Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın 'Vize Muafiyeti' konusunda bir genelge yayımlanması talimatı ile göç konusunun Avrupa'da gündemin başına oturması aynı günlere denk geliyor.
Çünkü ikisi de birbirine bağlantılı konular. Türkiye, Avrupa Birliği (AB) ile 'Geri İade Anlaşması' imzaladı. Vize serbestisi için bu anlaşma gerekliydi.
Türkiye vize için 72 kriterin 6'sını yerine getirmedi. AB ise bu anlaşma nedeniyle Türkiye'de barınacak olan sığınmacılara yönelik 'Mali destek' konusunda tam olarak taahhütlerine uymadı.
Hem vize anlaşmasının sonuna gelinmedi, hem de sığınmacı konusunda Türkiye tam desteği bulamadı.
Ne oldu? Anlaşmalar yarım kaldı.
Vizeye karşı sığınmacı, sığınmacıya karşı vize...
Ama demokrasi olmadan olmaz...
Açıklayacağım...
Dikkat ederseniz Avrupa'da 'sığınmacılar' konusunda bir telaş yaşanıyor. İtalya Avrupa Birliği'ni göçmenler konusunda kendisini yalnız bırakmakla suçluyor. Fransa ve Almanya' ise bu konuda İtalya'ya hak veriyor. Önceki gün, Roma'ya giden Fransa ve Almanya cumhurbaşkanları, AB'nin İtalya'yla daha fazla dayanışma göstermesi gerektiğini söylediler.
Bu arada Almanya İçişleri Bakanı Horst Seehofer, Ege'deki Yunan Adaları'na kaçak geçiş yapan sığınmacı sayısındaki artış nedeniyle konuyu görüşmek üzere Türkiye ve Yunanistan'ı ziyaret edeceğini açıkladı. Ekim ayında iki ülkeyi ziyaret ederek, 'Sığınmacılar konusunda hareketlilik var. Ne yapacağız?' diyecek. Seehofer'a bu ziyaretinde Federal Göç ve Mülteciler Dairesi'nden bir ekip eşlik edecek. Alman bakanın çantasında, yeni sığınmacı akını karşısında yardımları kapsayan bir de paket bulunacak.
Avrupa Birliği ve Türkiye arasındaki sığınmacılarla ilgili mutabakatın 2016'da yürürlüğe girmesinden bu yana Yunan adalarındaki sığınmacı sayısı, son dönemde rekor seviyeye ulaşıldı. İnsan hakları örgütleri kamplardaki sığınmacıların insanlık dışı şartlarda barındıklarını söylüyorlar.
Anlaşmaya göre, AB ile Türkiye arasında varılan anlaşma, Türkiye'den Yunan Adaları'na geçen ve iltica başvurusu kabul edilmeyen tüm sığınmacıların Türkiye'ye geri gönderilmelerini gerektiriyor.
Vizeler ve sığınmacılar konusu birbirinden ayrı düşünülemez. Avrupa'ya geçen sığınmacıların sayısının artışı ile vizeler konusunda resmi gazetede yayımlanan genelgenin aynı döneme rast gelmesi tesadüf değil.
Türkiye Avrupa'ya 'Vizeleri kaldırın, sığınmacıları oraya göndermeyelim' mesajı veriyor. Bence doğrusunu yapıyor.
Çünkü bu türlü uluslararası ilişkiler, çıkar ilişkileridir. Elinde koz varsa uygulanmalı.
Ama önemli bir ayrıntı var. Vize konusunu, 'düşünce ve ifade özgürlüğü' konusundan ayıramayız.
Çünkü AB'nin 'Vize Muafiyeti' için şart koştuğu en önemli kriterlerden biri, ya da Türkiye'nin yerine getirmediği 6 kriterin en önemlisi, Türkiye'nin kanunlarındaki 'terör' tanımını değiştirmesi…
AB'ye göre Türk mevzuatında terör konusu, oldukça geniş bir şekilde yorumlanıyor ve bu durum temel hak ve özgürlüklerin ihlal edilmesine sebebiyet veriyor.
Yani vize konusu, düşünce ve ifade özgürlüğüne yönelik bazı reformlardan bağımsız değil, istişareler ya da pazarlıklar bu konu üzerinde yoğunlaşıyor.
Yani kilit konu, 'Terörle Mücadele' konusu ve bu konuda Türkiye'nin fikir beyanını, düşüncelerin dile getirilmesini terör suçu kapsamında saymayacağına yönelik yasa değişikliği…
Yani, düşünce ve ifade özgürlüğü..
Yani demokrasi…
Tamam… Sığınmacılar konusunu 'Vizelere' karşılık kullanagelelim ama, demokrasi olmadan olmaz. Gazeteci, akademisyen, sanatçılar ya da siyasetçiler söylemleri nedeniyle tutuklanmamalı, gözaltına alınmamalı yargı ile sorunu olmamalı. Şiddeti teşvik edip övmedikçe özgürce düşünmeli ve özgürce konuşup yazmalı…
Bu biline…