‘Su Bebekleri’ (The Water Babies) gerçek ile fantezinin birleştiği, hayali karakterlerle ünlü bilim insanlarının bir arada yaşadığı sıra dışı peri masallarından biridir. Hristiyan Sosyalist hareketinin kurucularından Charles Kingsley (1819-1875) tarafından, Charles Darwin'in 1859 yılında yayımlanan ‘Türlerin Kökeni’ kitabını desteklemek için bir hiciv olarak tasarlanmıştır. 1863 yılında yayımlanan kitap Viktorya dönemi fantastik hikâye anlatımının en erken örneklerinden biridir ve günümüzde uluslararası bir çocuk klasiği olarak kabul edilir.
Bir din adamı ama aynı zamanda tarihçi ve amatör botanikçi olan Kingsley, entelektüel olarak bilim ve dinin kesişiminde yer alır. Esasen bir Anglikan papazıdır. Fakat dönemin din adamları ve kilisenin yaygın eğilimlerinin aksine daha ilk günlerinden itibaren Darwin'in evrim teorisini tutkuyla destekler. Söylendiğine göre, düşünce hayatının çoğunu din ile bilimi uzlaştırmaya harcar. Böyle bir çabanın edebi bir ürünü olan ‘Su Bebekleri’nde Kingsley, Darwin’in evrim teorisindeki sudan karaya geçiş hipotezini salt bir düşünce deneyi yaparcasına - sudan karaya geçiliyorsa, karadan da suya geçilir - tersine çevirir ve bir yeniden doğma süreciyle karadan suya geçişin masalını anlatır. Fakat bu karadan suya geçiş aynı zamanda sınıfsal kurtuluşun da bir hikâyesidi.
Kingsley, dini ve politik konulardaki radikal tutumunun yanı sıra amatör bir doğa bilimci olmasıyla da ünlüdür. Darwin, ‘Türlerin Kökeni’nin el yazmasının gelişmiş bir kopyasını incelemesi için -muhmetelen işte bu doğa bilimci yönü nedeniyle- basılmadan önce Kingsley'e de gönderir. Kingsley, inanca bir engel olarak görmediği için Evrim Teorisi'ni memnuniyetle karşılar ve ‘Türlerin Kökeni’nin yayımlanmasından sadece birkaç gün önce, türlerin kalıcılığı dogmasına inanmadığını itiraf ederek Darwin'i açıkça destekler. Çünkü “Darwin'in evrim teorisi, Tanrı'nın sadece dünyayı yaratma değil fakat aynı zamanda yarattığı tüm canlılara evrimleşme yeteneğini de verme gücüne sahip olduğunu kanıtlayan bir başka örnektir.” ‘Su Bebekleri’ masalında, hiç kimsenin sadece onu görmedikleri için bir şeyin varlığını inkâr yetkisine sahip olmadığını vurgulayarak, Türlerin Kökeni’yle aralarında paralellikler kurar. Gerçi, bilimsel bir duyarlılığa sahip olmasına karşın Kingsley’nin doğayı yorumlaması, doğada Tanrı’ya bir yer bırakmayan Darwin’in evrim teorisinden oldukça farklıdır. Kingsley, evrim teorisini destekleyerek kilisenin resmi görüşlerinden uzaklaşmıştır belki, fakat bulunduğu yer Tanrı merkezli bir dünyadan yine de fazla uzak değildir.
Tıpkı diğer Viktorya dönemi romancıları gibi Kingsley de çocuk işçiliği ve yoksullara yönelik kötü muamelelerden oldukça rahatsızdı; yaşadığı dönemin sosyal, toplumsal ve dini sorularını fantastik hikâyesi ‘Su Bebekleri’ yoluyla gündeme getirmek istedi. Viktoryen dönem, Sanayi Devrimi’nin yol açtığı acımasız ve vahşi koşullarla bilinir. Ve dönemin belirgin bir karakteri, çocuk işçiliğidir. İngiliz yoksul çocuklar bu dönemde maden işçisi, fabrika işçisi veya baca temizleyicisidir. Kingsley masalına baca temizleyicisi bir çocuğu alır. Zira, ‘Su Bebekleri’ni 1862'de yazmaya başladığında tehlikeli ve kötü koşullarda çalışan baca temizleyicisi binlerce çocuk İngiliz reform söyleminde de önemli bir konudur. 1770’lerden 1870’lere kadar William Blake ve Charles Dickens’ın da içinde bulunduğu ünlü İngiliz şair, romancı veya yasa koyucular; baca temizlikçisi çocukların koşullarını iyileştirmek için yüzyıl boyunca mücadele eder.
Büyük Londra Yangını'ndan (1666) sonra şehir yeniden inşa edilirken imar yönetmeliği değişir ve yangınının tekrarlanmasını önleme çabasının bir parçası olarak baca çaplarının 45cm’yi geçmemesi zorunluluğu getirilir. Ve bacalar daraldıkça daralır. Artık 23 cm’den daha dar bacalara rastlamak bile olasıdır. Bacalar daraldıkça, buna karşılık, kurum ve is temizliği için içlerine girmesi gereken bedenler de mecburen küçülür.
Bacalar daralırken üstüne bir de baca vergisi çıkarılıp da - ne kadar çok baca çıkışı, o kadar çok vergi - insanlar vergiden kaçınmak için çok sayıda bacayı çatıda tek bir çıkışa bağlamaya başlayınca, labirent şeklindeki baca sistemlerinin uzunluğu 18 metreye kadar ulaşır. Giderek daralan, dönüş ve köşe sayısı artan bacalar ise geniş ve lineer olanlarına göre çok daha hızlı is ve kurum biriktirir. Ve doğal olarak daha sık - yılda 3-4 kez - temizlenmeleri gerekir. Artık içlerine sadece küçük bedenlerin sığabileceği dar baca sistemlerinin temizliği için çocukların kullanımında büyük bir artış yaşanır. İngiltere’de 5-6 yaşlarındaki çocuklar çırak ya da “çocuk işçi” olarak birkaç yüzyıl boyunca baca temizleme sektörünün vazgeçilmezi olur.
Sektörün gözde adayı, sokaklarda sefilce yaşayan kimsesiz çocuklardı. Çocuklarının karınlarını doyuramayan yoksul aileler de çocuklarını baca temizleme ustalarına çırak olarak satıyordu. Baca temizleme ustası, kölelik koşullarında çalıştırdığı çocukları bu iş için eğitirdi. Çırak baca temizleyicileri ile ilgili bir tür sözleşmeli kulluk olan yasal düzenlemeye göre çıraklık sözleşmesi yedi yıllıktı ve usta, çırağına yemek, giyecek, barınak ve haftada en az bir banyo ve kiliseye erişim sağlamakla mükellefti. Bir çocuk bacalara tırmanmaya yeni başladığında dirsekleri ve dizleri nasır tutana kadar her tırmanışta kötü bir şekilde sıyrılır ve kanardı. Çocuklar günde 4-20 bacaya tırmanır ve uzun saatler boyunca ağır koşullarda çalışırdı. Ama bu da yetmez, küçük vücutlarıyla dar bacalara tırmanmaları daha kolay olsun diye çocuklara genellikle çok az yemek verilirdi.
Baca temizleyicisi çocuklar yukarıdaki şekilde görüldüğü gibi kurum fırçasını sağ elinde başının üstünde tutar ve dirseklerini, dizlerini, ayak bileklerini ve sırtını kullanarak yukarı doğru tırmanırdı. Baca çok sıcak olmasa bile boğucu isle kaplı karanlık bacalarda gezinmek kafa karıştırıcıydı. Dolambaçlı bacalarda çocuklar bazen dar köşeler ve is birikintileri arasında sıkışırdı. Bir çocuk bu şekilde bacada sıkıştığında, onu kurtarmak için ikinci bir çocuk peşinden bacaya gönderilirdi. İkisinin de bacada mahsur kaldığı ve boğularak öldüğü vakalar ender değildi. Böyle durumlarda, bacada mahsur kalan çocukları çıkarmak için evin duvarının yıkılması gerekirdi.
Baca temizleyicisi çocuklar bacalarda mahsur kalır, yükseklerden kayıp düşer, dönemeçlerde nefes alamayacak kadar sıkışır veya üzerlerine dökülen kül birikintilerinin altında boğularak ölürdü. Kurum parçacıklarından gözleri hasta olur, iltihaplanır ve kör olurdu. Omurgaları, kolları ve bacakları yetersiz beslenmeden ve doğal olmayan pozisyonlarda uzun saatler çalışmaktan şekil bozukluğuna uğrardı. Hemen hepsi kronik solunum yolu hastasıydı ve ergenliğe geçebilenler, büyük ihtimalle ağrılı bir skrotum kanserine yakalanırdı. Ki bu kanser türü baca temizleyicilerine özgüydü ve Sanayi Devrimi sırasında bildirilen ilk meslek hastalığıydı.
Benzer uygulamalar başka Avrupa ülkelerinde de vardı. Fakat küçük çocukları dar ve uzun bacalara göndermekle ilgili en büyük istismarlar İngiltere ve İrlanda'da ama özellikle de Londra’da görülüyordu. Ve 1875’teki ‘Baca Temizleyicileri Yasası’na kadar baca temizleyicisi çocuklar bu acımasız koşullarda çalıştı, hastalandı ve öldü.
Temel derdi din ile bilimi uzlaştırmak olan Kingsley, ‘Su Bebekleri’ni işte bu toplumsal arka planda yazmıştı. Hemen her edebi eser gibi döneminin sınıfsal koşulları, plansız bile olsa Kingsley’nin ‘Su Bebekleri’ne de sızmış ve eserin ana karakteri olan baca temizleyicisi yetim Tom, Viktorya İngiltere'sinde çocuk işçiliğinin ve çocuklara yönelik kötü muamelenin bir temsiline dönüşmüştür.
Evrim teorisi, canlıların bir evrimleşme süreciyle sudan karaya geçişine izin veriyorsa, karadan da tekrar suya geçişine neden izin vermesin? Masal, dönemin bilimsel bulgularıyla henüz desteklenmeyen, bu nedenle de ancak ayakları yere basmayan bir düşünce deneyi statüsündeki bu varsayıma dayanır. Ama masal masaldır. Ve masal dünyasının olanakları bilimsel olabilirlikle sınırlı değildir. Kingsley’in karadan suya geçişi de bir yeniden doğmadır ve masalda, ölen çocuklar suyun altında, bir su bebeği olarak yeniden dünyaya gelir.
Kahramanımız tipik bir Viktoryen dönem çocuk baca temizleyicisi olan küçük Tom’dur. Tom yetim ve yoksuldur. 10 yaşında olmasına karşın okur yazarlık dahil hiçbir eğitimi yoktur. Ne bir dua bilir ne de Tanrı hakkında herhangi bir şey. O sadece baca temizler. İşi karşılığında az yemek, fakat bolca dayak yer. Ve ta ki bir nehirde boğulup da bir su bebeği olarak yeniden doğana kadar, zalim ve ayyaş ustası Grimes tarafından köle gibi çalıştırılır.
Hikâye Grimes’ın, saygın bir yerel yargıç olan Sir John Harthover'ın bacalarını temizleme işini almasıyla başlar. Grimes ağzında piposu; eşeğine biner ve o önden gider, elinde ağır baca fırçası taşıyan Tom arkadan, yargıcın malikanesine doğru yola koyulurlar.
Malikanenin kapısından girdiği anda Tom gördükleriyle adeta büyülenir. Daha önce böyle büyük ve böyle güzel bir ev görmemiştir. Bahçesi yemyeşil, değişik ağaç ve çiçeklerle dolu bu güzel ve aydınlık evin içinde onun yeri elbette malikanenin en karanlık dehlizlerine açılan pis bir deliktir. Evin ana kapısından girmesine izin verilmeyen Tom, hemen iş başı yapsın diye doğruca baca labirentine bağlanan ana şöminenin önüne getirilir. Ve Tom şömine açıklığından girip, içindeki kurum ve isi temizlemek için başının üstünde yükselen karanlık ve ürkütücü tünele tırmanmaya başlar. Ev büyüktür ve odalarının bacaları birbirine bağlanarak duvarlarında içinde karmaşık bir ağ oluşturur. Tom kurumlarını temizleye temizleye bir bacadan bir diğerine geçer. Ama bir süre sonra karmaşık ve zifiri karanlık baca sisteminde yolunu kaybeder ve bir çıkış ararken sonunda yanlışlıkla, evin kendi yaşlarındaki kızı Ellie'nin odasındaki şömineye düşer.
Beyazlar içinde uyuyan Ellie, Tom'un şimdiye kadar gördüğü en güzel kızdır ve gözüne, cennetten çıkmış bir melek gibi görünür. Ellie uyumaya devam ederken Tom etrafına bakınır ve yanı başındaki siyah, çirkin ve gözleri kırmızı tuhaf yaratığı görünce bir an dehşete kapılır. Bu “küçük siyah maymun”un bu tatlı ve güzel kızın odasında ne işi olabilir! Ama sonra Tom, bu küçük siyah maymunun aynadaki kendi görüntüsü olduğunu anlar ve beyazlar içindeki pamuk tenli Elli’nin yanında, hayatında ilk kez kirli olduğunu hisseder. Bu sırada Ellie uyanır ve is karası Tom’u karşısında görünce korkudan büyük bir çığlık atar. Ellie’nin çığlığıyla yaşlı bakıcı hemen odaya dalar. Tom neye uğradığını şaşırmıştır ve açık pencereden kendini dışarı atar. O kaçıp da arkasından çığlıklar yükselince etraftakiler onu hırsız zanneder ve bahçıvan, kahya ve ustası Grimes’in de dahil olduğu büyük bir grup Tom’un peşine takılır.
Dehşet içindeki Tom arkasına bile bakmadan kaçar. Bozkırları, ormanları, dağları ve tepeleri aşar ve yorgunluktan canı çıkana kadar hiç durmadan koşar. Şimdi istediği tek şey önüne çıkan ilk nehirde vücudunu kaplayan pislikten kurtulup ‘temiz’ olmaktır. Bir nehrin kıyısında döküntü giysilerini çıkarır ve uzaklardan gelen çan sesleri eşliğinde ‘temiz olmalıyım’ diyerek nehrin berrak sularına kendini bırakır. Tenini kaplayan kirden kurtulmak öyle bir huzur verir ki Tom suyun içindeyken derin bir uykuya dalar. Esasen Tom boğulur. Eğitimli ve iyi ahlaklı bir insana dönüşmesi için ikinci bir şansın verildiği muhteşem bir sualtı dünyasında ve bir su bebeği olarak yeniden doğar.
Çocuk işçiliği, açlık, yoksulluk ve kötü muamelelerden ölen onun gibi daha binlerce çocuk da efsanevi bir peri adası olan St Brendan Adası’nda suda yaşayan varlıklar olarak yeniden doğmuştur. Hatta Tom’un baca temizleyicisi olduğu günlerde karşılaştığı güzel kız Ellie de Tom’dan bir süre sonra nehir kıyısındaki bir gezintide suya düşerek boğulur fakat o sualtındaki yeni hayatına Tom’un tersine, bir eğitim meleği olarak devam eder. Masalda ölüm asla nihai bir son değildir, fakat yalnızca bir formdan bir diğerine geçiştir.
Bir su bebeği olarak sualtında yeniden doğan Tom, bir bakıma varlığının embriyonik formuna geri dönerek hayatına yeni baştan başlar. Büyülü sualtı dünyasında gizemli yaratıklarla, konuşan deniz hayvanlarıyla ve kendisi gibi pek çok su bebeği ile karşılaşır. Suda geçirdiği yedi yılda iki yaşlı perinin yardımları ve Ellie’nin öğretmeliği sayesinde dünyada ona öğretilmeyen şeyleri ve dahası, iyi bir insan olmayı öğrenir. Tom kendisine verilen bu ikinci şansı değerlendirir ve modern dünyayla ilişki kurabilen saygın ve eğitimli bir bilim insanı olur. Hikâyenin dini-didaktik anlatısında Tom’daki bu dönüşüm, hristiyan ahlakına uygun yaşamayı öğrenip benimsemesinde gizlidir. Ve yeniden doğup, doğru eğitimi alarak - ki hikâyenin öğretisinde bu ikisi de aynı şeydir - Tom artık gerçekten temiz, itaatkar ve iyi bir insan/Hristiyan'dır.
Çocuk işçiliği ve Viktoryen dönem yoksullarının acımasız koşullarını bir masal dünyasına taşıyan ve esasında başarılı bir fantastik dünya kurgusuyla başlayan eser, kısa sürede sosyalist rahip Kingsley’nin sosyalistliğinden çok rahipliğinin ağır bastığı, dini mesaj içerikli bir metne dönüşür. Bölümler ilerledikçe dini sembolizm fazlasıyla artar ve yazık ki eser sıkıcı düzeyde didaktikleşir. Sonunda Kingsley orijinal ilhamını tüketerek kendi eserini anlamsızlaştırır ve sosyalist rahipliğinden geriye Hristiyan ahlakçılığı kalır.
Örneğin, kurtuluş ve kefaret teması hikâyede o kadar güçlenir ki zavallı küçük Tom’un baca temizleyicisiyken yaşadığı ızdıraplar sanki bu ızdırapların hiçbir sorumlusu yokmuş gibi onun ölümüyle bir anda konu dışı kalır. Küçük bir çocuk olan Tom’un önceki hayatında acımasız koşullarda yaşayıp yine o koşullarda ölmüş olması bile ona sualtında bir su bebeği olarak yeniden doğduktan sonra ikinci bir şansın verilmesini garantilemez. Çünkü her şeyden önce, bu ikinci hayatı yaşamayı hak eden iyi bir insan olduğunu kanıtlaması beklenir.
Kingsley’nin sosyalistliğinde, ayakları yere basmayan bir ahlakçılık egemendir; ahlaklı ve eğitimli olmak, koşullardansa bireysel seçimlerle ilgilidir. Bu eğilim özellikle farklı sınıflardan benzer yaşlardaki iki çocuğun, Tom ile Ellie’nin ilişkisinde oldukça belirgindir.
Ölmeden önce Ellie malikanede yaşayan zengin bir yargıcın kızıyken, Tom bir baca temizleyicisi yani çocuk işçidir. Öldükten sonra Tom bir su bebeğine dönüşür. Fakat Ellie doğrudan cennete gider ve bir eğitim perisine dönüşür. Ellie'nin cennete gitmek için evrimsel bir yolculuğa ihtiyacı yoktur, çünkü zaten ahlak konusunda iyi eğitim almış ve iyi bir insandır. Sınıfsallık, Kingsley’nin kafasında sanki ontolojik bir sınıfsallıktır, varlığın özüne işlemiş ve öldükten sonra da devam eder. Ellie sualtında da sınıfsal üstünlüğünü sürdürür ve Tom’un ikinci şansı, ölümden sonra yeniden doğmak değil fakat yeniden doğduktan sonra sınıf atlamaktır.
Kingsley’nin dönemin ırkçı görüşlerinden bağışık olmadığı bilinmektedir. Zaten Su Bebekleri’nde Ellie’nin iyiliğini anlatırken açıkça ırksallaştırılmış terimlere başvurur. Kızın iyiliği ve güzelliği sanki ırksal bir iyilik ve güzelliktir. Kingsley toplumsal sınıfları temizlik kavramıyla ilişkilendirerek bu hiyerarşiyi daha da sert bir şekilde yeniden kurar. Tom gibi ustası Grimes de kirlidir örneğin ve kirlilikleri, ait oldukları aşağı sınıfın ortak bir özelliği olduğu vurgulanırcasına her fırsatta betimlenir. Ellie'nin tanıtıldığı sahne ise Hristiyan ahlakını beyaz ırkın saflığına bağlar. Kingsley, biyolojik gelişmişlik açısından aşağı düzeydeki insan ırklarının var olduğu inancını, toplumsal alt sınıfların örneğin işçi sınıfı üyelerinin ortak özelliklerini betimleyerek desteklemeye çalışır.
Toplumsal alt sınıfların birbirine benzer özellikleri, örneğin temizliği yeterince önemsememeleri koşullardansa bu alt sınıfların aslında aşağı bir ırka ait oldukları düşüncesiyle açıklanır. Dahası Kingsley, tıpkı takip eden on yıllardaki Sosyal Darwinistler gibi türlerin akışkanlığı fikrine dayanan evrim teorisi ile ırkçı düşünceleri aynı anda benimseyerek, asılsız bilimsellikten tehlikeli olabilecek biyopolitik görüşlere açılır. Dönemin ideolojik bir yorumu olarak ilerleme şeklinde ele alınan doğal seçilim, onun için, ırklar arasındaki hiyerarşinin bir gerekçesine dönüşür. Üst sınıfların alt sınıflara üstünlüğü artık toplumsal bir durum değil, fakat biyolojik bir zorunluluktur.
‘Su Bebekleri’, hikâye ilerledikçe içine sızan ırkçı fikirler ve Hristiyan ahlakçılığı bir yana, ilginç ve yaratıcı bir masal dünyası kurar. Dönemin işçi sınıfının koşullarını yansıtmakta da başarılıdır. Öte yandan, bir işçi olan Tom’un kurtuluşunun ancak bir mucizeyle gerçekleşmesi sanki 19. yy İngiliz işçi sınıfına bir mesajdır: Sınıfsal kurtuluşla kıyaslandığında, ölüp yeniden doğmak daha olasıdır. Sosyalist rahibin mesajı burada dinlerin genel bir işleviyle uyum içindedir. Kurtuluş hemen şimdi ve burada değilse, başka nerededir?