedeniyle…
Maraş ya da bir başka adıyla Varoşa…
Kıbrıs’ın en ünlü bölgesiydi. 1974 yılında, 13 Ağustos'ta, ikinci barış harekâtı sırasında Türk ordusu tarafından alındı. Akdeniz’in Las Vegas’ı olarak biliniyordu. Şimdilerde 'Hayalet Şehir' olarak da anılıyor. Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’nin aldığı karar uyarınca hem yerleşime hem de iskâna kapatıldı.
İçerisinde BM'ye ait bir adet bina, yaklaşık 400 metre ilerisinde ise Türk Silahlı Kuvvetleri'ne ait orduevi bulunuyor. Ordu evinin yanında da kız öğrencilerin kaldığı bir yurt yer alıyor. Şehri görmek isteyenler, Maraş İkon Kilisesi'nden öteye geçemiyor.
Şimdi ise ilk kez önceki gün yıllar sonra Kıbrıslı Türk gazetecilerden oluşan bir basın grubuna şehir gezdirildi. Başbakan Yardımcısı ve Dışişleri Bakanı Kudret Özersay öncülüğünde bir heyet bölgeyle ilgili bilgiler verdi. ‘Kademeli olarak şehrin yerleşime açılacağı’ yönünde bir girişim söz konusu…
Özersay, “Kapalı Maraş'ta insan haklarına saygılı adımlar atacağız" diyor. Yani mekân sahiplerinin haklarının yenmeyeceğini söylüyor.
Açıklamalara göre bölgede 4 bin 649 ev ve daire, 21 banka, 7 kilise, 1 türbe, 1 mescit, 25 kültür kuruluşu, 2 spor tesisi, 8 okul, 45 hotel, 60 apartman, 143 resmi daire, 99 eğlence yeri, 2 bin 953 ticari iş yeri, harabe ve inşa halinde ise 380 bina bulunuyor. Kuzeyde Mağusa liman yolu, stadyum ve Palm Beach Hotel hattı, doğuda, Salamina Towe Hotel’den Golden Sands Hotel’e kadar olan sahil şeridi, güneyde temas hattı birlikleri, batıda ise Derinya – Mağusa yolu bulunuyor. Toplam 5,3 km2 bir alana sahip Maraş bölgesinin, uzunluğu 4 bin metre, en geniş yeri 1850 metre, sahil şeridinin uzunluğu ise 3 bin 400 metre.
Vakıflar İdaresi (EVKAF) Kapalı Maraş’taki mülkiyetin kendine ait olduğunu iddia ediyor ve İngiliz dönemindeki devrin yasa dışı olduğunu savunuyor. Ancak Türkiye’ye yönelik bir Rum turizm şirketinin Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nde (AİHM) açmış olduğu bir dava var. AİHM ‘Kapalı Maraş’ davası için Türkiye’ye Evkaf’a ait mülkiyet hakkında açıklayıcı bilgi vermesi için 4 Kasım’a kadar süre tanıdı.
AİHM’de ayrıca ‘pilot dava’ olarak adlandırılabilecek Xenides-Arestis davası görüldü. Mart 2005’te “Maraş’taki mülk Xenides-Arestis’indir, vakıf malı değildir” diye karar aldı. Yani malların EVKAF’a ait olduğu meselesi uluslararası hukukun görüşüne uygun değil. Zaten eğer Rumların reddettiği ‘Annan Planı’ hayata geçseydi, Maraş Rumlara bırakılacaktı. O da işin bir başka yönü…
Üstü kapalı olarak söylenen ve tam olarak ne olduğu anlaşılamayan ‘Maraş, kademeli olarak, yani adım adım yerleşime açılacak’ sözünden ne anlıyoruz? Madem ‘İnsan haklarına saygılı adımlar’ atılacak. O halde bu yaklaşımı yorumlayalım.
KKTC, Maraş’taki mekânların, yani malların yasal sahiplerine bir şekilde bırakılacak. Ve büyük bir ihtimalle, bir zamanlar mülkiyetlerin sahiplerine verilmesi için kurulan ‘Taşınmaz Mal Komisyonu’ çözüm adresi olarak gösterilecek. Yani, takas, tazminat ya da iadeyi içeren üçayaklı formül üzerinde durulacak. Güney Kıbrıs’ı yönetenlerin değil, Maraş’ta ki mal sahiplerinin ‘muhatap’ alınacağı bir çözüm üzerinde duruluyor. Tabi önce bölgenin ‘Askeri Bölge’ olmaktan çıkarılması gerekiyor. Ama acaba asker bu duruma ne diyor? Rumlar bu komisyona başvurur mu?
Bilinmiyor. Ancak 1974’ten beri hiç yapılmayan yapılıyor ve şehir objektiflere gösterilerek ‘hayalet’ olmaktan çıkarılıyor.
Ve o fotoğraflar bir kez daha canımı yakıyor.
Kıbrıslı gazeteci Cenk Mutluyakalı önce kenti gezdi ve sonra da yazdı:
“Bir kent öldüğünde, çok insan ölür. Bir o kadar hayal ölür, bir o kadar anı. Bir kent ölmekle kalmaz, bin düş ölür.
… Bu sokakları vurdular. Tek bir gün dahi buralarda anısı olmayanlar vurdu. Hem de alnından, tek tek… Kentin ölüsü yatıyor orada, kırk beş senedir. Kemikleri dağılmış, eti çürümüş, dökülmüş…
Kentin ölüsü, otuz bin insanın düşü arasında uzanmış, yatıyor. Ve Kapalı Maraş’tan dönerken ter içinde, tek sözcüğüm var cebimde… “Üzgünüm...”
Ben de…