Yenikapı’da düzenlenen ‘Enderun Teravihi’ne katılan Cumhurbaşkanı Erdoğan, kitlelerden ‘oy’ istedi. “Benim sizden bir istirhamım var. Burası İstanbul, bir diğer adıyla İslambol. Burası Konstantinapol değil ama burayı böyle görmek isteyenler var. Böyle görmek isteyenlere karşı 22 günümüz var. 22 gün sonra burasının nereden nereye geldiğini tam manasıyla ortaya koymak için gece demeden, gündüz demeden tüm kardeşlerimize ulaşmamız lazım” dedi.
Türkiye Cumhuriyeti’nin dini lideri, Diyanet Başkanı’nı yanına alarak siyaset yaptı, halktan oy istedi ve ‘Teravih’ namazını halkı toplama gerekçesi olarak kullandı.
Osmanlı döneminde çok yaygın olan, ‘yormadan’, çeşitli makamlarla, ilahilerle ruhu dinlendirmeye yardımcı olan ‘Enderun usulü teravih’ namazını seçimlere uyarladı.
Meslektaşım, sevgili kardeşim İsmail Saymaz, Yenikapı görüntülerine yönelik tweetinin başlığını “Siyaset Ya Resulallah…” diye attı. İzniyle bu yazının başlığını da o belirlemiş oldu.
Cumhur İttifakı'nın İstanbul Büyükşehir Belediye Başkan Adayı Binali Yıldırım da, Fatih'teki İsmailağa Cemaati'ni ziyaret ederek oy istedi. Tarikat ve Cemaatlerin siyasete ve ülke idaresine nüfus etmesinden çok çeken bu ülkede hala yaşanmışlardan bir ders alınmadığı göründü. Yıldırım bu ziyareti kendi sosyal medyasında duyurmadı. Bizler bu anlamlı birlikteliği Cemaatin paylaşımında gördük. Demek ki IBB adayı bu ziyareti mümkün olduğunca saklı tuttu.
Kabul…
Dini inançların egemen olduğu toplumlarda siyaset ile din arasında hep sıkı bir ilişki yaşandı. Türkiye de bu toplumlardan biri…
Siyaset dini, ya iktidarı elde edebilmek, ya da iktidarı elde ettiyse kitleleri daha kolay yönetebilmek için kullanır. Ama her iki durumda da din, siyasetçinin elinde bir araçtır.
İktidara gelmek, ya da iktidarı elinde tutmak arzusu için siyasetçilere, toplumlarda var olan ‘din’ gibi güçlü bir bağı, inancı, duyguyu kullanmaktan vazgeçirmek çok zor.
Bunu reddedecek olan, bilinçli toplumlardır. Halkta inanç kültürü, bilgi kültüründen daha ileri seviyede ise, bir dini vecibesini yerine getirmek için Yenikapı’ya giden halk, kendilerinden oy istenmesine ses çıkarmaz. Hatta karşılığını verir.
Bilincin ve bireyselliğin belirli seviyelere çıktığı yaşam modellerinde siyasetçiler halka, yaşamlarını rahatlatacak programlar vaat ettiklerinde karşılık bulurlar. İstanbul’un ‘Konstantinapol’ olmayacağı, ya da bunu isteyebilen kitlenin binde bir gibi bir azınlık olabileceği, korkmak için bir neden olmayacağını bilir.
Amerika ya da Avrupa’da yaşayan birçok Müslüman, ülke yöneticilerinin farklı dinden olmasına rağmen özgürce dinlerini yaşayabiliyor, herhangi bir baskı hissetmiyor. Farklı dinden insanlara oy vermenin herhangi bir zararını görmüyor. Çünkü ülke yönetimi, adalet, eşitlik, özgürlük, hak ve hukuk ile sürdürülüyor.
İktidar tutkusu siyasetçilere her şeyi yaptırabilir. Bunlar arasında belki de en masumu dini araç olarak kullanmasıdır. Ancak ve ancak hukukun egemen olduğu toplumlarda iktidar tutkusuna kapılmış siyasetçi, her istediğini yapamaz.
Kanunun boşluklarından yararlanmak isteyenler, ya da kanunları çıkarlarına uygun hale getirenler olur, olacaktır. İşte burada kitlelerin bilinçlenmesinin önemi ortaya çıkıyor. Politikacıların bu tutumlarının işe yaramaması, ancak kendilerini seçen halkın bilinçlenmesi, kültürünün güçlenmesi ve serbest irade yeteneğinin artmasıyla mümkün.
Erdemli ve bilinçli toplumlarda siyasetçi istediği atı oynatamaz.
Dinin siyaset için kullanılması da asgari seviyeye iner.
Çok mu hayalperestim?..