T24 Video Haber
Sinemaya tutkuyla bağlı olan yazar ve şair Murathan Mungan, sinema yazılarını bir araya getiren ikinci kitabı 'Işığına Tavşan Olduğum Filmler'i T24 ekranlarında Muammer Brav'a anlattı.
Murathan Mungan'ın, doğrudan bir filmin kendisini incelemekten çok, içerdiği olgular, sorunlar nedeniyle söz söylemeye kışkırttığı alanlar üzerine de düşünmeyi sürdüren yazıları bir araya getirdiği yeni kitabı 'Işığına Tavşan Olduğum Filmler’ 25 Kasımda okuyucuyla buluştu.
Sinemanın önemli isimleri Kurosawa, Antonioni, Coppola, Haneke, Parajanov’un yanı sıra Yorgos Lanthimos, Denis Villeneuve ve Ursula Meier gibi yönetmenlerin filmlerine kendi merceğinden baktığı kitabı ile Mungan, yeni kitabına ve gündeme ilişkin Brav'ın sorularını yanıtladı.
Söyleşide geçmiş ve günümüz sinemasının ayrımlarının altını çizen Mungan, gündeme dair açıklamalarda da bulundu.
“Emek Sineması’nın yıkılmasını hâlâ hazmedemedim” diyen Mungan, hâlâ filmleri sinemada seyretmekten yana olduğunu belirterek “Günümüzde birbirinin aynısı sinemalar, AVM’lerin içinde yuvalandı. Sinema salonlarının ortadan kalkması sinemayla ilgili hatıralar koleksiyonunu eksiltiyor" diyerek sitem etti.
Mungan, “Filmleri sadece gözlerimizle değil hayatımızla da seyrederiz. Filmlere belirli deneyimler tarihinin üzerinden bakarsın" diyerek şunları söyledi:
“Gençken seni çok heyecanlandıran bir şey artık heyecanlandırmıyor olabilir yada tam tersi. Zamanında lezzetine varamadığın şey için senin o yaşlara gelmen, o deneyimlerden geçmiş olman gerekir. Bir de çok unutulan ve göz ardı edilen bir şey var; seyretmenin de bir görgüsü vardır, birikimle kazanılan bir şeydir bu… Bir de kişisel hikayelerindeki eksilmeler artmalar. Ne kadar çok sanatla ilgili olursak o kadar çok yol kat ederiz; sadece okur yada seyirci olarak beğeni düzeyimizle değil, hayatımızı anlamlandırma ve renklendirmede, değerlendirmede de. Bu hayatın akışı, tıpkı 20 yıl önce aşık olduğun birinin artık sana bir şey ifade etmemesi gibi bir şey de olabilir. Hayatın dönemeçlerinde karşımıza çıkan insanlar gibi karşımıza çıkan filmler vardır.
Önemli olan o filmleri seyrederken aslında bu kitapta da üzerinde durduğum şeylerden biri; farklı ülkelerin farklı yönetmenlerin ve farklı dünyaların filmlerini seyrederken aynı gözlerle ve aynı formatlarla ve aynı beklentilerle bakmamak lazım. Bir yönetmen veya bir tür sineması sana nasıl seyredilmesi gerektiğini söyle zaten. Senin gözünün merceğini ona göre ayarlaman gerekir.
Günümüzün en büyük sıkıntılarından biri kabaca ‘Netflix paketi’ dediğimiz gibi; ritmi, süresi, sekans ve sahne planları fazlasıyla masa üstü teknik çizimini söyleyen sınırlanmış bir algıya hadi hadi, hızlı hızlı bir şey beklentisiyle, her filmi o beklentiyle seyretmek isteyen bir seyirci kitlesi var. Bu bir tür fast-food seyirci. Hamburger yeme hızıyla ile film seyretme hızı, kitap okuma hızını eşleştirmeye çalışıyor. Oysa bazı kitaplar, nehrin akışı gibi daha ağır zamanlar kullanmanı ister. Bazı filmler öyledir. Hayat kadar ağırdır ama o ağır olan hayatı sinematografik olarak damıtılmış biçimde aktaran yönetmen vardır. Bunu beceremeyip hakikaten ağırlaştıran, hayattan da sıkıcı hale getiren yönetmenler de vardır. O biraz yönetmenine göre değişiyor…”
Söyleşinin öne çıkan satırbaşları söyle;
“Kitapta, kendi görme biçimimi aktarmaya çalıştım”
“Filmleri sadece gözlerimizle değil hayatımızla da seyrederiz”
“Seyretmenin de bir görgüsü vardır ve zamanla kazanılır”
“Seyirci hamburger yeme ile film seyretme hızını eşleştirmeye çalışıyor”
“Bu yeni kitapta filmler Alice Harikalar Diyarı’ndaki tavşandır”
“Emek Sineması’nın yıkılmasını hâlâ hazmedemedim”“Bu ülkede itibar çabuk kazanılan ve çabuk kaybedilen bir şey”
“Türkiye gibi heves kıran bir ülkede hevesimi hiç yitirmedim”
“Kötü dönemden çıkmanın yolu sadece seçim değil”
“Ülke olarak sersemlik içerisindeyiz”
“Televizyonlarda ciddi bir deli suistimali görüyorum”
“Sitcom karakterlerini kanaat önderi olarak ekrana çıkarıyorlar”“Hiçbir gazetenin kültür - sanat sayfası kalmadı”
“Büyük bir kültürel çoraklaşma var”
“Çağın hummasına yakalandık”
“Tarihin tekerleğine felek çoktan çomak soktu”