T24 Video
Yeşil Sol Parti, 1915 anmasında "Düşmanlık, nefret ve katliam üzerine inşa edilen, hakikatten kaçan, geçmişiyle yüzleşmekten korkan toplumlar, güzel bir geleceğe yürüyemez" açıklamasını yaptı.
Yeşil Sol Parti (YSP) Şişli örgütünün, Kurtuluş-Pangaltı'da Ermenilerin 108 yıl önce sürülüşüyle ilgili anma etkinliğindeki açıklamasında geçmişte yaşanan acılara vurgu yapılarak "Bu topraklar ırkçılıktan çok çekti. Bugün de çekmeye devam ediyor. Bugün bir avuç kalan bir halk geçmişte milyonlarla var olduğunu kanıtlamaya çalışırken, başka bir halk bugün milyonlarla var olduğunu kabul ettirmeye çalışıyor. Çığlıklarımız aynı tekçi zihniyetin duvarına çarpıyor. Düşmanlık, nefret ve katliam üzerine inşa edilen, hakikatten kaçan, geçmişiyle yüzleşmekten korkan toplumlar, güzel bir geleceğe yürüyemez" denildi.
Anmaya Yeşil Sol Parti İstanbul 2. Bölge milletvekili adayı Hasan Cemal de katıldı. 16 yıl önce katledilen gazeteci Hrant Dink'in fotoğrafını taşıyan Cemal "Beni buraya sevgili Hrant'ın getirdi" dedi.
108 yıl önce, 24 Nisan 1915'te Ermeni toplumundan yaklaşık 250 aydın, kanaat önderi, yazar, gazeteci, sanatçı ve iş insanı, Osmanlı'nın İttihat ve Terakki iktidarı tarafından tutuklandı. Ermeni aydınlarının tutuklanmasının ardından İstanbul ve Anadolu'daki Ermeniler yaşadıkları topraklardan sürüldü.
"108 YIL OLDU… BAZI ACILAR HİÇ DİNMİYOR… Tam 108 yıl önce, tarihin en utanç verici sayfalarından birisi, bugün, burada yazılmaya başlandı. 23 Nisanı 24 Nisana bağlayan geceydi. Yani 23,5 Nisandı. İttihat ve Terakki yönetimindeki Osmanlı Hükümeti, bir halkın imhasına yönelik ilk adımı burada attı. Sonradan Kurtuluş adı verilen, gerçek adı Tatavla olan bu bölgeden başlattılar büyük operasyonu. Dönemin başkenti İstanbul'da yaşayan, Ermeni toplumundan yaklaşık 250 aydın, kanaat önderi, yazar, gazeteci, sanatçı ve iş insanının derhal tutuklanması emredildi. Tatavla, bu tutuklamaların başlatıldığı ve en yoğun yaşandığı bölgeydi. Tutuklamalar sonraki günlerde de devam etti. 24 saat içinde İstanbul'daki Ermenilerin önde gelenlerinin dahil olduğu 2 bini aşkın kişi sürgüne gönderildi. Aynı anda Anadolu’nun dört bir yanında, Ermenileri yurtlarından sürmeye yönelik zorunlu tehcir uygulaması başlatıldı. Anadolu topraklarını binlerce yıldır yurt edinmiş kadim Ermeni halkı, kendilerinden binlerce yıl sonra bu topraklara gelenler tarafından yurtlarından koparılıp tehcir adı altında ölüm yolculuğuna çıkarılıyordu. İttihat ve Terakki hükümeti, çok kimlikli, çok inançlı, çok kültürlü bir ülke istemedi. Onlar da tıpkı bugün olduğu gibi Müslüman-Türk tek tip bir ulus-devlet yaratmak istediler. Yüzlerce yıl bu topraklarda birlikte yaşadıkları Hristiyanları tehdit olarak gördüler. İttihat ve Terakki önderleri, Birinci Dünya Savaşı’nın yarattığı kaos ortamından faydalanarak 1915 yılında harekete geçtiler. Operasyon sadece Ermenilerle sınırlı kalmadı. Asuri topluluklardan Süryaniler ve Keldaniler ile Pontoslular ve Rumlar da bu büyük operasyondan paylarını aldılar. Ermeniler, İstanbul’dan ve Anadolu’nun farklı noktalarından kafileler halinde Suriye çöllerine sürgüne çıkartıldılar. Kafilelere katılanların büyük bölümü yollarda öldü veya öldürüldü. Zorlu doğa koşulları, saldırılar, açlık, susuzluk, hastalıklar nedeniyle yaşamlarını yitirdiler. Gidenlerin mal, mülk ve arazilerinin üzerine çökenler bunları kendilerine sermaye yaptılar, zenginleştiler. Bu dönemde on binlerce çocuk ailelerinden koparıldı. 1,5 milyona yakın insanın katledildiği bu büyük kıyımı Birleşmiş Milletler jenosid yani soykırım olarak kabul etti. Birleşmiş Milletler, Ermeniler’in maruz kaldığı felaketten hareketle “Soykırım Suçunun Önlenmesi ve Cezalandırılması Sözleşmesi”ni onayladı. 2007 yılında, Uluslararası Soykırım Alimler Cemiyeti, Osmanlı Devleti'nin 1914 - 1923 yılları arasında Ermeniler, Asuriler, Pontoslular ve Rumlara yönelik harekâtını soykırım olarak tanımladı. 1915 yetmedi. Trakya pogromuyla, Varlık Vergisiyle, 6-7 Eylül 1955 saldırılarıyla tasfiye politikası devam etti. 2011 yılında yine bir 24 Nisan günü, Sevag Balıkçı, askerliğini yaparken öldürüldü. Kardeşimiz Hrant Dink’i 2007 yılında, organize bir cinayetle aramızdan aldılar. Değerli Dostlar, Bu topraklar ırkçılıktan çok çekti. Bugün de çekmeye devam ediyor. Bugün bir avuç kalan bir halk geçmişte milyonlarla var olduğunu kanıtlamaya çalışırken, başka bir halk bugün milyonlarla var olduğunu kabul ettirmeye çalışıyor. Çığlıklarımız aynı tekçi zihniyetin duvarına çarpıyor. Düşmanlık, nefret ve katliam üzerine inşa edilen, hakikatten kaçan, geçmişiyle yüzleşmekten korkan toplumlar, güzel bir geleceğe yürüyemez. Toplumun bir kesiminin sürekli güvercin tedirginliği yaşadığı bir ülkede, huzur içinde bir arada yaşamak mümkün olabilir mi? Bu ülkenin artık kendi tarihiyle yüzleşmesi gerekiyor. Düşmanlaştırma ve nefret politikalarına son verilmesi, ırkçılığa tolerans gösterilmemesi gerekiyor. Birlikte, eşit ve kardeşçe yaşamayı mümkün kılacak toplumsal atmosferi yaratmak, ancak hakikatle yüzleşmekle mümkündür. Değerli Yurttaşlar, Değerli Basın Temsilcileri, Bu topraklarda daha fazla kan dökülmesini istemiyoruz. Savaş değil, barış ve huzur istiyoruz. Her insanın taşıdığı kimlik, o insanın onuru, toplumların zenginliğidir; saygı gösterilsin istiyoruz. Temel insan hak ve özgürlüklerinin tartışma konusu dahi yapılamayacağı, tekçi değil, çoğulcu bir ülkeye olan özlemimizi dile getiriyoruz. Bu düşüncelerle, 1915’te yaşamını yitirenleri saygıyla anıyor, devleti, bugünün ve geleceğin siyasi iktidarlarını, gerçek bir yüzleşme için adım atmaya çağırıyoruz. Saygılarımızla, YEŞİL SOL PARTİ ŞİŞLİ İLÇE ÖRGÜTÜ" |