Adı Erkut Söğüt.
Muharrem Bey, 60'ların sonu, 70'lerin başında Almanya'ya eşiyle birlikte işçi olarak çalışmaya gidiyor.
Kendisi bir fabrika hattında, eşi Rengül ise temizlik işlerinde çalışıyor. 3 çocuğu var... iki oğlu ve bir de kızı.
Muharrem ve Rengül, eğitimli değiller. Çocuklarının hayatını kurtarıp onlara iyi bir gelecek verebilmenin yolunu, Nevşehir'den kalkıp Almanya'ya göçerek buluyorlar.
Onlar bedenleriyle para kazanmanın tüm zorluklarını yaşadıkları için, evlatlarının iyi eğitim almasını istiyor.
Dil bilmemenin ezikliğini ve okuyamamanın tüm zorluklarını fazlasıyla hisseden baba için eğitim en önemli şey.
Anne ise; üç kardeşi büyütürken dürüstlük ve mutlu olmanın, aileye sahip çıkmanın önemini aşılamış.
Bence aslında gerçek başarı ailenin.
Ben size bu gün Erkut'u anlatacağım. Çok içimizden biri.
Etrafımızdaki başarı öykülerinden biri...
Bu genç adamın hayata başarıya olan tutkusu etkiledi beni.
İşini anlatırken parlayan gözleri, iş tutkusu etkiledi.
Anne ve babasını anlatırken onlara duyduğu saygı, sevgi etkiledi.
Annesi onun hayat mentörü olmuş.
Onun gibi pozitif olmak istemiş. Yılmadan çalışarak, hedeflerine ulaşmak istemiş.
Annesini ilk kazandığı parayla emekli yapmayı hayal etmesi etkiledi beni.
Annesinin her sabah üç gibi kalkıp fabrikaya topallayan bacağıyla giderken hazırladığı kahvaltıları hiç unutmaması etkiledi.
Ailesine bu kadar sahip çıkması, kardeşini yanına alıp onunla çalışması, ona kol kanat olması etkiledi.
Para kazanıp eğlenceye dalmaması, "Harvard'da profesör olarak ders vereceğim" demesi etkiledi.
Pandemi döneminde futbolcularıyla birlikte gidip yoksullar için yemek dağıtması, imkansız çocuklar için okul yemekleri pişirmesi etkiledi.
Mesleğine olan tutkusu etkiledi. Kısacası hayata tutkusu etkiledi.
Erkut 40 yaşlarında, evli ve 3 yaşında bir oğlu var.
Ofisi Londra'nın en şık caddelerinden birinde. Harrods'un karşısında.
Ofisinin alt katında minik bir kafeteryası var. Kahve çekirdeği alıp kahve dükkanlarına da satıyor. Kafası zehir gibi ticarete de çalışıyor, belli.
Kız kardeşi de hukuk okumuş, birlikte çalışıyorlar.
Beni kafeteryada karşıladı, enerjisi çok yüksek ve pozitif.
Tam bir işkolik. Çalışmak onun kendini ifade etme şekli olmuş.
Kardeşi Gül diyor ki; "Ben dinlerken bilirdim onun başaracağını... O kendine inanır ve bunun için çok çalışırdı, başardı da".
Erkut, konudan konuya heyecanla geçerken, "Hep çalıştım, zeki olmak yetmiyor, çalışmazsan olmuyor. Üstelik bunu sürekli yapman lazım" diyor.
"Mesela abim, benden daha zeki ama çok çalışmak istemedi. Rahat yaşamak istedi, öyle mutlu o. Herkesin yolu farklı. Benim yolum farklı, mutluluğun tek bir formülü yok.
"Ben öğrenmek ve öğrendiklerimi anlatmak istiyorum.
"Onun için Harvard'a konuk eğitmen olarak gittiğimde profesör olup burada ders vermeye söz verdim kendime. Hedef koymazsan yapamazsın" diyor.
"Benim sözüm vardı kendime, ben öğretmen olacaktım. Bunu istedim hep!
"Etrafıma bildiklerimi anlatmak, anlatırken de öğrenmeye devam etmek… Ama babam doktor ya da avukat olmamı istiyordu. Sonunda hukuk okuyunca ikimizin de dediği oldu.
"Almanya'da hukuk okumak çok zor. Biz 400 kişi girdik okula, 40 kişi mezun olduk. Okulu kazanmak değil, bitirmek zordu Almanya'da."
Avukat olduktan sonra master yapıyor, yetmiyor doktora, üstelik iki ülke hukukunu da öğreniyor. Türk olmanın ve Alman olmanın avantajını işe çeviriyor.
Spor hukuku ve pazarlama Erkut'un uzmanlık alanı. Family&Futbol adlı bir şirketi var.
Hukuk okuduğu için de, bu konuda kendini iyi geliştirmiş. Ünlü futbolcu Mesut Özil'in menajeri.
Yaklaşık 30 futbolcusu var. Futbolcularının çoğunluğu Almanya, Türkiye, Avusturya ve İngiltere'den. 4 farklı ülkede ofisi var. Yanında yetiştirdiği menajerlerle de Ürdün, İspanya, Almanya gibi farklı ülkelerden 15 kişilik takımla ağırlıklı Avrupa'ya yayılmış durumda.
Gelecek 3-5 yıl içinde çalıştığı futbolcu sayısını 100'e çıkarmayı hedefliyor.
Bu işte en büyük ve kurumsallaşmış şirketler Amerika'da diyor. Onun şirketini de satın almak isteyenler olmuş ama "daha erken, yapacak çok şeyim var" diye reddetmiş.
"Peki senin bir futbol menajeri olarak diğerlerinden farkın ne" diye sordum. "Niye aileler ve futbolcular seni seçiyor?"
Şöyle bir örnekle cevapladı:
"Geçen gün Afrikalı bir aile geldi. Baba doktor. Anne ile birlikte bir otelde toplantı odası tutmuşlar. O gün peş peşe menajer şirketleri dinliyorlar.
"İçeriye genel müdürümle girdik. Ben onlara şunu söyledim. Önerim şu oldu. Oğlunuz için bir gelecek planı hazırlarım. Ola ki bir sakatlık yaşadı ya da bir nedenle futbol oynayamadı. Onu mesleksiz, eğitimsiz bırakmayız. Futbola paralel olarak eğitimini destekler, mentörlük yaparız.
"Kişisel gelişimi içinde destek veririz dedim. Çok yetenekli bir çocuk, çok genç yaşta milli takımda oynamaya başlamıştı. Onunla çalışmak bizim istediğimiz bir şeydi.
"Birkaç gün sonra aile bizi çağırıp işi verdi. Sebebini sorduğumda bir tek siz eğitimi önemsediniz, bizi bu etkiledi dediler. Eğitimci olmam yaptığım iş için çok önemli.
"Ben buna çok inanıyorum. Ayrıca genç yaşta gelen başarı ve stresi yönetebilmek için de mentöre ve psikolojik desteğe çok ihtiyaçları oluyor.
"Eğitim... Eğitim... Eğitim…
"Hedef koyuyoruz sporcu için, birlikte buna ulaşıyoruz.
"Hedefleri koyarken de de bütünsel yaklaşıyoruz. Pazarlama etkinliklerinin yanı sıra, sporcu lisans haklarından tutun, sosyal medyaya, basın ilişkilerine, ailesi ile ilişkilerine kadar işin içindeyiz."
"Mesela İrlanda genç milli takımında oynayan bir sporcum var. Çok zeki, eğitiminde de çok başarılı. City of London'da okuyor. Onun Harvard'da master yapmasını hedef olarak koyduk. Oranın takımında oynamasını ve eğitimini de burslu olarak tamamlamasını sağlamaya çalışıyorum. Benim eğitmen olmamın böyle avantajları oluyor sporcularıma."
Yanında çok genç bir ekibi var. Sporcularının her biri "fashion celebrity" gibi. Mesut Özil için harika işler yapmışlar. Dünyanın her yerine satılacak birbirinden güzel marka işbirlikleri.
Bayıldım gördüğüm spor ayakkabılara, hoodielere, şapkalara. Yakında lansmanını yapacaklarmış... İş modelleri çok genç. Dünyanın her yerine bağlantıları var.
Dil bilmenin büyük avantaj olduğunu söylüyor. Menajer olacakların mutlaka iyi İngilizce ve İspanyolca bilmeleri gerektiğini düşünüyor.
Futbolcuların bu işleri güvendikleri insanlara bırakabilmeleri, onların üzerinden en azından büyük yük alıyordur sanırım. "Beyond The Names" adlı şirketiyle futbolcularına bu tip hizmetler veriyor.
Aynı zamanda onlara 'Able' diye kurduğu şirketiyle de konsiyaj hizmeti veriyor. Otelleri, uçakları, restoran rezervasyonları... Her şeyi bu kurduğu sistemin içinde çözmüş.
Dedim ya iyi bir iş adamı.
Yatırımları içinde servis veren departmanları var. Futbolcuları ile hangi iş kollarına yatırım yapılacaksa bu konuları araştırıp birlikte karar veriyorlar.
Bu arada meraklıları için bir de kitabı var: 'How to become a football Agent'.
Merak edip sordum; "Türk aileler futbol yeteneği olan çocuklarına yeteri kadar vizyoner destek verebiliyor mu" diye!
Türk ailelerin çocuklarına, onların ekonomik geleceğinin güvencesi olarak baktıklarını, bunun da genç futbolcularda çok büyük bir baskı yarattığını söylüyor ve diyor ki:
"Çocukları zaten onlara bakar. Bu bizim kültürümüzde var. Onların vereceği en büyük destek mesleklerine ve eğitimlerine odaklanmalarını sağlamak olmalı. Ama maalesef çoğu para derdine düşüyor. Hatta bazı babalar işlerini bırakıp çocuğun kazandığı parayla yaşamaya başlıyor. Bunlar çok yanlış. Onları psikolojik olarak para baskısına sokuyor. Onların desteğe eğitime ihtiyacı var. Strese değil. Çocuklar kendilerini para kasası gibi görmeye başlıyor. Başarı o yüzden devamlı olamıyor."
"Menajerlik işini meslek olarak seçeceklere tavsiyen ne" diye sorduğumda ise, "Para aklınızı çelmesin, kısa yoldan kazanmak için kirli işlere girmeyin. Dürüst olun zaten o paraları kazanacaksınız. Uzun soluklu çalışmayı ve güvenilir olmayı seçin" diyor.
"Yanında çalışanlarla, onlarla ilişkin nasıl" diye de sordum...
"Hepsi çok genç, onların kurum kültürünü almalarını ve gerekli eğitimleri tamamlamalarını önemsiyorum. Bizzat her biriyle kendim ilgileniyorum.
"Şirket anayasamızı birlikte yazıyoruz. Birlikte karar alıyoruz. Maaşlarının yanında başarı primleri var. Ben buna inanırım. İnsan hedef koymalı, yoksa çok motive olarak çalışmıyor. Maaşı yüksek olursa niye çalışsın ki?
"Hedefi bir başarıya bağlanırsa daha azimle çalışır. Zaten o zaman, onun üstünde kazanır diye düşünüyorum. Bir tek Genel Müdürüm Jason'ın maaşı yüksektir. O yönetir bütün işleri. Diğer menajerlerim ve ofis pazarlama takımım başarı primi alırlar.
"Okurken çok işte çalıştım... Tezgahtarlık, garsonluk, yapmadığım iş kalmadı. Gençken futbol oynardım, iyiydim de. Ama babam hiç istemedi oynamamı. Bir gün bile izlemeye gelmedi. Destek olup aklım çelinmesin diye sanırım.
"O yıllarda Almanya'nın en iyi menajerinin yanında staj yapmayı koydum kafama. Kafelerde çalışmak yerine... Çok uğraştım…
"'Beni stajyer olarak kabul edersen, sana faydam olur, bilmediğin şeyleri yaparım, sen de kazanırsın' dedim ama olmadı!
"'Sahibi beni kabul etmedi. Prensip olarak stajyer almıyoruz' dedi. Görüşmede 'sana faydalı olurum' dedim ikna edemedim. Beni geri yolladı.
"Gizli olan bilgileri duymamı istemedi sanırım. Fakat vazgeçmedim, 7 ay boyunca ayda bir defa ona sporcu davalarını inceleyen raporlar yazdım. Biliyordum ki, avukat olmadığı için işine yarayacak ve onları okuyacak. O okumasa bile ben onları yazarken bilgimi geliştirip öğrenmeye devam edecektim. Öyle de oldu. Yılmadım, her ay iki saat trene binip o ofise gittim. Sahibini hiç göremedim ama hazırladığım bülteni sekreterine bırakıp çıktım. Bunu 7 ay yaptım. Fakülteden arkadaşlarım dalga geçti. Vaktimi boşa geçirdiğimi düşündüler.
"Onlar hafta sonları dışarı çıkarken ben kütüphanede okuyup o bültenleri hazırladım. Bir gün beni aradı ve elinde federasyonla ilgili bir dava olduğunu söyledi ve bunu çözmemi istedi.
"O dava üstünde 3 ay çalıştım. Duruşmaya girdim ve kazandım. Bir yıl sonra o ofisin, maaşlı olmasa da, saatle çalıştırdığı elemanı oldum ve Türkiye'deki işlerini de takip ettim. Bu benim meslek hayatımın dönüm ve başlangıç noktası oldu.
"Gençlere en büyük tavsiyem, başarısızlıkları işinizin başarısı için kazanç görün. Bunlar gelişimin parçası. O şirket beni hiç bir zaman kadrosuna almadı, hep dışarıdan çalıştırdı. Üç yıl sonra gördüm ve anladım ki, almayacak da. Ve karar verdim, kendi şirketimi kurdum.
"Şükür şirketi kurduktan 3 yıl sonra Mesut Özil'le çalışabilecek bir ajans olmayı başardık. Şimdi birbirinden kıymetli 30 sporcum var. 5 yıl sonra 100 futbolcumuz olacak, ben de Harvard'da profesör olup ders vereceğim."
Eminim Erkut bu hedefini de gerçekleştirir. Dilerim Türkiye'de futbolcu olmak, menajer olmak isteyenler bu yolculukta eğitimi ve yabancı dil bilmeyi göz ardı etmezler.
Başarı için çok çalışmak ve sürekli çalışmak şart.
Kalın sağlıcakla.