T24 Video Servisi
Başak Demirtaş, eşi, HDP Eski Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş tutuklandığında kızlarının yaşının yaşının küçük olduğunu belirterek, “Şimdi artık büyüdüler, onlar da artık birçok şeyin farkındalar. Geçen bir mektupta Selahattin kızlarımıza sormuştu, ‘Ne hissediyorsunuz olan bitenle ilgili?’ Onlar da şöyle cevap vermişti; ‘Seni çok seviyoruz senin sadece bizim babamız olmandansa bütün insanlar için, bütün insanlık için mücadele eden bir baba olmanı tercih ediyoruz ve seninle gurur duyuyoruz’ demişlerdi ve ben de çok mutlu olmuştum, duygulanmıştım. Evet zor oluyor, öfkeleniyorlar ama babalarının neden cezaevinde olduğunu biliyorlar ve ona olabildiğince moral vermeye çalışıyorlar” dedi. Selahattin Demirtaş’ın da yargılandığı Kobani davasını ve davanın başladığı gün Demirtaş hakkında başka bir davadan verilen cezanın Yargıtay tarafından onanmasını yorumlayan Başak Demirtaş, “Bence hakikati artık gizleyemiyorlar o nedenle her seferinde yeni oyun kurmak zorunda kalıyorlar” diye konuştu. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın Selahattin Demirtaş’a yönelik kullandığı “terörist” ifadesinin kendisi için hiçbir anlam ifade etmediğini söyleyen Başak Demirtaş, “Bu ülkenin pırıl pırıl gençlerine, Boğaziçi öğrencilerine bile ‘terörist’ denildi. Yani Türkiye’nin yarısından fazlası şu anda ‘terörist’. İktidara oy vermeyen, iktidarın eksiğini yanlışını söyleyen, iktidara muhalefet eden herkes ‘terörist’. Onlar ne derlerse desinler, biz barışın dilini kullanmaya devam edeceğiz” ifadelerini kullandı.
Başak Demirtaş, T24 yazarı Murat Sabuncu’nun sorularını yanıtladı. T24 ekranında “Türkiye’de hayat nasıl bayram olur?” başlıklı sohbet serisine konuk olan Başak Demirtaş'ın video söyleşide yaptığı açıklamalar özetle şöyle:
Murat Sabuncu'nun "Mutluluğu nasıl kaybettik? Kırılım noktaları neler size göre?" sorusuna yanıt veren Başak Demirtaş “Bir yazıda okumuştum, ‘sevincimize kan doğradılar’ diye bir cümle geçiyordu. Neşe, sevinç, gülmek, kahkaha atmak, dans etmek özellikle de otoriter rejimlerin pek de hazzettiği şeyler değil. Çünkü bir yerde neşe varsa moral varsa umut vardır. Umut varsa direniş vardır. Dolayısıyla direnişi kırmak için ilk önce neşemize saldırmaları gerekiyordu ve maalesef bunu yaptılar. 5 Haziran 2015’te Diyarbakır mitingine yapılan bombalı saldırı, sonrasında Suruç katliamı ve sonrasında Ankara Garı vahşice kana bulandı. Ve bizim neşemizi ve huzurumuzu aldılar. Ama tabii ki biz her şeye rağmen gülmeye, eğlenmeye, umut etmeye, direnmeye devem edeceğiz. Ne zamana kadar diye sorarsanız kazanana kadar diyebilirim” ifadelerini kullandı.
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin HDP Eski Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş’ın serbest bırakılması yönündeki kararına uyulmamasını değerlendiren Başak Demirtaş, Türkiye'de çok uzun süredir hukuktan söz etmenin mümkün olmadığını söyledi. Demirtaş, “Türkiye hiçbir zaman bir hukuk devleti olmadı ama özellikle son zamanlarda hukukun kırıntısını dahi arar olduk. Selahattin ilk tutuklandığı zaman biz bunun yasayla, hukukla alakası olmadığını çok iyi biliyorduk. Zaten Selahattin ve arkadaşlarına biz ilk günden bu yana ‘siyasi rehine’ dedik. Çünkü siyasi nedenlerle tutuklu olduğunu biliyorduk. Nihayetinde AİHM de bizim bu söylemimizi onayladı. Dolayısıyla biz yaklaşık 5 yıldır birçok hukuksuzlukla karşılaştık. Selahattin’in ve arkadaşlarının özgürlüğünün hukukla, yasalarla, Anayasa’yla olmayacağını tecrübe ettik. Acı bir tecrübe oldu bu. Bunu öngörmek çok zor değildi çünkü gidişat yıllardır böyleydi. Ama biz buna inanıyoruz. Evet Selahattin ve arkadaşlarının özgür olması belki yargı eliyle olmayacak çünkü biliyorsunuz yargı artık açıktan alınan talimatlarla hareket ediyor. Bu artık gizli saklı da değil. Biz, onların özgürlüğünü yürüteceğimiz mücadeleyle mümkün hale getireceğimizi düşünüyoruz. O nedenle umudumuzu yitirmiyoruz. Biz maalesef yargıya güvenmiyoruz artık. Kendi gücümüze, mücadelemize güveniyoruz” diye konuştu.
Selahattin Demirtaş’ın da yargılandığı Kobani davasını ve davanın başladığı gün Demirtaş hakkında başka bir davadan verilen cezanın Yargıtay tarafından onanmasını yorumlayan Başak Demirtaş, şunları söyledi:
“Selahattin’i ve arkadaşlarını cezaevinde daha fazla tutmak için bugüne kadar başvurmadıkları yol kalmadı. Oyun diyorum çünkü yaptıklarının yasayla, Anayasa’yla hiçbir alakası yok. O nedenle AİHM iki defa tahliye kararı verdi uyulmadı, yeni tutuklama kararları çıkarıldı. En son işte 6-8 Ekim Kobani olayları davası da bunlardan biri. 6 yıl önceki bir olayla ilgili 6 yıl sonra akıllarına geldi dava açtılar ve bu da Selahattin’in yeniden tutuklanmasına vesile oldu. Ama bence hakikati artık gizleyemiyorlar o nedenle her seferinde yeni oyun kurmak zorunda kalıyorlar. Mesela 6-8 Ekim duruşmasının yapıldığı gün Yargıtay’da Selahattin’in cezası onandı. Tabii ki bunların hiçbiri tesadüf değil. Yani biliyorsunuz İçişleri Bakanlığı, İletişim Başkanlığı videolar hazırladı, o gün ve öncesinde yargıya açıktan talimat verdiler. Bunu Erdoğan da yapıyor, Bahçeli de yapıyor. Yargı da maalesef ki sanki iktidarın siyasi koluymuş gibi hareket etmeyi tercih ediyor. Bunu daha önce denediler. Selahattin’ler tutuklandıktan kısa bir süre sonra 2016 referandumu yapıldı ve yeniden iktidarlarını daha kalıcı hale getirmek için belki önümüzdeki seçimleri kazanmak için yeni yeni oyunlar kuruyorlar daha da kuracaklar. İşte böyle cezalar geliyor, tutuklamalar geliyor. Ama ben artık o kadar kolay olmayacağını düşünüyorum. Çünkü birçok insan gerçeğin farkında. Sadece biz değil, Türkiye değil, Avrupa, bütün dünya bu olan bitenin farkında. Dolayısıyla ben umudumu korumaya devam ediyorum.”
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın Selahattin Demirtaş’a yönelik kullandığı “terörist” ifadesini değerlendiren Başak Demirtaş, “Bu ülkenin pırıl pırıl gençlerine, Boğaziçi öğrencilerine bile ‘terörist’ denildi. Yani Türkiye’nin yarısından fazlası şu anda ‘terörist’. İktidara oy vermeyen, iktidarın eksiğini yanlışını söyleyen, iktidara muhalefet eden herkes ‘terörist’. Dolayısıyla şu anki iktidar da Erdoğan da bir algı kampanyası yürütüyor ve bunu bütün kamu gücüyle yapıyor. Bütün olanaklarını kullanarak bir algı kampanyası yürütüyor. O nedenle benim için hiçbir anlam ifade etmiyor. Onlar ne derlerse desinler, biz barışın dilini kullanmaya devam edeceğiz. Daha demokratik bir ülkede yaşama hayaliyle, bununla ilgili, barışın gelmesi için mücadele etmeye devam edeceğiz” diye konuştu.
Murat Sabuncu’nun “Selahattin Demirtaş’ın cezaevinde olduğu 4,5 yıllık süre içinde ‘keşke burada olsaydı’ dediğiniz anlar oldu mu?” sorusuna yanıt veren Başak Demirtaş, “Evet çok oldu. Sonuçta yaşam bir şekilde devam ediyor. Bazen üzüntülü günlerimizde, bazen sevinçli günlerimizde ‘burada olsa da onunla paylaşsaydık’ dediğimiz çok anımız oluyor. Ya da herhangi bir konuyla ilgili karar vermem gerekiyor, kızlarımızla ilgili, ‘keşke şu anda onunla konuşabilseydik tartışabilseydik ya da ona danışabilseydik’ dediğimiz çok zaman oluyor. Bunu zaman zaman mektupla yapıyoruz, zaman zaman telefon görüşmelerinde yapıyoruz. Bir kısmını da biriktiriyoruz. Selahattin çıktığında onunla paylaşmak için” dedi.
Kızları Delal ve Dılda’nın babasız geçen günlerde neler hissettiğiyle ilgili soruya da yanıt veren Başak Demirtaş, şunları söyledi:
“Selahattin ilk tutuklandığı zaman daha küçüklerdi ve birçok şeyin farkında değillerdi. Şimdi artık büyüdüler onlar da artık birçok şeyin farkındalar. Selahattin’in neden cezaevinde olduğunu çok iyi biliyorlar. Çok sevdikleri babaları yani canları tabi ki üzülüyorlar. Zaman zaman da öfkeleniyorlar. Ama biz özellikle onlardaki bu öfkenin kine ve nefrete dönüşmemesi için çaba sarf ediyoruz hem ben hem Selahattin. Üzülüyorlar ama bir taraftan da şöyle; geçen bir mektupta Selahattin kızlarımıza sormuştu, ‘Ne hissediyorsunuz olan bitenle ilgili?’. Onlar da şöyle cevap vermişti; ‘Seni çok seviyoruz senin sadece bizim babamız olmandansa bütün insanlar için, bütün insanlık için mücadele eden bir baba olmanı tercih ediyoruz ve seninle gurur duyuyoruz’ demişlerdi ve ben de çok mutlu olmuştum, duygulanmıştım. Evet zor oluyor, öfkeleniyorlar ama babalarının neden cezaevinde olduğunu biliyorlar ve ona olabildiğince moral vermeye çalışıyorlar.”
1980 darbesi sonrası 5 yaşındayken babasının tutuklandığını anlatan Başak Demirtaş, “39 yıl sonra benim o gece ya da o günlerde yaşadığım acıları, üzüntüleri kızlarımızın da yaşamış olması acı bir şey. Sonuçta biz, bizden sonraki kuşağın, bizden sonrakilerin bu tür acıları yaşamaması için mücadele ettik ve etmeye devam ediyoruz. Tabii, 100 yıllık bir Kürt sorunu var tam da bu nedenlerle binlerce Kürt siyasetçi, sırf barışçıl yöntemlerle bu sorun çözülsün diye bedel ödedi ve bedel ödemeye de devam ediyor. Maalesef bugüne kadar gelen iktidarlar Kürt sorununu kalıcı olarak çözmek yerine sadece iktidarlarının siyasi çıkarları için, siyasi çıkarlarına göre Kürt sorununa yaklaştılar. İlkesiz bir şekilde yaklaştılar. Mevcut iktidar da bunu yapıyor şu anda. Bırakın Kürt sorununu çözmeyi Kürt sorununun yok olduğunu söylüyor. Tabi ki onlar ‘yok’ deyince yok olmuyor. Milyonarca insanın yaşamış olduğu bir sorundan söz ediyoruz. Ben de bir Kürt olarak bu sorunun hem tarafıyım hem mağduruyum. Dolayısıyla bu sorun çözülene kadar mücadele etmeye devam edeceğiz. Her türlü bedele rağmen bu mücadelemizi yürüteceğiz” diye konuştu.
Murat Sabuncu’nun “Selahattin Demirtaş dışarıda olsa bayramda nereye gitmek isterdiniz?” sorununa da yanıt veren Başak Demirtaş, “Selahattin dışarıdayken bayramda ilk önce aile ziyaretleri yapardık. Herhalde önce yine aile ziyaretleri yapardık, bayramlaşırdık. Tabii pandeminin olmadığını düşünerek söylüyorum, öyle hayal ediyorum. Sonra da bugünlerde havalar çok güzel belki Selahattin’le, çocuklarla piknik yapabilirdik. Bize mangalda kebap yapardı belki de. Çok güzel kebap yapıyor bu arada” dedi.
Selahattin Demirtaş’ın cezaevinde yazdığı son romanı bitirdiğini belirten Başak Demirtaş, romanın kapak tasarımının yapıldığını ancak ne zaman çıkacağına henüz karar vermediklerini söyledi. Demirtaş, “İnanılmaz eğlenceli bir roman. Kızlar da çok beğendi” ifadelerini kullandı.
Söyleşi serisine adını veren, “Türkiye’de hayat ne zaman bayram olur?” sorusuna da yanıt veren Başak Demirtaş, “Herkesin eşit bir şekilde, adil bir şekilde yaşadığı demokratik bir ülkeyle belki mümkün olur. Doğa katliamlarının olmadığı, kadınların katledilmediği, çocukların ölmediği, yoksulluktan kimsenin intihar etmediği, düşüncelerinden dolayı kimsenin suçlanmadığı bir ülkede, demokratik bir ülkede, hukukun tarafsız ve bağımsız olduğu bir ülkede hep birlikte yaşamak mümkün ve o günler de Türkiye’nin bayramı olur” dedi.