Okullar açılıp eski hayatımıza dönme çabası verirken yükselen Covid-19 dalgası, yeniden hepimizin moralini bozdu sanırım.
Dün oğlumun okulundan aradılar. Zaten birkaç gün önce John bana "Anne burada herkes öksürüyor, yakında bizi yollarlar" diyordu.
Böyle bir şeyin olmasından gerçekten çok korkuyordum ki, bugün sabah okuldan telefon geldi. John'un odasında iki çocuk Covid-19 kuşkusuyla karantinaya alındı. Bugün de çocuklara NHS (National Health Service) test yaptı. Sonuç en iyi ihtimalle 24 saat içinde yada takip eden günlerde gelecek.
Oğlum, o çocuklarla aynı odayı paylaştığı için, kendini kötü hissetmese de, şu anda karantinada.
Neden ona da test yapılmadığını sorduğumda, NHS'in maalesef hızla artan talebe yetecek laboratuvar desteğini bulamadığını öğrendim. "O yüzden önce acil olan vakalara test yapıyoruz" dediler.
Yapacak bir şey yok. Bizim çocuk, diğer arkadaşıyla birlikte odada, derslere giremeden bir beş günü karantinada geçirecek.
Şunu görüyor ve izliyorum ki, yaşadığımız bu global krizi yönetme tecrübesi maalesef hiçbir kurumda ve devlette yok. Dolayısı ile bu krizde okullar, havayolu şirketleri, eğlence sektörü, sağlık kurumları, siyasi otoriteler büyük bir sınav veriyor.
Yaşananların duygusal ve ekonomik hasarı ne kadar sürer bilemiyorum. Cevabını da kimsenin bugünden verebileceğini zannetmiyorum.
Özellikle ikinci dalganın dünyayı sardığı şu günlerde kimimiz panik halinde yaşarken kimimiz hâlâ durumun farkında bile değiliz.
Burada artan Covid-19 vakaları nedeniyle durumlar pek parlak değil.
Dün uzun bir süreden sonra ilk defa Boris Johnson kaygılarını ve önlem taleplerini tekrarladı.
Pazartesi gününden itibaren artık iki ayrı haneden maksimum 6 kişi bir araya gelebilecek. Kural ihlali 100 pound gibi bir cezaya tabi.
Birleşik Krallığa bağlı İskoçya, Galler, Kuzey İrlanda, farklı kararlar alınca, ortalık biraz karıştı. Medya da, hükümeti eleştirmek için yeni bir malzeme daha bulmuş oldu.
Sayılar artmaya devam ederse, alınan tedbirler katılaşarak devam edecek sanırım.
Boris Johnson sayıların artmasında gençlerin etkisinin çok yüksek olduğunu belirtirken, gençlerden daha dikkatli olmalarını istedi. Gençleri suçlayan bir tonda konuştuğu için de medyada bazı gruplar tarafından eleştirildi.
Benim de gözlemim şu ki; gençler günlük yaşamlarında pek virüs varmış gibi yaşamıyorlar. Özellikle arkadaşlarıyla buluştuklarında öpüşüp sarılma durumu çok yüksek.
Hükümet ekim ayı sonuna kadar test sayısını 500 bin adet daha artıracağını söyledi. Fakat bilim insanları mevcut laboratuvarların bu çalışmayı destekleyecek gücünün olmadığını söylüyor. Covid-19 testlerinin hükümete maliyeti ise 100 milyarın üstünde olacak.
Geçtiğimiz çarşamba gününe kadar İngiltere'de yeni virüslü sayısı 2 bin civarına ulaştı. Şu anda günde 250 bin ile 300 bin test yapılıyor. Bu test sadece o andaki mevcut durumu fotoğraflıyor.
Şimdiye kadar 100 bin'e yakın da antibody test yapıldı. (Antibody, kimin Covid-19 geçirip geçirmediğini gösteren bir test.)
İstatistiksel olarak, yapılan testlerin 5'te 1'i negatif çıkarken, gençlerin test sonuçlarıysa yüksek oranda pozitif çıkıyor.
Dün, Sağlık Bakanlığı tarafından bir reklam filmi yayına girdi, ben filmi çok faydalı buldum. Bizim kamu yararına spotlarımız gibi. Filmi MullenLowe reklam ajansı çekmiş. Bu tip filmler her zaman toplum üzerinde çok olumlu etki yapıyor diye düşünüyorum.
Gösterilen filmlerde sık sık el yıkamamız, maske ile dolaşmamız ve mesafeyi korumamızın gerekliliği vurgulanmış. "Bunları yaparsan aileni, arkadaşlarını, iş arkadaşlarını ve tanımadığın herkesi korursun" mesajı var.
Kampanya, televizyonda, on demand kanallarda, outdoor medyada, sosyal medyada ve gazetelerde yayınlanmaya başladı. Belki Türkiye'de de bir hazırlık vardır yoksa da yapılmasında çok fayda olduğunu düşünüyorum.
izlemek isteyenler için her iki filmin de linkini bırakıyorum. İkinci film de burada.
Önümüzdeki üç ay salgın artmaya devam ederse Christmas tehlikede.
Hristiyan dünyası için ailelerin bir araya geldiği aralık ayı, Covid-19 kısıtlamaları nedeniyle sönük geçecek, durum onu gösteriyor. Belki farklı hanelerde yaşayan aile üyeleri eskiden olduğu gibi bir araya gelemeyecek, birbirlerini uzaktan kutlayacaklar. Düşünsenize bizdeki bayramlar gibi bir araya gelip kocaman aile olduğunuzu... Tabi ki risk artabilir.
Aynı zamanda alışveriş çılgınlığının en dorukta olduğu bu dönem, ekonomi için de çok önemli. Ortalama bir ingiliz, bu dönemde sadece hediye için 500 pound bütçe ayırırken bu toplamda 27 milyar poundluk bir ekonomi yaratıyor.
İşsizlik ve artan virüs sayısı bu dönemi haliyle çok etkileyecek. Yeme İçme ve eğlence sektörünün yanı sıra pek çok sektör beklediği bu dönemi maalesef kötü kapatacak.
Şimdiden salgının Christmas'ı negatif etkilememesi için uyarılar artıyor.
İngiltere'de bu hafta Covid-19 dışında neler oldu birazcık da onlardan bahsedeyim size...
ITV kanalı sonbahar sezonunda GMB (Good Morning Britain) ile BBC sabah haberlerini rating sıralamasında geride bıraktı. Piers Morgan ve Susanna Reid tarafından sunulan program en çok gençler ve kadınlar tarafından izleniyor. Program; çok informatif, zeki, alçakgönüllü, hareketli ve alışkanlık yaratan yapısıyla izleyicileri tarafından çok beğeniliyor.
Ben de hemen hemen her sabah 6'da kalkıp haberleri buradan izlemeye bayılıyorum. Özellikle yaz tatilinden döndükten sonra Piers Morgan, stratejik olarak kanalda insanları pozitif mood'a itecek ve sabahın ilk saatlerinden itibaren enerjetik ve mutluluk verecek içeriklerle haber vermeye gayret ediyor.
Programa bağlanan popstarlar, ünlü yazarlar haber kanalının erken saatlerdeki kuşağını eğlenceli bir hale dönüştürüyor. Piers Morgan aynı zamanda çok okunan Daily Mail gazetesinin online yayınının da başında.
Piers Morgan hükümeti ve Boris Johnson'ı ağır bir şekilde eleştirdiği için program Conservative parti tarafından protesto ediliyor ve hiçbir bakan ve hükümet sözcüsü kanala görüş vermiyor. Yaklaşık 133 gündür bu gerilim devam ediyor. Her gün Piers Morgan ve ekibi yayında hükümetin basın özgürlüğü kuralını bozduğunu ve kanallarına ayrımcı yaklaştıklarını tekrarlıyorlar. Bakalım bu iş daha ne kadar sürer.
Bence parti için de, program için de bu gerilim imaj kaybettirici oluyor.
Basın ve politikacıların ilişkileri, her ülkede tonları farklılık gösterse de, genelde gergin olabiliyor. Oysa eleştiri her zaman karşı taraf için bir gelişim alanına işaret ediyor. Tabi ki, yapıcı olmak koşuluyla. Ancak siyasette ton bırakın yapıcılığı yıkıcı bir hâl alabiliyor.
İlgimi çeken bir haber de bu oldu...
Özellikle son yıllarda diversity (çeşitlilik, farklılık) biliyorsunuz dünyada büyük trend. Şirketler çalışan profillerini seçerken her etnik gruptan, cinsiyetten ve dinden insanları temsil edebilmek için bu konulara hassasiyet gösteriyorlar.
Çok ilginç bir örnek bu hafta İngiltere'de yaşandı. Bakalım siz bu vakayı nasıl değerlendireceksiniz, merak ediyorum. Herhangi bir şirket düşünün bir eleman arayışında ve iş ilanı veriyor ve aradıkları kişide teknik konuların yanı sıra kişilik özelliği olarak "happy'' (mutlu) bir çalışan istiyorlar ve kıyamet kopuyor...
Şimdi soruyorum size şirketler eleman ilanlarında bu içerikle bir ilan verebilir mi veremez mi? Daily Mail haberi şöyle:
Sanırım artık veremeyecek. Bugün sabah haberlerinin gündemindeydi bu konu. İlanı veren kuaför salonu sahibine Job Center'dan (iş ve işçi bulma kurumu diyelim) uyarı gitmiş ve reklam da ayrımcı yaklaşıyorsunuz demişler ve reklam yasaklanmış! Çok güldüm. Kuruma göre bu ilan mutsuz insanları dışlayıcı bir ilanmış.
İçimden artık yuh bu kadar da olmaz diye düşündüm. Şirketler niye mutsuz insanları işe alsın ki? Hele bu bir kuaför salonuysa... Adamın işi zaten müşterilerini mutlu etmek.
Yoksa onca parayı niye versin ki müşteri?
Hizmet sektöründe iş sadece eylemi eksiksiz yapmak değil onu süsleyip de satabilmek bunu da ancak enerjisi pozitif doğasında mutluluk olan insanlarla yapmak daha kolay olur diye düşünüyorum.
Burada bir ayrımcılık göremedim ben doğrusu.
Bir başka örnek de WPP ajansının Ceo' su Mark Read'den geldi. Yatırımcı toplantısında gelen sorulara cevap verirken ajans çalışanların büyük çoğunluğunun "çok şükür ki" yaş ortalamasının 30'un altında olduğunu söyledi.Sonra da bu açıklamayı düzeltebilmek için özür diledi. Yaş üzerinden yorum yapmasının hatalı olduğunu, 30 yaşın altındaki birinin harika TV reklamları yapabileceği gibi, 40 yaşının üstündeki insanların da digital marketing'de başarılı olabileceklerini söyleyerek ajans politikasının kesinlikle ageism olmadığını belirtti.
Dönem öyle bir dönem ki artık her söylediğimizi şirket içinde ve dışında düşünüp iyi tartmak, danışmanlarımızla çalışmak lazım.
Özellikle Black Live Matters'dan sonra dünyada yeni bir akımı başladı. Hassasiyetler daha da yükseldi.
Artık söylediğimiz her sözü, iyi tartma dönemi...