Uzun süredir Zuhal Bey diyen olmamıştı bana. 5 yıldır Londra'da olduğum için unutmuştum toplantılarda beni tanıdığı halde Zuhal Bey diyenleri. İş dünyasının erkek egemen kültürünün sonucu bu diye çok üzerinde durmadım yıllarca.
Oysa Londra'da unutmuştum bu hitabı.
Yıllar sonra arka arakaya Zuhal Bey hitabıyla karşılaşınca bir an durdum.
Telefonda konuştuğum kişi beni şahsen yıllardır tanıyan biri. İş konuşuyorum...
Ama Zuhal Bey öyle olmaz diyor...
Aynı şekilde geçen gün bir toplantıda karşımda oturan kişi Zuhal Bey diyor. Tüm oda hep birlikte koptuk. Her zamanki gibi şakaya vurup geçtim.
Aslında gülsem mi ağlasam mı bilemedim.
Hep düşündüm neden 'bey' oldum ben diye.
İş hayatının yoğunluğu, etrafımı saran erkek egemen ortamlar, kadın gibi görünmeden iş yönetme isteği, beni kadın görünümlü erkek haline mi getirmişti?
Öyle ki Zuhal Bey'i duyunca yadırgamıyordum bile.
Hatta kimi zaman toplantının akışını bozmamak için müdahale, düzeltme gereği bile duymuyordum.
Baştan aşağı çarpık erkek egemen bir dili ben bile kanıksamıştım. Sanki başka türlüsü olamazmış gibi.
Şimdi geriye dönüp baktığımda ne kadar yanılmışım, ne kadar yanlışmış diyorum.
Başlangıçta biraz da kabahat bende diyordum. 'Erkeklerin dünyasında var olmak için erkekleştin' eleştirilerine hak veriyordum.
Oysa bugün biri bana, bile bile göre göre Zuhal Bey deyince karşımdaki kişiye Mustafa/Mehmet/Hasan Hanım diye hitap etmek istiyorum.
İnsanlara dilleri, dinleri, cinsiyetleri ne olursa olsun her şeyden önce insanca davranmanın gerektiğini haykırmak istiyorum.
Bu yüzden olsa gerek eskiden yadırgamadığım Zuhal Bey hitabı şimdi canımı yaktı.
Kadınların iş dünyasında var olabilmesi için illa erkek ya da kahraman olması mı gerekiyor? Hayır!
Ne erkek ne de kahraman olmak istiyoruz biz.
Mesleğimiz ve kimliğimizle sadece var olmak, olduğumuz gibi kabul edilmek dışında bir talebimiz yok.
Bu ayki Vogue UK'in kapağında üç güçlü kadın var. Haberi Olivia Marks yapmış.
Tarz bir kadın. Bana Ferhan İstanbullu'yu anımsattı. İstanbul'da bir ara onun ismi de Vogue yayın yönetmenliği için konuşulmuştu. Tanıdığım en tarz kadınlardan birisidir.
Her biri birbirinden güzel ve başarılı üç kadın. Arkalarındaki milyonlarca kadını temsil eden üç başarılı kadın.
Covid döneminde işleri gereği evden değil de görevleri gereği sahadan çalışan üç başarılı iş kadını.
Gelin onları azıcık tanıtayım size.
Narguis Horsford Londra'da ağır vasıta sayılacak metroları kullanan bir sürücü. 10 yıldır bu işi yapıyor. Kuzey Londra'da yalnız yaşıyor.
Günde 3-4 saat tren sürüyor ve işiyle gurur duyuyor. Kendini asla bir kahraman olarak görmüyor. Fakat pandemi döneminde insanların ona ve işine daha çok saygı duyduğunu ve bunun onu daha çok mutlu ettiğini söylüyor.
İşe giderken korkup çekinmediğini ama onun için büyük annesinin endişelendiğini anlatıyor.
Rachel 24 yaşında, Homerton Hospital'da çalışıyor. O da Londra'nın doğusundan. Anne adaylarının en heyecanlı anlarını paylaşıyor.
Ben de Londra'da Chelsea and Westminster Hastanesi'nde doğum yaptım. Zor 3 günün sonunda ebelerin yardımıyla emzirmeyi ve bebek bakmayı öğrendim. Bendeki yerleri çok farklı. Geçen 16 yıldan sonra hâlâ dün gibi hatırlıyorum.
Rachel yaptığı işi o kadar güzel anlatmış ki ancak anne olma anını yaşayanlar bu heyecanı onunla aynı yaşayabilir sanırım. Saatsiz ve her doğumla yeni bir heyecana koşan bir iş.
Bu dönemde hastalara giderken bisikletle yolculuk yapıyor. Hem hastaları endişelendirmemek için hem de kendini koruyabilmek için. Ama bir gün kontrol için gittiği evin önünden bisikleti çalınıyor.
Bir arkadaşının Twitter'dan istediği yardımla kısa sürede yeni bir bisiklete kavuşuyor. Bu dönemde insanların yardımlaşma hissini ve yaptığı işe olan saygının nasıl arttığına işaret ediyor.
Her perşembe Birleşik Krallık'ta sağlık çalışanlarını alkışlayarak onlara minnettarlığımızı aktaran bizler o küçücük desteğimizle mesleklerini tüm zorluklarla yapan kanatsız melekleri ne kadar mutlu etmeyi ve yalnız bırakmamayı başarmışız. Ama bugünler geçince de onları ve yaptıkları işleri hatırlayıp saygı duymayı ihmal etmemeliyiz.
O da bu zor dönemde bize servis veren ve normal zamanda çok da önemsemediğimiz ya da önemini pek fark etmediğimiz şahane bir işi yapıyor.
Anisa, üniversite öğrencisi. Bu zor dönemde her gün işe gidip kasaya geçmiş ve önünden binlerce stresli ve virüs taşıyabilecek insan geçmiş. Ama o görevini o kadar büyük titizlikle yapmış ki şirketi onu bu dönemde terfi ettirip paketli servis hizmetlerinin başına geçirmiş.
Üç kadının da söylediği bu dönemde insanların yaptıkları işi fark edip onlara daha çok saygı duyduğu ve teşekkür edip, gülümsediği.
Şimdi düşünüyorum da fark edilmek ya da fark etmek için aslında keşke böyle olağan dışı şeyler olmasa hayatımızda.
Aslında hayatın basit kuralı olan saygı ve içten gelen bir teşekkür ne kadar da yeterli.
Gözlerimizin içine bakarak iletişim ne kadar da çözebilir her şeyi.
Sağlıkla kalın.