Bu hafta Covid ve Amerikadaki başkanlık seçim haberleri dışında, ilgiyle izlediğim bir haberi aktarmak istiyorum sizlere; Prens Charles'ın Vogue dergisiyle yaptığı röportajı.
Bu röportajın arkasındaki felsefe beni çok etkiledi. Toplumların sürekliliği ve kültürlerinin devamı için sembolik gibi gördüğüm Monarşinin, ülkenin sistemindeki rolünü gösteren iyi bir örnek.
Prens Charles'ın üstlendiği rolün, ne büyük bir liderlik fonksiyonu olduğunu düşündüm.
Ülkenin ekonomisini yöneten hükümetin yanı sıra; kültür değerlerini, geleneklerini devam ettirmeye çalışan bir kurumun başı adeta.
Prens Charles klasik giyim stiliyle yıllardır benim de çok beğendiğim bir moda ikonu. Tabi bu sadece benim görüşüm de değil. İngiliz GQ dergisi de her yıl kendisini en iyi giyinen erkek listesinde en üst sıralarda tutuyor.
Charles'ın kendine ait bir stili var, 71 yaşında ve bu yaşa gelene kadar kişiliği ve giyim tarzıyla medyanın 'iconic' bir karakteri olmuş.
Bu röportajın ana konusu Prens Charles'ın giyim tarzının arkasındaki felsefe, sürdürülebilir moda ve moda dünyasının çevreye olan negatif etkileriydi.
Prens Charles, röportajın önemli bir kısmında kaynak israfını sorgulayan bir bakış açısının altını çiziyor:
"Bir şeyi üretirken dünyaya verdiğimiz zararı göz ardı etmemeyi çok önemsiyorum. Dolayısıyla tüketmenin de, bir o kadar dikkatle yapılması gerektiğini düşünüyorum. Bazen arkadaşlarım bana takılırlar, çünkü benim kıyafetlerim çok değişmez. Tarzım değişmiyor. Kilomu koruyarak içine girebildiğim sürece, problem olmuyor giydiklerim. Zaman zaman bunları renklendiriyor, kendime göre yorumluyorum. Bu konuda danışmanlarımın da katkısı yüksek.
"İyi bir kumaşla üretilmiş, bir terzinin el emeğiyle yapılmış bir kıyafetin kolaylıkla eskimeyeceğini, iyi korunarak, gerektiğinde yamanarak giyilmeye devam edilebileceğini düşünüyorum."
Bu vakıf onun yaşam felsefesini yansıtıyor. Geçmişe saygı duyarak geleceği inşa etmek!
Vakıf insanları bir arada tutacak bir toplum bilinci geliştirmeyi bunu yaparkende, sürdürülebilir bir yaşam felsefesini yaymayı hedefliyor.
İskoçya'da tarihi bir binada konumlanmış.
Dumfries House'un amacı; geleneksel sanat ve zanaatin, mimarinin, sürdürülebilir şehircilik anlayışının günümüzün ihtiyaç ve trendleriyle kaybolmadan devam edebilmesini sağlamak.
Bu vakfın özellikle seçtiği konular arasında kaybolmaya yüz tutmuş el becerileri ile üretilen
terzilik, dantel ve el örgüsü gibi; geçmişte var olan günümüze taşımakta zorlanılan el sanatlarını modanın güncel etkisiyle modernize edip kaybetmemek.
İngiliz Moda dünyasının ve markalarının ekonomiye yarattığı katkı ve istihdamı da destekleyebilmek için bu vakıf, kaliteli ve sürdürülebilir moda eğitimi veriyor.
Bu kuruluşun önemli bir projesi var; adı, "The Modern Artisan".
Bu projeyi, vakıf ve YOOX Net-a-Porter birlikte yönetiyorlar.
Projenin amacı; moda dünyasına eğitimli kaynak yetiştirip destek vermek. Gençlere sektörde unutulmaya yüz tutan; el dikişi ve el emeğiyle üretilen sürdürülebilir lüks ve güncel modanın kapılarını açmak. Aynı zamanda geri dönüşüme uygun kaliteli kumaş anlayışını ve bilincini mümkün olduğunca yukarı çekebilmek..
İngiltere ekonomisinde modanın ve moda markalarının önemi büyük. Ekonominin bütününde moda endüstrisinin toplam büyüklüğü yaklaşık 32 milyar pound civarında.
Charles, " İngiltere ekonomisine katkısı bu kadar büyük olan bir sektörün geleceğini garantileyebilmek ve sürdürülebilirliğini sağlamak adına bu sektörü desteklemek istedim" diyor.
"Bu amaç için öncelikle geçmişin trendlerini ve modasını güncelleyebilmek gerekti. Modern Artisan Projesiyle italyanların ve ingilizlerin bir araya gelip bir yolculuk yapmasını istedim. Bu konuda bana Federico Marchetti (Yoox Net- A-Porter CEO) çok yardım etti.
"Bu hedefle hem The Prince's Foundation'dan, hem de Politecnico di Milano'dan gelen İtalyan mezunlarla çalıştık.
"Yetenekli genç öğrenciler sınırları aşarak italyan dizayn kültürü ile İngiliz el yapımı kültürünü teknoloji ile birleştirerek modernize edip sınırları yıktılar."
Projeye katılan öğrencilerin tasarımlarıyla oluşan koleksiyon, 19 Kasım 2020'de yapılacak.
Moda dünyasının gelecekteki yıldızlarını ve sektöre kaliteli ve eğitimli işçi yetiştirmeyi hedefleyen vakıf böylece; hem kaybolmaya yüz tutan terziliği ve kaliteli moda anlayışını da desteklemiş olacak.
Yapılacak yeni projelerde kumaştan tutun da dizayna kadar, hem güncel hem de kaliteli üretim yapma felsefesi aşılanmış olacak.
İş dünyasına yetenekli gençleri de kazandırıp sektörü geliştirirken, işsizliğe de katkı sağlanmış olacak.
"Projenin hedefi, sektörün kaliteli ürünler üretmesini, üretirken doğaya zarar verilmemesini, kaynakların etkin kullanımı ve giymediğimiz ya da giymekten usandığımız kıyafetlerin geri dönüşüm yoluyla tekrar endüstriye kazandırılmasını, ihtiyaç duyulan kullanılabilir haldeki ürünlerin charity'lere (hayır kurumlarına) bağışlanarak kullanılmasını sağlamak."
Pek çok şirket bu işe gönüllü olarak da katılmaya başlamış.Bunlardan birisi de M&S.
Kullandığımız ve daha fazla kullanmak istemediğimiz kıyafetleri M&S şubelerine götürüp bırakabiliyoruz. Bu kıyafetler de OXFAM'da (Dünya genelinde fakirliği önleme hedefli bir vakıf) satışa çıkıyor ya da başka ülkelere gönderiliyor ya da geri dönüşüme yollanıyor. Böylece hem israfın önüne geçilebiliyor, hem de doğaya zararın önüne geçiliyor.
"Kıyafetlerimi ve ayakkabılarımı asla atmam, gerekirse eskiyen yerleri yamanır ayakkabılarımın delikleri kapatılır."
Charles'ın da lider olarak altını çizmek istediği konu, "kıyafetlerimi ve ayakkabılarımı asla atmam, gerekirse eskiyen yerleri yamanır ayakkabılarımın delikleri kapatılır. Biz böyle büyüdük".
Charles'ın varlık içinde büyürken bile, bu kültürü almış olmasına hayran kalmamak mümkün değil...
"Bu kültürü gençlere aktarılabilmeyi ve değerlerimizin kaybolmamasını istiyorum. The Prince's Foundation'ın en öncelikli amacı da bu olacak.
"Burada hem okul niteliğinde bir yapı kurmaya çalıştık, hem de kurslarımız var. Bu kurslara gelenler icin hem mimari, hem el sanatları, hem de moda dünyasına yönelik kurslar düzenliyoruz. Örneğin el örgüsünün tekrar canlanması için, örgü örmeyi bilenlerin bilmeyenlere öğretebildiği platformu sunmuş oluyoruz.. Bunlar bizim kültürümüzün parçası, İngilizliğin geçmişinde var olan değerlerin kaybedilmemesi gerek."
Aslında Prens Charles'ın söyledikleri, benim geçmişimde şahitlik ettiğim şeyler…
Biz de küçükken kıyafetlerimizi kardeşlerimizle ve yakın çevremizle değiştirerek büyüdük, ya da delinen ayakkabılarımızın altına ökçeler konulurdu, paylaşırdık.
Kıyafetlerimiz eskimeden onları atmak yerine iyi bakmayı, kaliteli alıp uzun süre kullanmaya biz de özen gösterirdik. Öyle de öğrendik.
Ama son yıllarda içine düştüğümüz tüketim alışkanlıklarını bugün daha da çok düşünmemiz gerekiyor.
Özellikle ZARA, H&M gibi markaların son dönemlerde çok tüketmemize yol açan pazarlama faaliyetlerine kapılmamamız lazım. Çok tüketirken, dünya kaynaklarını nasıl yok ettiğimize ve çevreye nasıl zarar verdiğimize bakmamız lazım. Üretirken kullandığımız her kaynak sonsuz değil petrolden tutun da, pamuk, keten gibi kullanılan her türlü hammadde ve malzemenin aşırı ve hızlı tüketimiyle, doğaya, dünyaya, evrene nasıl zarar verdiğimiz ortada. Basit bir jean kot pantolonun üretilebilmesi için geçen sürede 33,4 kg karbondioksit kullanılıyor. Bu da yaklaşık bir aracın 111 km trafikte kalması demek. Yani gidip ucuz diye aldığımız, kendimizi iyi hissettiren şeylerin aslında çevreye, bize ve dünyamıza verdiği zararı gördükçe, annemin dediği gibi 'az ama öze sığınmak' ne kadar doğru geliyor.
Şimdiki gençler dünyaya ve çevreye bize göre daha duyarlılar, dolayısıyla ikinci el kullanmanın önemini anladılar ve bunu bir trend haline getirdiler. Umarım bu akım devam da eder.
Dünyanın geldiği bu noktada kaçınılmaz son, moda markalarının da sürdürülebilir kaynakla bu işi yönetmeyi öğrenmesi. Ürettikleri yeni koleksiyonlarda geri dönüşümlü kaynak kullanmaya özen göstermeleri, eski kıyafetleri toplayıp yeniden değerlendirmeleri, kumaş olarak tekrar üretip bu atıkları geri kazanmaya çalışmaları çok önemli
Artık bilinçli bir tüketici için, çok tüketmek değil; bilinçli tüketmek, kaynağını sorgulayarak tüketmek önemli.
Daha çok tüketmek yerine, ihtiyaca yönelik alışveriş yapabilmeyi öğrenmemiz lazım.
Çok sayıda şeye değil, daha az ve kaliteli şey tüketmeye özen göstermeliyiz.
Prens Charles'ın yaptığı bu çalışma hepimiz için ufuk açıcı ve önemli olmalı.
Tekstil ülkesi olan ülkemizde de bu bilinçle hareket edip markamızı geleneklerimizi, el sanatlarımızı koruyup gençlerin bu alanı sahiplenmelerini sağlamalı sektörü bambaşka bir yere taşıyabilmeliyiz.
Eğitimle sektöre verilecek destek markalaşmanın önünü açacak, gençlerin sektöre olan ilgisini arttıracak ve özgün yerel markaların açılmasını sağlayacaktır.
Zira dünyada sektörün büyüklüğü şimdilerde 1,9 trilyon dolar iken, 2030 yılında 3,3 trilyon dolara ulaşması bekleniyor.
Pastadan biz de payımızı alırken çok üreten değil kaliteli ve çevreye duyarlı sürekliliği olan bir üretimin merkezi olmalıyız.
Kalın sağlıcakla...