Seçilmişlerin yerine atanmışların görevlendirilmesi…
İşte bu konu doğrudan demokrasi sorunu… Bu nedenle Avrupa, hiç beklemeden konunun bir tarafı oldu. Üç belediye başkanından yana durdu. Ankara’daki AB Büyükelçileri hiç gecikmeden üç şehrin (Diyarbakır, Mardin ve Van) Belediye Başkanlarıyla bir araya geldi.
Türkiye’nin de üyesi olduğu ‘Avrupa Yerel ve Bölgesel Yönetimler Kongresi’ (AYBYK) adına Başkan Anders Knape açıklama yaptı ve kaygısını dile getirdi. Avrupa Konseyi 11 Eylül’de gerçekleştireceği toplantıda bu konuyu gündemine aldı ve 1-4 Ekim tarihleri arasında Avrupa Konseyi’nden bir delegasyon bizzat Ankara’ya ve kayyum atanan illere giderek çeşitli görüşmeler yapacağını duyurdu.
Belediye başkanlarının, Türk halkının özgür ve adil iradesinin sonucu olarak seçildiğini belirten AYBYK Başkanı Knape, daha önce de Türkiye’de seçilmiş yerel yöneticiler hakkında haddinden fazla yasal işlemler uygulanmasından ve bu kişilerin yerine devletin tayin ettiği yetkililerin göreve getirilmesinden dolayı endişe dile getirdiklerini hatırlatarak, “Bütün bu uygulamalar, yerel demokrasilerin doğru düzgün işlemesine zarar vermektedir” dedi. Avrupa normlarına göre, görevden alınan başkanların yerine kayyum atama yerine belediye meclislerinin görevlendirilmesi gerektiğini de sözlerine ekledi. Yani atanmışların değil, seçilmişlerin görevlendirilmesinin demokrasi teamüllerine uygun olduğunu kaydetti.
Çünkü bütün medeni ülkelerde yerel yönetimlere demokratik kurumların önde gelenlerinden biri gözüyle bakılır. Yerel yönetimler, demokrasinin vazgeçilmez özelliği olan halkın kendi kendini yönetmesine olanak veren kurumlardır.
Yerel katılım, halkın yerel siyasal yaşama katılmasıdır. Buna “yerel yönetimlerin üstlenmiş olduğu kamu hizmetlerinin yerine getirilmesine, yürütülmesine, usulüne uygun biçimde gerçekleştirilmesine” halkın katılımı da denilebilir. Yerel hizmetlerin daha etkin ve hızlı olarak görülmesinin yanı sıra, halkın demokrasi bilincinin geliştirilmesi, siyasal kültür düzeyinin yükseltilmesi ve yerel demokrasinin güçlendirilmesi gibi amaçlara ulaşmada, yerel düzeydeki katılım önemli bir araçtır.
Türkiye, Avrupa Konseyi bünyesinde hazırlanmış olan ‘Avrupa Yerel Yönetimler Sözleşmesi’ne taraf. 1985 yılında Stocholm’de kabul edilerek üye devletlerin imzasına sunulan sözleşme, Türkiye tarafından 21 Kasım 1988’de imzalandı ve daha sonra da yürürlüğe girdi. Türkiye o yıllarda bu sözleşmenin bir ‘tavsiye kararı’ olması için çaba gösterdi ve bağlayıcı olmaması için çabaladı. Ancak, üye ülkelerin çoğunluk oyuyla bir ‘sözleşme’ olarak hayata geçirildi.
Buna rağmen Türkiye, belediyelerin yurt dışında çeşitli yerel yönetimler ya da kurumlarla dirsek temasında olmaması için gayret gösterdi. Bu nedenle yerel yönetimlerin uluslararası yerel makamlara üyelikleri ile başka devletlerin yerel makamlarıyla iş birliği yapması konularına çekince koydu. Ayrıca, yerel yönetimlerin özerk yönetim ilkelerine riayetin sağlanması amacıyla yargı yoluna başvurma hakkına sahip olmasına da sıcak bakmadı ve ‘çekince’ koydu.
Yani Türkiye eskiden beri yerel yönetimlere hiç güvenmedi ve devletten bağımsız hareket etmesini hiç istemedi. Mutlaka bir elini belediyelerin üzerine koydu ve baskısını hep sürdürdü.
Avrupa Birliği ile müzakere sürecinde de ‘Yerel Yönetimler’ konusu, AB ile ‘ihtilaf’ konuları arasında yer aldı. 1993 yılında yapılan Maastricht Anlaşmasında AB, yerel yönetim konusunu ‘özerk birimlerin kendi kendini yönetme usulü” olarak tanımladı. Bu bakış açısı, AB dilinde ‘subsidiarite’ olarak adlandırıldı.
Bu ilke çerçevesinde yerelleşme ile sorumluluğun bir başka yönetime bırakılmasında görevin kapsamı ve niteliği, etkinlik ve ekonomi ilkeleri göz önüne alınmak kaydıyla, kamu hizmetinin halka en yakın birim tarafından verilmesi ve yerel halkın beklentilerinin en iyi şekilde karşılanması amaçlandı. Türkiye’nin bu çerçevede hazırladığı, Kamu Yönetimi Temel Kanunu Tasarısı, İl Özel İdaresi Kanunu, Büyükşehir Belediyesi Kanunu ve Belediye Kanunu, AB’nin tam onayını almadı. AB Türkiye’ye karşı, yetkilerin ve görevlerin merkez, il, metropol ve belediye arasında bölüşülerek performansın artırılmasını teşvik eden bir tutum içinde olmayı sürdürdü.
Görüleceği üzere yerel yönetimler konusu, Avrupa için ‘demokrasilerin olmazsa olmazı’ ve Türkiye ile hep ‘ihtilaf’ konusu…
Bu nedenle ‘Seçilmişlerin yerine kayyum atanması’ kaygı sebebi…