Her kriz yeni alışkanlıkları ve regülasyonları beraberinde getiriyor hayatımıza.
Terör saldırılarının yoğun yaşandığı her dönemde hayatımıza yeni güvenlik tedbirleri girdi. Pek çoğunu protesto ettik. Hatırlıyorum, güvenlik kameraları en çok tepki alanlardan birisi olmuştu.
Artık hiçbirimiz havaalanlarındaki güvenlik önlemlerini yadırgamadığımız gibi alışveriş merkezlerine girerken kaç kere arandığımızı bile hatırlamaz olduk ve bunlara hızla alıştık. Sitelerin girişinde, iş yerlerimizde sıklıkla aranıyoruz ve bunların hepsi bize normal geliyor. Neredeyse evimize girerken aranacak hale geldik.
Bu yeni dönemde ise hastalık korkusu nedeniyle yüz maskelerine, sosyal mesafeye, el yıkamaya marketten aldığımız paketli ürünleri yıkamaya çoktan alıştık bile.
Online toplantılar yapabilmeyi, işlerimizi uzaktan da verimli yapabilmeyi öğrendik.
Sokaklarda karşıdan gelen birini görünce karşı caddeye geçmeyi temas etmemek için birbirimizden kaçmayı öğrendik.
Temassız ödeme yapmayı, paraya dokunmamayı öğrendik.
Marketler yeni dünyaya uyum sağlayıp kasada görev yapan personelini korumak için onları pleksiden yapılmış kafeslerin arkasına aldı.
Bahar nezlesi yüzünden hapşıran birini görünce nereye kaçacağımızı şaşırır olduk. Eskiden hasta olana çorba yapıp götürmek adetken, şimdi kendi yalnızlığına bırakmayı öğreneceğiz. Bu da aslında bizleri daha da yalnızlaştıracak gibi.
Öte taraftan büyük bir ekonomik kriz kendisini hissettirmeye başladı bile. Geleceğe umutla bakmaya çalışsak da sağlık endişesi, iş aş endişesi üzerimizde baskı yaratıyor ve eminim daha da çok yaratacak. Bizimle birlikte yetişen yeni kuşağı düşünüyorum, onlar bu yeni dünyaya nasıl adapte olacaklar.
16 yaşında bir erkek çocuğu annesi olarak Can'ın geleceğe dair korkularını ve kaygılarını anlamaya çalıştığım şu dönemde bu nesil için çok üzülüyorum.
Sevdiği kıza aşkını sağlık raporunu göstermeden anlatma şansı olabilecek mi acaba? Ya da üstüne sinek ilacı gibi hijyen spreyi sıktıktan sonra mı yaklaşabilecek?
Şaka bir yana şu anda durumumuz akut dönemde o yüzden ne desek ne konuşsak boş. Aşı bulunup ölüm sayısı düşmeye başladığında rahatlayacağız. Hiçbir şey eskisi gibi olmasa da insanoğlu her şeye, her duruma hızla adapte olabilen bir canlı. Umarım sosyal dayanışmayı kaybetmeden birbirimize korkmadan sarıldığımız günleri kucaklarız.
Bütün bunlar olurken güzel haberler de gelmiyor değil. Geçen hafta bahsettiğim Tom Moore'un bağış kampanyası bugün 28 milyon sterlin sınırını aştı. Dünya Sağlık Örgütü'nün düzenlediği Global Citizen etkinliği de 128 milyon dolarlık bağış sözü aldıklarını açıkladı.
Yalnızlık insana yakışmıyor, hatta şehirlere hiç. Kalabalıklara sağlıkla kavuşacağımız günlere ulaşabilmek dileğiyle kalın sağlıcakla diyorum.
YouGov'un yaptığı araştırmaya baktığımda gördüğüm tablo ürkütücü.
Londra'da krizden en çok etkilenecek sektörler sanırım publar, restoranlar, spor ve güzellik salonları olacak.
Londra gibi global bir şehre yılda 30 milyon turist geliyor.
Şehir adeta zaman içinde turistler için dizayn edilmiş.
Hayat normale kaç sene sonra döner kestirmesi zor ama bu durumdan etkilenecek sektörlerin başında yiyecek içecek dünyası başta geliyor.
İnsanlar Korona'dan sonra restoran ve publara gitme konusunda çok istekli görünmeyecekler, araştırma bunu gösteriyor.
Krizin çıktığı ilk günlerde Boris Johnson hükümeti özellikle bu sektörü de düşünerek ivedilikle mali destek kararları almıştı. Piyasaların çok olumlu karşıladığı bu kararlar paniği kısa süreliğine önlese de durum uzun vadede bu sektörün toparlanmasının pek de kolay olmayacağını gösteriyor.
Şimdi alınan kararlara bakacak olursak bir kere işletmelerin hemen elemanlarını çıkarmaması için 3 ay boyunca (ortalama bir çalışana bu sürede yetecek olan) maksimum aylık 2500 pound ödeyeceğini açıkladı. Bu ücret o çalışanın normal zamanda kazandığı ücretin maksimum yüzde 80'ini karşılayacak üst tavan olacak şekilde çalışılmış.
İşletmeler hemen elemanlarının listelerini yapıp yıllık ortalama gelirlerini devletin bu işlerle ilgili kurumu olan HMRC ye bildirdiler. Yakın bir tarihte devlet aldığı bu listelere ödemeleri yapacak. Çalışanlar 3 ay devlet garantisi ile işsiz ve gelirsiz kalmamış olacaklar.
Londra'da ortalama bir şef aylık 2500 pound civarında, garsonlarda 1500- 2000 pound arasında kazanıyorlar. Tabii ki top şeflerden bahsetmiyorum. Devletin vereceği maksimum gelir olan bu 2500 pound sistemi en azından 3 ay kadar döndürebilecek.
Ama esas problem bundan sonra olacak çünkü bu restoranların çoğu açılamayacak öyle görünüyor.
Birinci ve en önemli neden hastalıktan korkan insanlar restoranlara girmek istemeyecek, yani yeteri kadar talep olmayacak.
Özellikle turistik bölgelere hizmet verecek olanların işi daha da zor. Turistin uzun süre olmayacağını düşünürsek bu restoranlar ya kendilerini dönüştürüp başka bir iş yapacaklar ya da dükkan sahipleriyle anlaşıp mekanlarından çıkmayı deneyecekler.
Hükümet şimdiye kadar kiralar konusunda bir karar almadı. Hem mal sahiplerini hem de kiracıları rahatlatacak bir çözüm arayışı devam ediyor. Pek çok işletme mahkemelik olacak öyle görünüyor.
Zaten yüksek kiraları karşılayamayan dükkanlar geçen sene ana caddelerdeki mağazalarını kapatıp taşınmaya başlamışlardı. Şimdi bir de buna hızla restoranlar eklenecek.
Lüks restoranların da işi zor. Onların hem kirası hem de business rate'leri (bu bir vergi türü Türkiye'de uygulanmıyor) çok yüksek.
E talep olmayınca haliyle bu büyük mekanlar ve onların çalışanlarını da yakın gelecekte zor günler bekliyor.
Nakit akışlarını yönetemeyecek olan işletmeler bir süre sonra teker teker kapanmayla karşı karşıya kalacak.
Hükümetin yavaş yavaş açma izni vereceği kafe ve restoranlar öncelike takeaway dediğimiz telefonla ya da internetten sipariş alarak servis vermeye başlayacaklar. Hatta şehir ara sokaklarındaki küçük kafeler çalışmaya başladılar bile. Hükümet onlara bir defaya mahsus işlerini sürdürebilmeleri için 25 bin poundluk destek verecek. Bu onlar için çok çok rahatlatıcı bir rakam.
Yeni dönem daha lokal restoranların ayakta kalacağı bir dönem olacak. İnsanlar tanıdıkları ve güvendikleri yerlerde yemek yiyip sosyalleşecek.
Büyük ve şık restoranlar azalan talep ve yeni regülasyonun getireceği güvenlik mesafesi kurallarına uyarak bu işi sürdürmekte zorlanacaklar gibi görünüyor.
Tabii yanılmayı çok isterim, içlerinde çok sevdiğim güzel yerler de var. Ben her zaman lokal yerleri daha çok sevdim. Restoranlar sadece karın doyurma yerleri değil aynı zamanda sosyalleşme mekanları da. Gittiğiniz yerin sahibini bilmek ne yediğinizi bilmek açısından çok önemli. Garsonları tanıyıp muhabbet etmekte bir o kadar keyifli. Buradan Kemer'deki Balıkçı Bayram Usta'ya selam olsun o zaman. Corona günlerimde “nasılsın Zuhal Abla” diye arayan dostlardan biriydi.
Beden ve ruh sağlığımızı koruduğumuz sağlıklı günlere diyorum. Kalın sağlıkla… Korkusuz bir olup oturduğumuz sofralarımız bol olsun. Görüş ve önerilerinizi bekliyorum...